Diyarbakır'da düzenlenen ‘Küresel sömürü sistemi ve çıkış yolları’ seminerinde konuşan Anadolu Gençlik Derneği Genel Başkan Yardımcısı Muammer Bilgiç, küresel sömürü sistemi ve çıkış yollarına değinerek Türkiye, İran ve Mısır birlikteliğinin İslam coğrafyasındaki sorunların çözümüne katkı sunacağını belirti.
Bilgiç, özellikle son yüzyılda yaşanan çarpıklıkların üzerinin özgürlük, demokrasi ve insan hakları sloganları ile örtülmeye çalışıldığına dikkat çekti.
Anadolu Gençlik Derneği Genel Başkan Yardımcısı Bilgiç, 20’nci yüzyılın iki emperyalist paylaşım savaşına şahitlik yaptığını belirterek, ilki Osmanlı'nın tasfiyesi, ikincisi de Anglosakson-Juda (İngiliz-Yahudi) zihniyetinin tüm dünyada ipleri eline alması ile sonuçlandığını söyledi.
Bilgiç verdiği seminerde, kısa zamanda İslam coğrafyasının Batı'nın benzin istasyonu haline geldiğini ifade ederek, kadim bir geleneğin bakiyesi üç İslam ülkesi olan; Türkiye, İran ve Mısır’a karakolluk görevi verildiğini ama Batı’nın, İran’ı 1979'da gerçekleşen İslam İnkılâbı ile yitirdiğini ifade etti.
“Dünyada her gece 795 milyon insan aç yatıyor”
Bugün dünyanın enerji kaynaklarını ve enerji nakil yollarını elinde tutan Anglosakson-Juda zihniyetinin yönettiğini ifade eden Bilgiç, konuşmasına şöyle devam etti:
“İkinci Dünya Savaşı’nda atom bombasının tarumar edici üstünlüğüne sahip olmanın verdiği ayrıcalıkla, son yetmiş yılda, eğitimde birinci ya da ikinci dilin İngilizce, geçerli paranın dolar ve egemen kültürün Hollywood merkezli oluşu ile bu zihniyet daha da dominant hale gelmiştir. Bugün bariz bir şekilde Anglosakson-Juda zihniyetinin egemenliğindeki gezegenimizde 7,4 milyar insan yaşıyor ve bunlardan 795 milyonu her gece aç yatıyor. Her geçen bir saat içerisinde 300 çocuk açlık nedeniyle ölüyor. 1,2 milyar insan günlük 1,25 doların altında bir gelirle yaşama tutunmaya çalışıyor. 2 milyar insan yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi veriyor. Bir milyarı aşkın insanın sağlıklı içme suyu problemi var. 1,5 milyar insan çatışma ve terörden etkileniyor. 50 milyon insan aynı sebeplerle ülkelerini terk ederek sığınmacı pozisyonuna düşmüş. Bir milyara yakın sayıda genç nüfus okuma yazma bilmiyor. 70 kadar ülkenin sınırlarında kurbanlarını bekleyen 110 milyon kara mayını var. ”
“Kozmetik için bir yılda harcanan para 200 milyar dolar”
Dünyada, 2,1 milyar dolarlık bir harcama ile içme suyu problemi çözülebilecekken sadece kozmetik için bir yılda harcanan paranın 200 milyar dolar olduğuna dikkat çeken Bilgiç, “100 milyar dolarlık bir harcama ile açlık önlenebilecekken sadece futbolda 1 yılda dönen para 600 milyar doları aşıyor. Dünyanın en zengin 5 kişisinin 400 milyar dolara yakın serveti var. Yine gezegenimizin en zengin 62 kişisinin serveti en yoksul 3,7 milyar kişinin toplam serveti kadar. Güney Amerika, Afrika, Asya ve Okyanusya da açlık problemleri yaşanırken Avrupa ve Kuzey Amerika da obezite problemi var.” dedi.
Bütün bu çarpıklığın sebebinin, mevcut dünya sisteminin nimet-külfet paylaşımında dengeyi gözetmek yerine tam tersine nimetlerinin belirli ellerde toplanmasına yönelik işletilmesinden kaynaklandığını ifade eden Bilgiç, üç yüz yılı aşkın bir süredir dünyanın aynı düşünceleri temel alan kadrolar tarafından yönetildiğini sözlerine ekledi.
