TARİHTE BUGÜN / DOĞRUHABER / İSTANBUL / 26 ŞUBAT

1910: İstanbul'da ilk solcu gazete "İştirak" yayımlanmaya başladı. Gazete Hüseyin Hilmi tarafından çıkarıldı. Hüseyin Hilmi ya da diğer adıyla İştirakçi Hilmi, Osmanlı döneminde Sosyalist örgütlenmeye gidenlerin başında gelir. Romanya'da etkilendiği sol görüşleri Osmanlı'ya taşır. Kurulan Sosyalist Parti her ne kadar güçlü değilse de uluslararası örgütlerle bağlantı halindedir. İştirakçi Hilmi, 15 Kasım 1922'de Haydar isimli birisi tarafından vurularak öldürülür. Cinayeti tam olarak aydınlatılamaz.

İştirak ise Osmanlı sosyalist fırkası adına Hüseyin Hilmi'nin imtiyaz sahibi olduğu gazetedir. 26 şubat 1910'dan başlayarak İstanbul'da yayımlanan ilk solcu gazete niteliğiyle işçi sorunlarından ve haklarından söz eden yazı ve haberlere geniş yer verilmekteydi. Ahmet Samim'in öldürülmesi olayına ilişkin özel sayı hazırladığı 13 haziran 1910'da ve partinin bir bildirisini yayımladığı için 15 eylül 1910'da iki kez kapatılan gazete, 1912'de yeniden çıkarılmaya başlandıysa da, hükümete yönelik sert eleştirilerinden ötürü süresiz olarak kapatıldı.

1943: İstanbul'da Varlık Vergisi'ni ödemeyen 160 kişi Aşkale'ye gönderildi.

Varlık Vergisi, Savaş döneminde haksız mal edindiği gerekçesiyle azınlıkların mallarının büyük kısmını vergi adı altında alan ve yasayla kabul edilen düzenlemenin adıdır. Böylelikle sermaye de Türkleştirilmiş, azınlıkların ellerindeki mallar Türklere veya devlete geçmiştir. Varlık Vergisinin son gününe kadar vergisini vermeyenler toplama kamplarına alınarak çalıştırılmıştır.

1952: İngiliz devlet adamı Winston Churchill, Birleşik Krallık'ın atom bombasına sahip olduğunu ilan etti.

1954: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan İstanbul'da doğdu.

1959: Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Konya'da doğdu.

1969: İsrail başbakanlarından Levi Eşkol. Eşkol, görev başında ölen ilk İsrail Başbakanıdır. 1895 yılında doğan Levi Eşkol, Filistin Osmanlı'ya bağlıyken gönüllü olarak Filistin'e gelmiş ve ilk İsrail yerleşim biriminin kurulması faaliyetine katılmıştır. İsrail'in kurulması için canla başla çalışan militan Siyonistlerden biridir. 6 gün savaşları döneminde işgalci İsrail'in başbakanı olan Levi Eşkol'un adı bir suikastte öldürülen Kennedy (Kenediy) suikastinde de dolaylı geçer. Kennedy Amerikanın Yahudi asıllı veya Mason olmayan ilk Katolik başkanıdır. Eşkol döneminde İsrail nükleer silah elde etmeye uğraşırken Kennedy Levi Eşkol'a sert bir mektup yazarak uyarır. Kennedy'nin ortaya çıkan bu mektubunda üstü kapalı bir şekilde şöyle denilmektedir; “İsrail gelecekte var olmak istiyorsa, Dimona Nükleer Santrali`ni Amerikan uzmanlarının denetimine açmalıdır” Bu mektuptan beş ay sonra Kennedy öldürülür ve işin ilginci uzaydan futbol topunu bile takip edebildiğini söyleyen Amerikan istihbaratı bu cinayeti henüz aydınlatmış değildir.

1988: "İşkence, İnsanlık Dışı ve Küçültücü Davranışların Önlenmesi Avrupa Sözleşmesi", Türkiye tarafından onaylandı.

1992: Azerbaycan`da Hocalı Katliamı. Ermeni ve Rus güçlerinin yolun iki tarafından açtığı ateş ve daha önceki saldırılarda Hocalı'da 106'sı kadın, 83'ü çocuk olmak üzere toplam 613 Azeri katledildi. Kenti işgal eden Ermeni güçleri 1275 kişiyi esir aldı, 150 kişi de kayboldu.

2001: Taliban mensupları Afganistan'ın Bamyan kentindeki Buda heykellerini tahrip etti. Bamiyan Budaları olarak bilinen, Orta Afganistan'da, Kabil'in 230 km kuzey batısında, Bamyan vadisinde bulunan sarp kayalıklara oyularak yapılmış devasa iki adet heykeldir. Hint-Yunan stilindeki heykellerin inşaası 6. yüzyılda tamamlanmıştır. Heykeller Taliban tarafından put oldukları ve putperestliğe ait oldukları için 2001 yılında dinamitlenerek yok edilmişlerdir. Heykellerden biri 53 diğeri 38 metre yüksekliğindeydi. Heykeller aslında dünya medyasının yansıtmaya çalıştığı bir bağnazlıkla yıkılmadı. Heykellerin yıkıldığı dönemde Taliban rejimi BM tarafından ağır yaptırımlara ve uluslararası izolasyona tabi tutulmuştu. Buna bir cevap ve tepki olarak da Taliban heykelleri yok etti. Dünya ülkeleri ve basını bu heykellerin yıkılmasını engellemek için gösterdikleri hassasiyeti ve bürokratik girişimleri başka şeyle için göstermiş olsaydı, bugün dünya yaşanacak daha güzel bir halde olurdu.

