6-7 Ekim 2014`te Kurban Bayramı`nda ihtiyaç sahiplerine et dağıttıkları sırada PKK`lilerin saldırasına uğrayarak barbarca katledilen Yasin Börü ve arkadaşları ile yine PKK tarafından düzenlenen suikast sonucu şehit edilen Yeni İhya-Der Başkanı ve HÜDA PAR üyesi Aytaç Baran`ın aileleri; evlatlarının, eşlerinin kendilerini Allah`ın dini için nasıl feda ettiklerini anlattılar.
Şubat ayı şehitlerini de rahmetle anan şehit aileleri, Şubat ayında önemli şahsiyetlerin Şehadet mertebesine ulaştığına dikkat çektikleri gibi kendi bahadırlarının da bu şehadet kervanına nasıl katıldıklarını dile getirdiler.
“Yasin`e okula başlamadan yazmayı öğrettim”
6-7 Ekim olaylarında katledildiğinden beri masumiyeti ile ön plana çıkan ve gündemden düşmeyen Şehit Yasin Börü`nün annesi Hatice Börü, Yasin`in çok yumuşak huylu ve zararsız bir çocuk olduğunu söyledi.
Yasin`in sadece ailesine değil, tüm insanlara karşı merhametli olduğuna dikkat çeken Hatice Börü, “Aynı zamanda çok hayâlıydı. Utancından başını önüne eğerdi. İbadetlerine düşkündü. Küçük yaşlardan itibaren ibadetlerini aksatmazdı. Küçükken defalarca hastalık geçirdi, büyüyünce kendine geldi. Yasin daha okula başlamadan ben ona yazmayı öğrettim. Öğretmenleri ondan çok memnundu. Hemen öğrenirdi.” dedi.
“Yaşıtlarına göre çok daha olgun ve ibadete düşkündü”
Yasin`in yaşıtlarından çok farklı bir kişiliğe sahip olduğunu belirten Anne Börü, “Her şeyi hemen kavrıyordu. Yaşıtlarına göre çok daha olgun ve ibadete düşkündü. Zamane çocukları gibi alışkanlıkları yoktu. Zamanını gereksiz işlerle harcamıyordu. Küçük yaşına rağmen yaşıtı olan kızlara karşı mesafeliydi. Müslümanlara her zaman faydalı olmaya çalışırdı. Yardım kuruluşlarında ücretsiz çalışır, fakirlerin yardımına koşar, kimseyi yarı yolda bırakmazdı.” diye konuştu.
“Evladımla gurur duyuyorum”
Börü, “Bugünü tahmin etmeliydim, çünkü çocuğum sıra dışı bir ahlaka sahipti. Onu İslami bir çerçeve içinde yetiştirmeye çalıştım. Yasin çocukluğundan beri alnı secde gördü. Çünkü kimseye bir kötülük yapmadı. Başkaları gibi evladımı sokağa salmadım, öfkeyle büyütmedim. İslam`a faydalı olmasını istedim. Oğlum Yasin, kimsenin canına, malına kastetmedi. Ben evladımla gurur duyuyorum. O sabah heyecanla evden çıktı. Bayramlık kıyafetlerini giydi. Bayramlıklarını bir kere yıkamadım, askıda kaldı.” şeklinde konuştu.
“Biz yerimizden çok memnunuz güzel yerimiz var”
6-7 Ekim olaylarında Şehit edilen Hasan Gökgöz`ün babası Mehmet Gökgöz ise oğlunun yıllarca ticaretle uğraşmasına rağmen kimsenin onun hakkında hak, hukuk namına şikâyette bulunmadığını dile getirdi.
Oğlu Hasan`ın geçtiğimiz gün annesinin rüyasına girdiğini söyleyen Mehmet Amca, “Ana ağlama, ne diye ağılıyorsun? Biz yerimizden çok memnunuz güzel yerimiz var. Siz neden bu kadar üzülüyorsunuz hala ben anlamıyorum. Biz yerimizden memnunuz.” diye annesini teselli ettiğini ifade etti.
“Meğerse Suriyeli bir aileye kefil olmuş”
Bir gün bir yerde oğlunu beklediğini anlatan Mehmet amca, “Defalarca telefon açmama rağmen gelmedi. Mahalleye döndüğümde Hasan`ı eşiyle beraber yürürken buldum. Arkalarında da Suriyeli bir aile vardı. Meğerse Suriyeli bir aileye kimse ev vermediği için kendisi kefil olarak onlara ev ayarlamış.” dedi.
