Hüseyin Kaya / Doğruhaber

6-8 Ekim 2014`te bu coğrafyanın görmediği bir vahşet yaşandı Diyarbakır`da.

Tahribat, yağma ve vahşette sınır tanımayan Pkk çeteleri, Kurban Bayramı günlerinde, Yasin Börü, Riyad Güneş, Hasan Gökgöz ve Hüseyin Dakak`ı şehid ettiler.

Siyasilerin duyarsızlığından, Diyarbakır emniyetinin kasıtlı ya da kasıtsız ihmalinden dolayı olayın üzerine geç gidildi, birçok delil toplanmadan bir operasyon yapıldı ve bazı kişiler gözaltına alındı.

Mahkeme safahatına girildiğinde mağdurların içini acıtan gelişmeler yaşandı ve teşhis edilen kimi zanlılar bile serbest bırakıldı.

Ama kamuoyu davayı sahiplendi. İslami kesimlerden çok sayıda STK davaya müdahil oldu ve duruşmaları takip etti.

Şimdi herkes vahşetin failleri kadar azmettiricilerin de yargılanmasını bekliyor.

Dava açıldığından beri liberal ve sol çevrelerin ilgisizliğine vurgu yapanlar, hiçbir batılı ajans ya da diplomatik misyonun da olmadığının farkına vardı.

Gezi olayları sırasında canlı yayın yapan CNN ya da BBC, bir konuya ilgi göstermiyorsa liberaller ve solcular da ilgi göstermiyor. “Yasin Börü Davası” iplerinin kimin elinde olduğunu göstermesi açısından da çok önemli.  

Star Gazetesinden Saadet Oruç, bu konuyu çok net şekilde ifade etti:

“Ankara Adliyesi`nin önüne gittim. İçeride Yasin Börü davasının dördüncü duruşması görülüyor. Diyarbakır`da 6-7 Ekim 2014`te Kobani bahanesiyle HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş`ın çağrısıyla coşan kalabalığın linç ettiği 16 yaşındaki çocuğun davası.

Elbette kapıda ne bir yabancı ajans, ne de bir büyükelçilik görevlisi bulunmuyor.

Çünkü Yasin Börü, bir proje için sokakta değildi. Katledenlerin projesi, Batılı kamuoyu yönlendiricilerinin daha çok işine geliyor belli ki.

Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri ya da İngiltere Büyükelçisi ya da ABD`li diplomatlar...”

Bu görmezden gelme eylemi için “modern çağın sansürü” diyebilir miyiz acaba?