2007: Uluslararası Lahey Adalet Divanı, Sırbistan devletini, Srebrenitza soykırımından doğrudan sorumlu olmak veya soykırıma iştirak etmek suçlarından akladı. Bununla birlikte mahkeme, Sırbistan'ın bu soykırımın yapılmasını önleyememekten sorumlu olduğuna karar verdi. Srebrenitza başta olmak üzere Avrupa'nın göbeğindeki müslümanları yok etmek, Sırpları soy kırım politikasının ta kendisiydi. Ama Uluslararası Lahey Adalet Divanı, bu soy kırım suçundan Sırbistan'ı aklayarak öldürülen müslümanların suçu bir kaç Sırplıya yığıldı.

2007: Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı CIA'in İran yönetimini zayıflatmak için PKK'nın İran'daki kolu olan PEJAK'ı desteklediği iddia edildi. İngiliz Sunday Telegraph (Sandey Telegraf) gazetesinin haberine göre, CIA'in amacı "İran'daki etnik ayrımcı grupları destekleyerek Tahran yönetimi üzerinde baskı kurmak." Gazeteye konuşan eski bir üst düzey CIA görevlisi, İran'daki ayrılıkçı örgütlerin finansmanının CIA'in gizli bütçesinden karşılandığını açıkladı. Gazete ayrıca eski bir Savunma Bakanlığı çalışanının "İran'daki güvenlik güçlerine düzenlenen saldırıların arkasında ABD'nin etnik azınlıklara verdiği desteğin olduğu" yönündeki ifadesine de yer verdi.

2008: Olası bir Nuh Tufanı ya da büyük bir nükleer felakete karşı inşaa edilen "Nuh'un Ambarı" tamamlandı. Norveç'in Svalbard Adası'na yapılan "Kıyamet Ambarında" yeryüzündeki tüm bitkilerin tohumları saklanıyor. Kuzey Kutbu'nun 1000 km. uzağındaki "Kıyamet Ambarının" uzunluğu 130 metre, duvarları da çelik barlarla çevrili olup bu ambarda  4.5 milyon tür meyve, sebze ve tahıl tohumu koruma altında tutulacak. Yaklaşık 9 milyon dolara mal olan ambarda sözde en kötü felaketlerde bile tohumların hiç zarar görmeden 200 yıl saklanacağı iddia ediliyor.

2009:  . Kosova'da 1999'da müslümanlara karşı sürdürülen terör kampanyasını yönetmekle suçlanan Milutinoviç ile birlikte yargılanan eski üst düzey Sırp yetkililerden 5'i ise suçlu bulunarak, 15 ile 22 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldı. Sanıklar, 2006'da başlayan davada, 800 bin sivilin Sırp güçleri tarafından sürülmesi ve yüzlerce sivilin öldürülmesi nedeniyle cinayet, zorla göç ettirme ve savaş suçu dahil 5 ayrı suçtan yargılanıyordu. Lahey'deki mahkemenin yargıcı, suçsuz bulunan Milutinoviç'in serbest bırakılması talimatını verdi.

2010: Balyoz Darbe planı ortay çıkınca, Balyoza ismi karışan generaller hatırlanacağı üzere bunun bir darbe girişimi değil, askeri eğitim çerçevesinde beyin fırtınası ve bir dizi seminer olduğunu söyleyerek kendilerini savunmuşlardı. Birinci Ordu Askeri Savcılığı, başlattığı soruşturmaya dair bir açıklama yaparak Balyoz'un üstünü örtmeye çalıştı. Askeri Savcılıkça başlatılmış olan soruşturmanın halen devam ettiği vurgulanan açıklamada, “Ancak, bugüne kadar yapılan inceleme ve araştırmalar sonucunda adı geçen darbe planının ve bu plana dayanak teşkil eden çeşitli eylem planlarının gerçek olduğuna dair Askeri Savcılığımızca herhangi bir tespite varılamamıştır. Dolayısıyla söz konusu seminer faaliyetlerinin darbe planı teşkil ettiğini söylemek mümkün değildir” görüşüne yer verildi. Deve kuşu gibi kafasını kuma gömen bir soruşturmanın açıklaması ancak bu kadar olur.

MERCEK

26 Şubat 1992: Azerbaycan`da Hocalı Katliamı. Ermeni ve Rus güçlerinin yolun iki tarafından açtığı ateş ve daha önceki saldırılarda Hocalı'da 106'sı kadın, 83'ü çocuk olmak üzere toplam 613 Azeri katledildi. Kenti işgal eden Ermeni güçleri 1275 kişiyi esir aldı, 150 kişi de kayboldu.