İnfak konusunda da çok cömert olduğuna vurgu yapan Mehmet Amca, “Bir seferinde evinin birçok eşyasını fakirlere dağıttığı için gelini bana şikâyet etti onu. Hasan bir gece arkadaşının kamyoneti ile beraber yakınlarından eşya toplayarak Suriyeli bir aileye dağıtmıştı. Daha sonra eşyaları o Suriyeli aileye verdikten sonra evine gidip rahat uyuyabilmişti.” ifadelerini kullandı.
Şehit Hasan`ın fakirleri çok sevdiğini ve anne babasına karşı daima yumuşak davrandığını ifade eden Mehmet amca, oğlu Hasan`ın 6 yaşlarında camiye gitmeye başladığını söyleyerek “Şehit oğlum dinine bağlı ve namazlarına çok dikkat eden biriydi. Helale ve harama çok dikkat ederdi. 15 yıldır oturduğumuz semtte Hasan için henüz bir şikayet duymadım. Bir keresinde hastanedeyken bir güvenlikçi yanıma gelip bana, ‘Dayı sen Hasan`ın babası değil misin? diye sordu. Kendimi tanıtınca bana, ‘Onun iş yeri komşusuydum. Her zaman sohbet ederdik ama keşke onu tanımasaydım. Böyle iyi bir insan nasıl katledilir.` diyerek üzüntüsünü dile getirdi.” şeklinde konuştu.
“Güneşin altında çalışırken oruç tuttuğu için dayanamayıp bayılmıştı”
Oğlu Hasan`ın 7 yaşından itibaren Ramazan ayında oruç tutmaya başladığını dile getiren Mehmet Amca, “Şehit oğlum, yazın sıcağında dahi oruç tutuyordu. Bir gün tarlada çalıştığımız sırada oruç tuttuğu için dayanamayıp bayılmıştı. Hava o kadar sıcaktı ki ben de ona kızdım, ‘Oğlum niye oruç tutuyorsun` diye. O da ‘Baba bugün çok hayırlı bir gündür` diye cevap vermişti.” dedi.
Hasan`ın Şehit olmadan önce kendisiyle beraber umreye gideceğini söyleyen Mehmet Amca, umreye gelmek isteyen annesi ve hanımına Hasan`ın ‘Kim bilir belki Allah hepimize nasip eder.` dediğini hatırlatarak, “Gerçekten de dediği oldu. Hepimiz umreye gittik. Oğlum da belki şehit olarak gelmiştir.” diye konuştu.
“İki ay boyunca Şehit Riyad ile beraber o Kur`an kursu inşaatında çalıştılar”
Oğlunun iki ay boyunca Kur`an Kursu inşaatında çalıştığını belirten Mehmet Amca, “Bir gün onun evine gittim ona telefon geldi o da ‘Baba ben çıkmak zorundayım` dedi. Bir aydır evine gelmediğimi söyledim. O bana, ‘Baba, bir Kur`an kursu var, inşaatı yapılacak. Riyad ile beraber orayı boyayacağız.` dedi. İki ay boyunca Şehit Riyad ile beraber o Kur`an kursu inşaatında çalıştılar. Onun şehadetinden sonra o medrese açıldı.” diye konuştu.
“Bize bakan bir Hasan`dı o da gitti, kimsesiz kaldık”
Mehmet amca, “Hasan`ın mezarına giderken biri beni durdurarak kendisinin Hasan`ın kefil olduğu Suriyeli olduğunu söyledi. Anahtarı bana teslim ederek gideceğini söyleyince, nereye gideceklerini sordum. Kendisi bana, ‘Bize bakan bir Hasan`dı o da gitti, kimsesiz kaldık.` diye yakındı. Hasan Şehit oldu kimse bizi tanımıyor. Bu yüzden gideceğiz buralardan yoksa sonumuz ne olacak.” dedi.
“Kendini geliştirdikten sonra ev halkı ve çevresi ile ilgilenmeye başladı”
6-7 Ekim olaylarında Şehit edilen Turan Yavaş`ın kardeşi Kenan Yavaş ise “Ağabeyim Turan Yavaş, 1989`lardan bu yana İslami camia içerisinde yer bulmuş ve çalışmalarıyla halkın takdirini kazanmış bir şahsiyetti. Küçük yaşlardan itibaren kendini İslami konularda yetiştirmişti. Kendini geliştirdikten sonra ev halkı ve çevresi ile ilgilenmeye başladı. İslami konularda sohbetler ve bilinçlenme konusunda davete en yakını olan bizden başladı. Şimdiye kadar bırakın biri ile kavga etmeyi tartıştığına dahi şahit olmadık.” diye konuştu.
