İnsanlığın şahit olduğu en üstün medeniyet “İslam Medeniyetidir” şüphesiz. Biz bu medeniyetin içinden olduğumuz için bu tespitimiz İslam karşıtlarına pek anlamlı gelmez. Lâkin bu iddia sadece Müslümanların iddiası değildir. Çok sayıda bilim insanının ve düşünürün itiraf etmek zorunda kaldığı gerçektir bu. En basit yaklaşımla; bugün kan çanağına dönen Ortadoğu`yu değerlendiren batılısı, doğulusu çok sayıda düşünür ve tarihçi şu değerlendirmeyi yapıyor: Ortadoğu`da sükûnetin son bulması ve kaosun başlaması bu bölgeye batılı süper güçlerin yönelmesi iledir…
Bugün yaşanan trajediler İslam ümmetinin zayıflığını ve birlik olamayışını gösterir, yoksa İslam medeniyetinin kan ve gözyaşı medeniyeti olduğunu değil.
İslam insanı inşaa etmek için nazil olan en mükemmel nizamdır. O, insanı inşa eder, insan eşyayı ıslah eder, eşya insana kulluğunda yardım eder, musahhar olur. İslam`ın varlık anlayışında dahi çatışma yoktur. O “insan doğaya karşı!” demez. “İnsan insanın kurdudur!” hiç demez. Darwinyen Teoriyle “güçlü olan yaşasın veya kazanan her şeyi alır.” da demez, diyemez. Çünkü İslam bir insanlık medeniyeti oluşturmak ister. O, insana yerde hilafeti, gökte meleklerden üstün olabilmeyi öğretir.
Dinler, ideolojiler, fikir akımları, çeşitli inançlar… Yani kültür havzaları ve medeniyetler her birini anlamak ve tanımak için önce teorik sunumlarına bakılır, sonra (varsa) pratiğe döküldükleri coğrafyalar ve yönetim sistemleri incelenir. İslam dini tüm içeriğiyle bugün en ince ayrıntısına kadar ortadadır. Teknolojiden istifade edenler için bir “tık” uzaklığındadır. Aynı şekilde diğer din-inanç-izm… vs. için de aynı durum söz konusudur.
Hakeza insanoğlunun yazılı tarihi de herkesin ulaşabileceği yakınlıktadır.
Orta zekâlı bir insan İslam ile değerlerini teorik olarak, karşılaştırmalı bir analizle incelerse; İslam`ın hem inanç hem de sistem olarak hepsinin (hatta hepsinin iyi-güzel yönlerinin toplamından) fersah fersah önde olduğunu rahatlıkla görecektir.
“Bunu, taklidi imandan tahkiki imana geçişin zorunluluğuna binaen bizatihi tecrübe ettiğimi ve çok faydalandığımı özellikle belirtmek isterim.”
Aynı şekilde insanlığın yazılı tarihinin başından bugüne bütün inanç-fikir-ideolojik… sistemler yönetim pratikleri ele alınsın İslam`ın da hem geçmişten hem günümüzden örnekleri alınsın. Bugünkü kaotik ortama rağmen, İslam ülkesi diye bilinip de İslam`ın ancak %15-20`sini uygulaya(bilen)n bir örnek dahi insan unsuru noktasında bütün rakiplerini geride bırakır.
En aleni bir örnek verecek olursak; bugün Suriye-Irak vs. İslam ülkelerinden neredeyse on milyon insan iltica durumu yaşamakta, bunların %98`ini kim alıp barındırıyor? Çevredeki Müslüman ülkeler. Peki, bu ülkelerin halkları hükümetlerine Pegida tarzı herhangi bir baskı uyguluyorlar mı? Tabi ki hayır. Şimdi denilecek ki dinsel yakınlıktandır. Peki Osmanlı 1492`de İspanya`dan getirdiği ve İstanbul`un en güzel (Levanten) yerlerine yerleştirdiği Yahudiler mi aynı dindendi?
Batı medeniyeti Bosna katliamlarındaki intiharından sonra bu mülteci dalgasındaki çirkin tavırlarıyla resmen iflas ettiğini ve insanlığa artık bir vaadinin olmadığını ilan etmiştir. Ancak maddi üstünlüğü onu kısa bir süre daha taşıyacaktır.
