2002 yılında iktidara gelen AK Parti, çözülmesi gereken birçok sorunla karşı karşıyaydı.
Şüphesiz bu sorunların en büyüğü, en çetrefillisi 90 yıldır kangren haline gelmiş olan Kürt`lerin kimlik sorunuydu.
Bir taraftan 90 yıldır süren derin devletin katı tutumu, diğer yandan bu katı tutumun beraberinde getirdiği çatışmalı ortam vardı.
AK Parti hükümeti, Kürt`lerin kimlik haklarının iadesi noktasında önemli adımlar atarken bir taraftan da operasyonlara devam ediyordu. Ancak sorunun operasyonlarla çözülemeyeceğini anlayan AK parti hükümeti sorunu siyaset kanalıyla çözmeye karar verdi.
İlk görüşmeler 2009 yılında Oslo`da MİT-PKK görüşmeleri ile başladı. Görüşmelerin çeşitli kanallarla dışarıya sızdırılması nedeniyle çözüm akamete uğradı.
Daha sonra yaşanan saldırılar sonucunda devlet defalarca sınır ötesi operasyon düzenledi.
Tarihler 28 aralık 2012`yi gösterdiğinde Başbakan Erdoğan, PKK`nin İmralı`da tutuklu bulunan lideri Öcalan ile görüştüklerini açıkladı. Böylece çözüm süreci denilen süreç resmen başladı.
AK parti ile HDP arasında Dolmabahçe görüşmesi başta olmak üzere çok sayıda görüşme yapıldı. HDP milletvekilleri imralı ile kandil arasında mekik dokumaya başladı.
Bu süreç yaklaşık üç yıl sürdü.
Ak Parti HDPKK`yi Kürt`lerin tek temsilcisi olarak gördü. Bu durum HDPKK`ye devlet nezdinde bir meşruiyyet kazandırdı.
Hükümet, Kürt`leri temsil eden diğer siyasi partileri, sivil tolum kuruluşları ve kanaat önderlerini muhatap almadı.
Ayrıca bu dönemde bölgeye gönderilen akil insanlar heyeti de toplumda fazla karşılığı olmayan STK‘larla görüştü.
Fakat bölgede geniş tabanı olan HÜDA PAR ve HAK PAR gibi siyasi partiler ile gerçek manada halkı temsil eden, halk ile iç içe olan ve halkın sorunlarını bilen STK ve kanaat önderleri muhatap alınmadı.
Dolayısıyla halkın çözüm süreci ile ilgili düşünceleri sadece temennilerde kaldı. Yani çözüm süreci halktan kopuk bir şekilde yürütüldü.
AK Parti çözüm sürecini PKK`nin silah bırakması üzerine kurgulamıştı. Ancak PKK, hükümeti samimiyetsizlikle suçlarken silah bırakmanın da şartlarını sıralıyordu.
Zamanla HDPKK, çözümün sürecinin kazanımlarını fırsata dönüştürmeye başladı.
Hükümetin 17-25 Aralık operesyonuna kilitlenmesi ve uzun süren paralel yapıya yönelik operasyonlara başlaması HDPKK ile mücaleyi ikinci plana itti.
Parelel yapı operasyonu çerçevesinde üst düzey bazı devlet yetkilileri doğuya sürgün edildi.
Bu yetkililerin HDPKK`nin faaliyetlerine göz yummasını fırsat bilen HDPKK, şehirleri silah depolarına çevirdi.
Başta HÜDA PAR olmak üzere bölgede faaliyet yürüten STK`ların bu konuda defaaten uyarılarına rağmen hükümet sürece müdahale etmedi. Bu atmosferde Haziran seçimlerinin hazırlığı yapılıyordu.
HDPKK Haziran seçimlerinde batı illerinde Türkiye partisi olma sloganını öne çıkarırken bölgede ise tek parti diktatörlüğü mantığı ile seçimlere hazırlanıyordu.
7 Haziran'da yapılan seçimlerde batı illerinde özellikle bir kısım medyanın güzellemeleri, doğu illerinde ise baskı ve tehditlerle HDPKK 80 Milletvekili ile meclise girdi.
Seçimden önceki barış sloganları yerini intikam naralarına bıraktı. herkes barış için silahların bırakılmasını beklerken seçimden hemen sonra peş peşe saldırı haberleri gelmeye başladı.