“Söz konusu İslam olunca, asla taviz vermezdi”
Şehit kardeşi Turan`ın söz konusu İslam olunca, asla taviz vermediğini dile getiren Yavaş, “Söz konusu İslam olunca, asla taviz vermezdi. Olabilecek en sert tepkiyi vermekten çekinmezdi. İslami yaşayışı akrabalarında dahi uygulardı. Bu kapsamda mahrem olan akrabalarla aynı yerlerde oturmayı men ederdi. Bunu güzel bir şekilde nasihat ederek yapardı. Küçük yaşlarda evimize katkıda bulunmak için çalışmaya başladık. Babam onu çok severdi. Bizim inşaatlarda çalışmamıza karşı gelmezdi. Ancak onun inşaatlarda çalışmasına izin vermezdi.” ifadelerini kullandı.
“Darbeci ve İslam düşmanı zihniyet tarafından ağır işkencelere maruz kaldı”
Ağabeyinin 1992 yılında İslami çalışmalarından dolayı gözaltına alındığını ifade eden Yavaş, “Burada zamanın darbeci ve İslam düşmanı zihniyeti tarafından ağır işkencelere maruz kaldı. O günden sonra bel ve kulağında rahatsızlıklar meydana geldi. O dönemin Jitemi tarafından büyük zulümlere maruz kaldı. Filistin askısına dahi maruz kaldı. Beline yediği darbelerin acısını ömrü boyunca çekti. Babam başkalarına muhtaç olmamamız için elinden geleni yaptı. Ağabeyim Turan, üniversite okuduğu sırada Jitem tarafından takip ediliyordu. Bu yüzden eğitimi de yarıda kaldı. Kimsenin kalbini kırmazdı ancak mesele İslam olursa, kabul etmezdi.” şeklinde konuştu
“Kardeşim Turan ile Kur`an dersi verdiğimiz için aynı cezaevinde yattık”
Ağabeyi Turan ile Kur`an dersi verdikleri için aynı cezaevinde yattıklarına dikkat çeken Yavaş, “Ben 2000 yılında, kardeşim Turan ise 2001 yılında İslami hassasiyetlerimiz nedeniyle tutuklanarak cezaevine gönderdik. Kur`an dersi vermek suçundan uzun süre Siirt cezaevinde kardeşim ile beraber yattık. Adli mahkûmlara gösterilen indirimden yararlanarak 5 yıla yakın yattıktan sonra özgür kaldık.” ifadelerini kullandı.
“İcazetini cezaevinde bulunan bir âlimden aldı”
Ağabeyi Turan`nın cezaevinde olduğu sırada gece namazlarını kıldığını ve ders aldığını söyleyen Yavaş, “İcazetini cezaevinde bulunan bir âlimden aldı. Sesi çok güzel olduğu için her zaman bize okurdu. Hep dinlerdik onu. Cezaevinden çıktıktan sonra da birçok programın açılışında Kur`an-ı Kerim okurdu. İbadetlerine çok dikkat ederdi.” dedi.
Ağabeyi Turan`nın 6-7 Ekim olaylarında katledildiğini hatırlatan Yavaş, “Öldüğünde dahi yüzü gülümsüyordu. Ondan bize iki gülü kaldı: Fatma ve Hatice. İki çocuğu da onun yolunda Allah`ın izniyle gidecekler.” diye ekledi.
“Hüseyin`e İslam`ı ve İslam`ı yaşamayı öğrettik”
6-7 Ekim olaylarında Şehit edilen Hüseyin Dakak`ın annesi Zerife Dakak, oğlu Hüseyin`in 5 yaşından beri camiye başladığını söyledi.
Oğlu Hüseyin`in camiyi çok sevdiğini belirten Anne Dakak, “Bir keresinde camide yatmıştı. 9 yaşından itibaren çalışmaya, evini geçindirmeye başladı. Aynı zamanda okulunu da okuyordu. Hüseyin`e İslam`ı ve İslam`ı yaşamayı öğrettik. İyi bir terbiye almıştı. Yardımseverdi. Maaşından bir kısmını Suriyelilere ayırıyordu. Küçük yaşlarda çalışmaya başladı. Çocukluğunu diğer çocuklar gibi yaşamadı. Kendini geliştirdi.” dedi.