Batı uygarlığı “gücün mutlakıyeti” üzerine kurulmuş olup hedefi doğa başta olmak üzere herkesle mücadele edip çekişen güçlü insanın zevklerine-eğlencesine-müreffeh yaşam arzusuna imkân hazırlamaktır. İnşa ettikleri kentler ışıl ışıl parlamakta, alt yapı ve üst yapı sorunları, ulaşım ve iletişim olanakları maksimum düzeye ulaşmıştır. Her türlü sınırsız zevke ulaşılabilirliğin yolu açılmış buna yönelik imkânlar sağlanmıştır.
İnsanlığa mutluluğun mabetleri olarak Las Vegas, Ibıza, St Tropez, Mikonos… gibi şehirler ve adalar model olarak sunmaktadırlar. Fıtrat dışı her türlü çılgınlığın mekânı olan bu adresler batı uygarlığının ve liberal Kapitalist düzenlerin insanı ulaştırabildiği son noktalardır.
Ama acaba bu şehirler ve yeni tür mabetler insanlığa huzuru, mutluluğu verebildi mi? Ortaya çıkan pratik ve istatiksel sonuçlar bu yaşam tarzının huzur ve mutluluktan çok bir insanlık bunalımına yol açtığı şeklindedir.
Öte yandan İslam Medeniyetinin inşa ettiği toplumlara ve bu toplumların mirası olan şehirlere-kentlere bakıldığında; gerek ferdi gerek kitlesel olarak insanların değerlerine bağlılıkları oranında huzur bulduklarını belirttikleri görülür. Mekke ve Medine başta olmak üzere dini mabetler dolup taşmakta, cuma günleri, bayramlar, kandiller ve Ramazan ayı boyunca Müslüman halkların dini ve insani duyguları en üst seviyelerde seyretmektedir.
Bu noktada akıllara İslam Dünyasının içinde bulunduğu kaotik savaş ortamı gelir hak olarak; bu kaosun müsebbibi de batı uygarlığıdır. Batı, İslam âlemine yönelik Haçlı Seferlerini hiçbir zaman durdurmadı ki. Gâh topyekûn askeri (Koalisyon) operasyonlarla, gâh kültürel veya ekonomik politik saldırılarla bu seferleri sürdürmektedir. Bundan dolayı da İslam coğrafyası yüzyıllardır zayıf-fakir ve birçok fitneyle iç içe yaşamak zorunda kalmıştır. Hatta bunca iç ve dış saldırılara karşı sahih dini anlayışını ve toplumsal dinamiklerini koruyabilmesi onun ne kadar güçlü olduğuna da delil sayılabilir. İngiliz muhibbi bir paşanın İngiliz dostuna yaptığı itirafta olduğu gibidir bu.
“Osmanlı çok güçlü bir devlet efendim! Yıllardır siz dışardan biz içerden uğraşıyoruz yine de yıkamıyoruz…” El-Hak, İslam coğrafyası aynı süreci yaşıyor.
İslam`ın devletleşme süreci Medine`den yani o günün Arap coğrafyasının büyük şehirlerinden birinde başlar sonra Mekke ve Taif ile merkezi bir güç birliği oluşturulur. Bu üç şehir (bugün bedeviler… vs. dense de) o günün aydın ve tacirlerinin bulunduğu şehirlerdir. İslam cahiliye insanını ıslah etmiştir, buna da toplumsal kuralların olduğu büyük şehirlerden başlamıştır. İslam bir medeniyet dinidir, medeni yerlerde boy vermiş güçlü çınar ağacı gibidir.
İslam insanlığa altın çağını yaşatacak büyük medeniyet merkezleri oluşturmaya devam etti. Medine`den çıkan nur doğudan batıya, Buhara, Semerkant, Herat, Gazne, İsfahan, Meşhed, Musul, Şam, Halep, Kahire, Trablus, Granada, Kurtuba... gibi nice ilim-irfan kentleri bahşetti.
Bugün gelinen son aşamada; Batının insanlığa dair taşıdığı son kırıntıları da halklarının üç günlük rahatları ve keyifleri için kurban ettiği görülmektedir. Parti liderleri çıkıp “Mültecileri(bize yetişmeden) öldürün” diyebiliyorlar.
İslam ise hala insanoğlu için bir umut olmaya devam ediyor. Ümmette yüce Allah`ın meleklerine”... Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti. Ayetindeki mucizevi sır olmaya devam etmektedir.
Selam olsun ümmet ile düşen, ümmet ile kalkan, insanlık için umut, yüce Allah`ın meleklere iftiharla gösterdiği ümmet yüreklilere!
FARUK KUZU