Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi`nde bir basın toplantısı düzenledi. Gündemdeki gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulunan Kalın, basın mensuplarının sorularını da cevapladı
Suriye`yle ilgili bu gece itibarıyla Münih ateşkesi çerçevesinde yeni bir sürecin başlaması hedeflendiğini hatırlatan Kalın, “Bizim de katıldığımız ve desteklediğimiz Cenevre görüşmeleri bağlamında bildiğiniz gibi geçtiğimiz Aralık ayında Birleşmiş Milletler 2254 sayılı kararı çerçevesinde çatışmaların durdurulması ve siyasi geçiş sürecinin sağlanması kararı alınmış idi. Fakat maalesef o tarihten bu yana Esed rejimi ve destekçilerinin karadan ve havadan yaptığı saldırılar yüzünden ne 2254 nolu BM maddesi uygulanabildi, ne insani yardımlar ulaştırılabildi, ne de herhangi bir ateşkes sağlanabildi.” dedi.
Kalın, şöyle konuştu: “Tabii geldiğimiz noktada Münih`te yapılan görüşmeler neticesinde kısmi diyebileceğimiz bir ateşkesin sağlanması noktasında mutabık kalındı ve bu ateşkes bu gece 00:00 itibarıyla yürürlüğe girecek. Biz prensip olarak bu ateşkesi destekliyoruz, bu kararın alınmasında Türkiye de aktif bir rol oynadı. Fakat şu ana kadar yaşananları dikkate aldığımız zaman, Cenevre görüşmeleri ve sonrasında, hatta Münih anlaşmasının uygulanması tarihine giderken, yani bu gece itibarıyla dahi Rus uçaklarının bombardımanlarının, Esed güçlerinin karadan yaptığı saldırıların devam ediyor olması ateşkesin geleceği konusunda bizi ciddi endişelere sevk etmektedir.”
“Umarız bu sefer farklı bir netice ortaya çıkar”
“Biz somut olarak sahada ne yapıldığını görmek istiyoruz.” diyen Kalın, “Umarız bu gece başlayacak olan bu ateşkes hem çatışmaları durdurur, hem sivil ölümleri önler, hem de Suriye halkının Halep gibi, İdlib gibi farklı bölgelerde acil ihtiyaç duyduğu insani yardımların ulaştırılmasına imkân sağlar. Fakat maalesef şu an itibarıyla dahi Halep`in kuzeyinde, Azez`de, Tel Rıfat`ta, İdlib`de, Türkmen Dağı bölgesinde saldırıların devam ettiği haberleri gelmektedir. Şu ana kadar rejim bu tür müzakereleri, daha önce hatırlarsanız Viyana görüşmelerini, Cenevre görüşmelerini, hep daha fazla zaman kazanmak, mevzi kazanmak için bir araç olarak kullandı. Umarız bu sefer farklı bir netice ortaya çıkar. Ama sahada kötüye giden gidişat maalesef bu konuda çok da umutlu olmamamıza imkân sağlıyor.” ifadelerini kullandı.
Suriye Kürtleriyle bir sorunlarının olmadığını söyleyen Kalın, “Bizim sorunumuz Suriye`deki terör örgütleriyledir. Bizim mücadelemiz ne Suriye Kürtleriyledir, ne Irak Kürtleriyledir, ne coğrafyadaki başka Kürtlerledir. İran veya Türkiye, bizim mücadelemiz PKK`nın güdümünde bir devlet oluşumuna doğru giden süreçle ilgidir. Türkiye sınırının hemen güneyinde PKK güdümlü bir devlet yapılanması, devlete benzer bir yapı, otonom yapı, kanton türü şeylere elbette izin vermez.” dedi.
PKK`nin çözüm sürecini sabote ettiğini söyleyen Kalın, şöyle konuştu: “PKK terör örgütü çözüm sürecini de sabote ederek, suiistimal ederek, istismar ederek silah bırakmayacağını açık bir şekilde ortaya koymuştur. Buna karşı her demokratik hukuk devletinin yaptığı şeyi yapmaktadır Türkiye Cumhuriyeti. Kamu düzenini korumak, vatandaşlarını korumak için terörle mücadele etmektedir. Operasyonlar bu bağlamda da devam edecektir.
Özellikle 17 Şubat Ankara saldırısından sonra da, gerek başkentimize, gerek diğer şehirlerimize yönelik olabilecek muhtemel saldırılara karşı da ilave tedbirler alınmıştır, en üst düzeyde de bu konu ilgili makamlarımız tarafından takip edilmektedir.”
Dündar ve Gül`ün tahliyeleri
Can Dündar ve Erdem Gül`ün tahliyelerine ilişkin sorular bir soruya Kalın, şöyle cevap verdi:
“Tabii bu karar bir beraat kararı değil; tahliye kararı, tutuksuz yargılanmayla ilgili bir karar, dava devam ediyor. Burada konunun hassasiyeti açısından şunun altını çizmek isteriz: Dünyanın başka ülkelerinde de bu tür casusluk davaları, devletin gizli belgelerini sızdırma davaları yapıldı, yapılıyor biliyorsunuz.