“Ben Hüseyin`den razıyım. Hüseyin de benden razı olur İnşaallah”
Hüseyin`in Şehit olan arkadaşlarıyla beraber fakir ailelere yardım dağıttığını ifade eden Anne Dakak, “Aralarında para toplayarak, yardıma muhtaç insanlara ev ihtiyaçlarını alıyorlardı. Şehit Riyad ve Hasan ile beraber fakirlere yardım ederlerdi. Benden fakirler için yardım yapmamı isterdi. Ben Hüseyin`den razıyım. Hüseyin de benden razı olur inşaallah. Allah`a şükür ki, Rabbim bana böyle bir evlat verdi.” şeklinde konuştu.
“Anne, bu giydiğim beyaz gömlek, kanlı şehadet gömleğim olacak”
Hüseyin`in şehadeti çok istediğini vurgulayan Anne Dakak, “Bana, ‘Anne, bu giydiğim beyaz gömlek, kanlı şehadet gömleğim olacak` derdi. Geceleri odasında namaz kılarken, titriyor ve ağlıyordu. Rabbiyle konuşuyordu. Hüseyin bir İslam şehidiydi. Kur`an şehidiydi. Hüseyin`in şehadetinde hiçbir zaman isyan etmedim. Hüseyin Şehit gibi yaşıyordu. Anne ve babasına itaatkârdı.” ifadelerini kullandı.
Anne Dakak, “Tekrar Hüseyin dünyaya gelse tekrar Allah`a feda olsun. Şehitliği arzu eden tüm Müslüman gençlere şehadeti arzuluyorum. Küfre edilen beddualara âmin diyorum.” diye sözlerine son verdi.
“Riyad, mahallenin sokak çocukları ve gençleriyle ilgilenirdi”
6-7 Ekim olaylarında Şehit edilen Riyad Güneş`in kardeşi Nihat Güneş, tarih boyunca önemli şahsiyetlerin öne çıktığına dikkat çekerek Riyad ve arkadaşlarının da halka ve hakka yaptığı hizmetler ile öne çıktığını söyledi.
Riyad ile beraber çocuk yaşlarda babalarını kaybettiğini belirten Güneş “Riyad o dönem 6 yaşlarındaydı. Riyad`la arkadaş gibiydik. Çocukluk yıllarından beri, haksızlıklara karşı birbirimizi savunurduk. Babamın da vefatıyla beraber maddi durumumuz kötüye gitti. Bu durum okulu bırakmamıza neden oldu. Küçük yaşlarımızdan beri Riyad`la beraber çalıştık. Okuldan ayrılmamla beraber Riyad benden camiye teşvik etti. O da Kur`an kurslarına ve İslami sohbetlere katılırdı. Onun vesilesiyle dinimi daha iyi tanıdım. Müslümanlarla daha yakın oldum.” dedi.
“Aile içinde beraber Kur`an-ı Kerim okuma alışkanlığını bize kazandırdı”
Riyad`ın sabah namazlarında kendisini uyandırdığını ve hep nasihatlerde bulunduğunu ifade eden Güneş, “Aile içinde beraber Kur`an-ı Kerim okuma alışkanlığını bize öğretti. Riyad hep bizle yarışarak daha fazla okumamızı teşvik ederdi. Riyad, güzel bir ahlak ve keskin bir zekâya sahipti. Aynı zamanda çok cesurdu. Mahallenin sokak çocukları ve gençleriyle ilgilenir, onlara nasihat ederdi. Hiç düzelmeyecek gibi görünen insanları dahi ıslah etmeye çalışır, onlara İslam`ı anlatırdı. Çevresi onu hep övgüyle methederdi. Bugün dahi hiç tanımadığım insanlar arayarak beni takdir ediyor. Batıdan Türkler arayarak Riyad`ı övüyorlar bana.” ifadelerini kullandı.
“Suriyeli ve Iraklı savaş mağdurlarına kendi ev eşyalarını verirdi”
Şehit edilmeden önce Suriye ve Irak`tan kaçan insanlara kendi evinden eşyalar götürdüğünü dile getiren Güneş, “Kendi evinde verebilecek bir şey kalmayınca, dost ve akrabalarının evinden aldığı eşyaları isteyerek onlara götürüyordu. Bir gece annemlere gelerek bir yorgan istedi. Annem ona sorunca, Suriyeli bir ailenin yorganlarının olmadığını söyledi. Suriyeli aileler için eşya toplarken de kullanılmayan eşyaları kabul etmezdi. Bu konuda, ‘Kendinizin kullanmadığı bir eşyayı başkalarına layık görmeyin. Eğer bir hayır yapmak istiyorsanız, sevdiğiniz şeyden vazgeçin.` derdi. Yardım kuruluşları ve derneklere ücretsiz hizmet ederdi. Çocuklara Kur`an dersi verirdi. Çocuklarla çocuk olurdu. Onları, pikniğe, top oynamaya götürürdü.” şeklinde konuştu.