20 Temuzda Şanlıurfa`nın Suruç ilçesi'ndeki saldırıda 32 kişi öldü, 29 kişi yaralandı.
Yine aynı gün Adana`da Kalem-der üyesi Ethem Türkben hamile eşi ve 3 çocuğunun gözleri önünde Işid`çi olduğu iddiasıyla katledildi.
22 Temmuzda Şanlıurfa`nın Ceylanpınar ilçesinde görevli 2 polis sabaha karşı yataklarında uyurken infaz edildi.
23 Temmuz`da Diyarbakır'da trafik kazası ihbarına giden polis ekibine pusu kuruldu, 1 polis saldırıda hayatını kaybetti, 1 polis de yaralandı.
24 Temmuz 2015`te tsk`ya bağlı jetler kuzey Suriye`de Işid, Kuzey Irak`ta PKK hedeflerine hava operasyonu düzenledi.
Bu 3 yıl sonra PKK`ya yapılan ilk askeri operasyon oldu.
Böylece üç yıldır devam eden sözde çözüm süreci morga kaldırıldı.
Barış sürecinin bitmesiyle HDPKK çatışmaları şehir içine taşıdı. Silah yığınağı yaptığı yerlerde çukurlar kazdı ve barikatlar oluşturdu. Halkın evlerine el koydu ve çatışmalarda evleri mevzi olarak kullandı.
Hükümet ise 13 ilde operasyon başlattı. Bazı ilçelerde aylarca sürecek olan sokağa çıkma yasağı ilan etti. Asker ve Polis çukur ve barikatları kaldırmak için tank ve toplarla müdahaleye başladı.
10 Ekim'de Ankara garında sözde barış mitinginde meydana gelen iki ayrı patlamada 102 kişi yaşamını yitirdi. 246 kişi yaralandı.
Ardından 17 Ocak'ta Diyarbakır Çınar'da ilçe Emniyet Müdürlüğü'ne bomba yüklü araç ve roketatarla saldırı düzenlendi. Olayda 1 polis ve aralarında bebeklerinde olduğu 5 sivil hayatını kaybetti.
Bir ay sonra 17 Şubat'ta Ankara`nın Çankaya ilçesinde, Genelkurmay Başkanlığı'nın, Asker lojmanlarının ve Kara Kuvvetleri Komutanlığının bulunduğu bölgede TSK`ya ait askeri servis aracının geçişi sırasında meydana gelen patlamada 29 kişi hayatını kaybetti. 89 kişi de yaralandı.
Son olarak 4 Mart`ta Mardin`in Nusaybin ilçesinde bombalı araçla düzenlenen saldırılarda 2 Polis hayatını kaybetti 35 kişi de yaralandı.
Çatışma ve operasyonlar başlayınca, binlerce vatandaş yanına alabileceği kadar eşyasını alarak evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Bazı vatandaşlar akrabalarının yanına yerleşti. Birçoğu ise bölgeyi terk ederek kendi ülkesinde mülteci durumuna düştü.
Gidecek yerleri olmayan sivil halk iki ateş arasında kaldı. Yaşanan çatışmalarda bebek, çocuk, genç yaşlı yüzlerce sivil vatandaş hayatını kaybetti.
Birçok yerleşim yeri harabeye döndü. Başta Camiler ve Diyarbakır Sur`ları olmak üzere tarihi yapılar büyük çapta hasar gördü.
Yaşanan çatışmalı süreçten okullar da nasibini aldı. Birçok okul kullanılamaz hale geldi.
Sokağa çıkma yasakları nedeniyle de yüzbinlerce öğrenci eğitim hakkından mahrum kaldı, birçok öğrenci sınavlara giremedi, karne alamadı.
Bu süreçte zaten yoksul ve fakir olan bölge insanı bir darbe de bu operasyon ve çatışmalar nedeniyle yedi. Binlerce esnaf borçlarını, çeklerini ödeyemedi ve aylar süren sokağa çıkma yasağı nedeni ile iş yerini kapatmak zorunda kaldı.
Yaşanan çatışmalarda mağdur olan vatandaşlara devletin yardımları çok sınırlı kalınca bölgedeki islami sivil toplum örgütleri vatandaşın yaralarını sarmaya çalışıyor.
Ve bir kez daha görüldüki halktan kopuk, kapalı kapılar arkasında yapılan pazarlıklar sonuç getirmez…
Kaynak: Rehber TV