‘Ey iman edenler! Sabredin! Sabırda(düşmanlarınıza)üstün gelin! (Her zaman hazırlıklı olun) ve Allah`tan sakının. Umulur ki kurtuluşa erersiniz` (Ali İmran: 200)İslami davaya baş koymuş fertlerin belliğine kazıması gereken yukarıdaki ayet-i celile, hayatta mutlak surette karşılaşılacak derd-u elemlerden kurtuluş reçetesi olacaktır kendilerine. Şüphesiz müminler; göğün, yerin ve dağların taşımakta ve yüklenmekte aciz kaldığı ağır bir yük yüklenmişlerdir. Bu yük bazen Nuh(as)`da gördüğümüz gibi bir avuç insanla olsa dahi Yüklenilmesi gereken bir vazife; bazen de kavmini terk edip bir balık ile imtihan edilen Yunus(as) gibi tövbe edip tekrar omuzlanabilecek bir dava olmalıdır.
Hangi koşullarda olunursa olunsun; hangi sıkıntı ve elemler çekiliyorsa çekilsin bu dava bir an dahi omuzlardan indirmemelidir dava eri. Zaten bir mümin ve bu yükü omuzlamaya namzet olmuş şahıs, şunu da aklının bir köşesine kazıması gerekir ki; bu ağır vazifenin zorluğu bu dünyadaki ilahi kudretin düşmanları ve şeytanın yandaşlarının bu yolda önüne attığı pusulardan, davadan vazgeçirme ve bu yoldan çevirme girişimlerinden aynı zamanda dünyanın cazibesinden ibaret olduğudur. Buna iman; kalbinde ve vücudunda tüm zerrelerinde sabra yer açmalıdır.
‘Yoksa Allah, içinizden cihad edenleri ortaya çıkarıp, sabredenleri belli etmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız?` ayetinde geçen hakikatin ışığında imanı zırh, sabrı kalkan edinmelidir dava eri. Bu kalkan öyle bir hal alacak ki geçmiş dönemlerde bedenleri testere ile ikiye bölünenlerin, vücutları demir taraklarla tarananların ve ateş çukurlarına diri diri atılanların imanında yer etmiş sabır gibi adeta bir kale kapısına dönüşecek, hiçbir musibet karşısında parçalanmayacak ve ezilmeyecektir. İçerisinde yaşanılan asır hangi asır olursa olsun bu kalkan ve zırh takva sahibi müminlerin olmazsa olmazlarından biri olmalıdır. Bilinmeli ki Allah`ın şeriatının düşmanları kendi batıl ve yenilmeye, yok olmaya mahkum davaları için küfürlerinde sabrı elden bırakmamışlardır. Ve her daim Allah`ın mümin erlerinin benliğindeki sabrı ve azmi yok etme gayreti içinde olmuşlardır.
Hiçbir zaman azimde, çalışmada, gayret etmede hak yolunun erlerinden geri kalmayı kabul etmemişleridir. Buna tarihin tozlu sayfaları ve Nebi(as)`ın mücadelesinde İslam düşmanlarının tavırları delil olmuştur. Allah`ın ‘isbiru ve sabiru` (sabredin ve sabredin!) mefhumunu hayatında var etmelidir. Bunu, omuzlanan ağır yükün hayattaki zorluklarına karşı bir parola ve bu yolda düsturu haline getirmelidir. Bunlar yapıldığı vakit Allah`ın izniyle müminlere müjdelenen dünyada ve ahirette iyiliğe erenler sınıfına tabi olunacaktır. Ve her daim özlemle arzulanan Asr-ı Saadet tekrar tekrar yaşanacaktır. Rabbim bizleri hakkıyla sabrı kuşanan ve sabırda düşmanla yarış içinde olan kullarından eylesin.
Vesselam
Ali Hamza Kaya / Diyarbakır - Yaş: 18
Yazının değerlendirmesi:
Diyarbakır İlimizden Ali Hamza KAYA Kardeşimiz: Hayatın her aşamasında sabır edilmesi gereken dönemler vardır. İnsanı insan belki sultan eden bu olgu en çok muttakilerde görülür neden diye düşünmüş olabiliriz. Çünkü bu aşk ehli, Yaradan`ın yarattıkları noktasında ciddi tefekkür eder, Ondan nasıl korkulması gerekiyorsa öyle korkarlar. Çok ciddi cefalarda çekseler de sabır edip örnek olurlar. Bu özellikleriyle kuran-ı mubinde meth edilirler. Çok nadir olan bu vasfı kazanmak herkese nasip olmaz. ancak ilimde derinleşip tevhidi anlayanlar bu vasfı elde etmede olgunluk gösterir. inanılarak yapılan çalışmaları yaptıktan sonra sabrederler. Böylesi bir sabır durağan değil dinamik bir süreci ifade eder. Sabır, elimizden geleni yaptıktan sonra sonuçlar noktasında sabırda inançsız insanlardan farklı olmaktır.
Bu kutsal kavramı duygularınız üzerinden güzel ifade etmişsiniz. Teşekkürler. Bu tür örnekleri yeni paylaşımlarınızı bekliyoruz.