Hatırlayın, Wikileaks hadisesi olduktan sonra dünyanın farklı yerlerinde, Amerika`da, İngiltere`de ne tür tedbirlerin alındığını gördük. Yani Julian Assange neden hâlâ Ekvador`un Londra`daki büyükelçiliğinde hâlâ sığınmış bir şekilde bulunmaktadır yaklaşık 3-3,5 yıldır; bunu düşünmek lazım. Aynı şekilde bu Wikileaks belgelerini ilk defa sızdıran Bradley Manning bildiğiniz gibi 35 yıl hapse mahkûm oldu ve şu anda hapiste cezasını çekiyor. Neden bu cezalar verildi? Aynı şekilde gene bu bağlamda Edward Snowden`ın şu anda Rusya`da bir yerde gizlendiğini biliyoruz. Amerikan yönetiminin de bu kişilere karşı davalar açtığını ve buldukları yerlerde yakalayıp derhal mahkemeye çıkartacaklarını ve büyük ihtimalle çok büyük ağır cezalar alacaklarını da biliyoruz.
Şimdi bu tür benzer davalarda Batılı ülkeler bu tür tedbirler aldığında, bu hukukun üstünlüğü çerçevesinde terörle mücadele ya da devletin güvenliği noktasında alınan tedbirler olarak tarif edilirken, Türkiye`de yapılan muamelenin başka yerlere çekilmesi elbette kabul edilemez. Burada devletin güvenliğine tehdit teşkil eden bu tür olaylarda hukuki sürecin hukuka uygun bir şekilde devam etmesi esastır. Dava devam edecek, biz de tabi ki hukuki bir süreç olduğu için bunu yakından takip edeceğiz.”
“PYD ve YPG Kandil üzerinden koordine ediliyor”
PYD ve YPG`nin tüzüğüne, organizasyon yapısına, eylem biçimlerine bakıldığında bunların PKK tarafından ve şu anda da Kandil üzerinden koordine edildiğinin herkesçe bilindiğini söyleyen Kalın, “Daha ilerisi, Türkiye tarafına geçince PKK kimliğini taşıyan, Suriye tarafına geçince YPG kimliğini taşıyan militanların, teröristlerin olduğunu da herkes bilmektedir. Şimdi bütün bunlar ortadayken hâlâ ‘YPG bir terör örgütü mü, değil mi bir de onlara soralım, onların beyanatı esas alalım` derseniz burada terörle mücadelede kendinizi zaafa düşürürsünüz.” İfadelerini kullandı.
Suudi Arabistan uçaklarının incirlik üssünü kullanması
Kalın, Suudi Arabistan uçaklarının incirlik üssünü kullanması hakkında ise şunları söyledi: “İkinci olarak, gene bu DAEŞ`le mücadele kapsamında bildiğiniz gibi İncirlik Üssü`nü koalisyon uçaklarına açtık. Bu mücadelenin son bir aşaması olarak da Suudi Arabistan uçakları da İncirlik Üssünden kalkarak DAEŞ hedeflerini vurmak üzere dün itibariyle -birkaç gün içerisinde de diğerleri tamamlanacak- İncirlik Üssü`ne gelmeye başladılar.
Bu bizim DAEŞ`le mücadelede uluslararası ortak koalisyonuna verdiğimiz desteğin, oradaki konumumuzun somut ifadelerinden biridir. Dolayısıyla, hâlâ birilerinin ‘Türkiye DAEŞ`e karşı yeteri kadar mücadele etmiyor, sınırlarını kapatmıyor` gibi ifadelerin ne kadar anlamsız, boş olduğunu da somut bir şekilde gösteren örneklerden birisidir.”
ABD Temsilciler Meclisinin İhvan kararı
ABD Temsilciler Meclisinin Adalet Komisyonu İhvan-ı Müslimin`i terör örgütü olarak tanımlaya yasa tasarısını kabul etmesine yönelik sorulan bir soruya Kalın, “Öncelikle şunu söyleyeyim, tabi bu yasa tasarısı bir alt komisyonda, Adalet Komisyonu`nda kabul edildi. Bunun Amerika Birleşik Devletleri nezdinde yasalaşması için daha 3-4 kademeden daha geçmesi gerekiyor. Fakat o komisyonda kabul ediliyor olması bile oldukça düşündürücü. Hele böyle bir dönemde Müslüman Kardeşler örgütünün en azından son 30-40 yılda hiçbir terör eylemine karışmadığını bildiğimiz halde böyle bir tasarının gündeme getirilmesi demek ki başka gündemlerin izlendiğini ispat ediyor.
Tabii siz bu tür örgütleri, yani terörle, şiddetle ilişkisini koparmış, arasına mesafe koymuş, hatta Mısır`da seçimlere katılıp Cumhurbaşkanlığı seçimin kazanmış bir örgütü terör örgütü ilan ederseniz bu sadece DAEŞ gibi El-Kaide gibi radikal şiddet yanlısı örgütleri sevindirir. Çünkü onlar dönüp derler ki, ‘Bakın sizin izlediğiniz demokratik, barışçıl siyaset yolu yol değil.` Dolayısıyla, onlara bir malzeme verilmiş olur. Yani bizim açımızdan dediğim gibi süreci takip edeceğiz, daha henüz birkaç aşamadan daha geçmesi gerekiyor. Ama belki bu vesileyle İslam ülkelerinde ve özellikle de Arap dünyasında demokratikleşme süreciyle ilgili olarak Batılı ülkelerin verdiği son derece kötü sınavı tekrar tartışma imkânı doğar diye düşünüyorum. Mısır`da darbeye darbe diyemeyenler ve şimdi o darbenin devamı olan rejimle her türlü işi yapanlar bir tarafta da demokrasiden, insan haklarından, basın özgürlüğünden bahsediyorlar. Bu çelişkiler öyle kolay izah edilebilir çelişkiler değil.” (İLKHA)