“İslami tebliği her zaman bizden, ailesinden ve çocuklarından önce geldi”
Diyarbakır`ın Yenişehir ilçesinde 9 Haziran 2015 tarihinde evinin önünde katledilen Şehit Aytaç Baran`ın eşi Gülşen Baran, Aytaç Baran ile 11 yılık evliliği boyunca hiçbir sıkıntı yaşamadıklarını söyledi.
4 çocuğu olduğunu ifade eden Baran, “Eşim çok anlayışlı bir insandı. Biz onun dilinden incinmiyorduk. Bize karşı çok merhametliydi. Çocuklar yaramazlık yaptıklarında bile onları gülümsemesiyle onları sever, kucağına alırdı. Şehadeti çok istiyordu. Çocuklarını kucağına alarak ‘inşallah çocuklarım şehit olur` diyordu.” dedi.
Eşi Baran`ın ailesine, akraba ve komşularına karşı çok anlayışlı olduğuna dikkat çeken Baran, “Bu davanın çok büyük olduğunu sürekli bu davaya hizmet etmemiz gerektiğini, cezaevinde yatan ağabeylerin dışarıdaki insanlardan daha çok hizmet beklediğini söyledi. Sürekli fedakarlık yapmamız gerektiğini söylüyordu. İslami tebliği, her zaman bizden ailesinden ve çocuklarından önce geldi. İslami tebliğin aileden önce geldiğini ve ön planda olduğunu bize sürekli anlatırdı.” diye konuştu.
“3 şey isterdi: Evlenmeyi, çocuk sahibi olmayı ve Şehit olmayı”
Eşi Baran`ın sohbetlere çok önem verdiğini belirten Baran, “Sabah namazı programı yapmışlardı bir ara onlara katılırdı gençlerin de katılmasını çok isterdi. 3 şey istediğini sürekli bana söylüyordu. Evlenmeyi, çocuk sahibi olmayı ve şehit olmayı çok isterdi. Bana evlendiğini ve çocuklarının olduğunu söyler son isteğinin kaldığını söylerdi. Sade bir hayat yaşamayı severdi asla lüks yerlerde oturup lüks arabaları kullanmayı kaliteli elbise giymeyi sevmezdi. İbadetlere çok düşkün bir insandı, cemaatle namaz kılmayı çok severdi. Kitap biriktirmeyi değil daha çok okumayı tercih ederdi. Dergide, gazetede okuduğu yazıları bana da tavsiye eder benimde okumamı isterdi.” ifadelerini kullandı.
Gülşen Baran sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kendisi kanaatkar biri olduğu için bizim de çocuklarının da öyle olmasını istiyordu. Eve küçük bir kumbara getirmişti çocuklarında bu kumbaraya para atmasını istiyordu. Bize zengin olanları değil fakir, yoksul olanları düşünmemiz gerektiğini anlatıyordu. Bizler de onun tavsiyelerine uyuyorduk. Bize her zaman cemaatle namaz kılmayı tavsiye ederdi. Kur`an okumayı, anlatmayı özelikle de İslam`a hizmet etmeyi, gençlere daha iyi güzel diyalog kurulmasını istiyordu.”
“Sıkıntıyla karşılaştığı zamanlarda bize dünyada rahatlık yoktur derdi”
Eşinin kendisine sürekli sabır tavsiye ettiğini belirten Baran, “Eşim bir şeye kızdığı zaman bize her zaman Allah seni af etsin derdi. Normal bir sıkıntıyla karşılaştığı zamanlarda bize dünyada rahatlık yoktur derdi. Bu gibi sözleri bize çok söyler her zaman hatırlatırdı. Eve girdiğinde veya çıktığında her zaman selam verirdi sakin biriydi. Eşim cezaevine evlenmeden önce girmişti kalan 9 aylık cezasını ise evlendikten 2 ay sonra girdi. Biz yeni evli olduğumuz için biraz zor oldu ister istemez. Onun bize tavsiyesi sabırdı. Bize, benim cezam azdır. Diğer ağabeyleri yıllarca cezaevinde bedel ödeyen ağabeyleri bize örnek gösteriyordu. 9 ay zor geçse de yine de şükrettim o süre içerisinde. Eşim cezaevinden çıktıktan sonra bana ilk hediyesi çarşaf oldu.” dedi. (İLKHA)