“Çarpıklıkların üzeri özgürlük, demokrasi ve insan hakları sloganları ile örtülmeye çalışılıyor”
Özellikle son yüzyılda yaşanan çarpıklıkların üzerinin özgürlük, demokrasi ve insan hakları sloganları ile örtülmeye çalışıldığı belirten Bilgiç, ardından şunları söyledi:
“Aynı zamanda bu sloganlar, bebeklerin, küçücük çocukların, hamile kadınların, engellilerin, yaşlıların, hastaların, çiçeklerin, böceklerin yaşamına merhametten uzak birkaç saniye içinde son verebilen bir zihniyetin farklı coğrafyaları ele geçirmede yumuşak gücü olmuştur. Anglosakson-Juda zihniyeti dünyayı yönetme hakkını kendinde gören bir nevi tanrı insanların kafa yapısıdır. Anglosakson-Juda zihniyetini anlamadan küresel sistem karşısında söylenen sözün bir hükmü olmayacaktır. Mevcut küresel sistemin zihinsel dayanaklarını iyi okumak gerekir. Anglosakson-Juda zihniyeti ‘insan insanın kurdudur’ düşüncesi üzerinde yükselir. Rekabet ve çatışmayı kaçınılmaz görür. Oysa biz insanların en hayırlılarının insanlara faydalı olanlar olduğuna inanırız. Yardımlaşma ve onarımı ilke ediniriz.”
“Yapay parçalanmışlıklar bu mekanizmaya hizmet eder”
Dünyadaki açlık, yoksulluk, yoksunluk, çatışma, terör ve savaşların ardında Anglosakson-Juda zihniyetinin temellendirdiği yönetim anlayışının olduğunun altını çizen Bilgiç, bu problemlerin çözümü için nimet ve külfet paylaşımında denge gözeten, hakkı üstün tutan, adil bir düzeni esas alan yeni bir anlayışın inşa edilmesi gerektiğine işaret ederek, “Bu sömürü düzeninin işlemesi için sömürülen kitlelerin düzenin işleticilerine karşı organize olmasına fırsat verilmez. Bunun da yolu sömürülen kitlelerin kamplaştırılmasıdır. Sağcı-solcu, asker-sivil, gelenekçi-yenilikçi, muhafazakâr-reformist gibi parçalanmışlıklar bu mekanizmaya hizmet eder. Aynı şekilde İslam coğrafyasını etkisi altına alan Sünni-Şii, Alevi-Sünni, mezhepli-mezhepsiz tartışmaları da bu sömürü düzeninin işleyişi karşısında bir anlam ifade etmez. Irkçı yaklaşım ve politikalarla küresel sömürü sistemi durdurulamaz.” diye belirtti.
“Türkiye, İran ve Mısır birlikteliği sorunları çözer”
Türkiye, İran ve Mısır birlikteliğinde ya da İran-Mısır, Türkiye-Mısır, İran-Türkiye birlikteliklerinde, iki okyanus, üç kıta, sekiz deniz arasında geçişin kontrolü İslam coğrafyası lehine değişeceğine vurgu yapan Bilgiç, çözülecek sorun ve meseleleri ise şöyle sıraladı:
“Bu birliktelikle enerji kaynakları ve enerji nakil yollarının kontrolü bölge ülkelerinin eline geçer. 240 ya da 160 milyonluk bir nüfus artı en az bir milyarlık bir nüfus potansiyelini yanına çeker. Petrol, doğal gaz, madenler emperyalizmin bir silahı olmaktan çıkar. Bu ülkelerin tarihi birikimi yeni bir dünyanın kurulma sürecini hızlandırır. Bu ülkelerin kültürel birikimi Müslüman-Gayrimüslim unsurların birlikte yaşama kabiliyetini artırır. Farklı inanç ve farklı mezheplerin birlikte yaşayabilmesi dünya barışını hızlandırır. Tatlı su tüm insanların hayrına kullanılır, kapitalizmin bir silahı olmaz. Bu ülkelerin sahip olduğu iklim çeşitliliği tarım ve hayvancılık potansiyelini arttırır.
Bu ülkelerin genç nüfus yapısı çalışma hayatına ve üretime dinamizm getirir. Çok dilli, çok alfabeli yapı hep ticarî kabiliyeti hem de kültürel birikimi hızla artırır. Orman zenginliği, ekolojik çeşitlilik korunur ve gelişir, doğayla barışık şehirleşme, taş ve ahşaba dönüş gerçekleşir. Alternatif enerji programları için fırsat oluşur. Caydırıcı enerji programları ve savunma çalışmaları ambargolardan etkilenmeden yürütülür. Terör ve çatışma ortamına son bulur, temel hak ve hürriyetler doğal bir kazanım olur.
Irkçılık ve mezhepçilikten uzak dönüşümlü temsil yoluyla birçok problem çözülür. Bölge ülkeleri ve Latin Amerika ile ittifaklara müsait bir yapı oluşur. D-8'i, D-60 ve D-160'a dönüştürebilme potansiyeli harekete geçer. Bu projeyi hayal olarak görenlerin emperyalizmin boyunduruğunda yaşamaları kaçınılmazdır.” (İLKHA)