Hocalı Katliamı,  Karabağ Savaşı sırasında 26 Şubat 1992 tarihinde  Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında yaşanan Azeri sivillerin Rus destekli Ermeniler tarafından toplu şekilde katledilmesi olayıdır.

"Memorial" İnsan Hakları Savunma Merkezi, İnsan Hakları İzleme Örgütü, The New York Times (Dı Niv York Tayms) gazetesi ve Time (Taym) dergisine göre katliam, Ermenistan'ın ve Rusların 366. Motorize Piyade Alayının desteğindeki Ermeni güçleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Katliamın Ermeni güçler tarafından yapılan bir intikam olduğu bizzat bazı Ermeni yöneticiler tarafından açıklanmıştır.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, Hocalı Katliamını Dağlık Karabağ'ın işgalinden bu yana gerçekleşen en kapsamlı sivil katliamı olarak nitelendirmiştir.

Azerbaycan Cumhuriyeti'nin resmî açıklamasına göre saldırıda 106'sı kadın, 83'ü çocuk olmak üzere toplam 613 Azeri vatandaşı hayatını kaybetmiştir.

Dağlık Karabağ bölgesinin en önemli tepelerinden birisinde olan Hocalı kasabası Ermeni güçleri için önemli bir askerî hedef niteliği taşımaktaydı. Hocalı Kasabası Hankendi ve Ağdam'ı bağlayan yolun üzerinde bulunup bölgenin tek havalimanı için üs konumundaydı. Human Rights Watch'ın (Human Rayts Voç) raporuna göre Hocalı kasabası Hankendi'ni top ateşine tutan Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri tarafından üs olarak kullanıldığı için Ermeni kuvvetler tarafından top ateşine tutulmaktaydı.
Aralık 1991'de Hankendi çevresinde yerleşen ve Azerilerin yaşadığı Kerkicahan kasabasının alınmasından sonra, Hocalı kasabası tamamen Ermeni ablukasında kaldı. 30 Ekim'den itibaren karayoluyla ulaşım kapanmış ve tek ulaşım vasıtası olarak helikopter kalmıştı. 20 Kasım 1991'de Mi-8 helikopterin Ermeni kuvvetler tarafından vurulması ve birkaç Azerbaycan devlet görevlisi, Rus ve Kazak gözlemciler dahil 20 kişinin ölümünden sonra, hava ulaşımı da kesilmişti. İşgalden önce 1991-1992 kış aylarında Hocalı sürekli olarak bombalanmıştır. Hocalıdan çıkmış mültecilerin İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne söylediklerine göre, bazı durumlarda bombardımanlar açıkça sivil hedeflere karşı yönlendirilmiştir. Saldırı öncesi, birkaç aydır kasaba elektrik ve gazdan yoksundu.

936 km2'lik alana sahip, savaşdan önce 2.605 aileden ibaret 11.356 kişinin yaşadığı Hocalı kasabası 26 Şubat 1992 tarihinde yağmaya maruz kalmış ve kasaba tamamen yok edilmiştir. Uzun süre cesetlerin alınması bile mümkün olmadı. Kasaba Alef Hacıyev komutasındaki yaklaşık 160 hafif silahlı kişiden oluşan Özel Polis Gücü birlikleri tarafından savunulmaktaydı. İlaveten 200 kişilik savunma kuvveti mevcuttu.

Ermeni güçleri 1992 yılının 25 Şubatı 26 Şubat'ta bağlayan gecede bölgedeki Rus 366. Alayın da desteği ile önce giriş ve çıkışını kapadığı Hocalı kasabasında, Azeri resmî kaynaklarına göre, 83 çocuk, 106 kadın ve 70'den fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 sakin öldürülmüş, toplam 487 kişi ağır yaralanmıştır. 1275 kişi ise rehin alınmış ve 150 kişi ise kaybolmuştur. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başları kesildiği görülmüştür. Hamile kadınlar ve çocukların da insanlık dışı işkencelere maruz kaldığı tespit edilmiştir.

Eski ASALA eylemcilerinden Monte Melkonyan, Hocalıya yakın bölgede Ermeni askeri birliklerine komutanlık yapmış ve katliamdan bir gün sonra Hocalı çevresinde gördüklerini günlüğünde anlatmıştır. Melkonyan'ın ölümünden sonra, Markar Melkonyan kardeşinin günlüğünü Benim Kadeşimin Yolu başlığıyla ABD'de çıkardığı kitapta Hocalı katliamını şöyle tasvir ediyor:

"Bir gece önce, akşam 11 civarında, 2.000 Ermeni savaşçısı, Hocalı'nın üç tarafındaki yüksekliklerden ilerleyerek, kasaba sakinlerini doğudaki açılışa doğru sıkıştırmışlar. 26 Şubat sabahına kadar mülteciler Dağlık Karabağın doğu yüksekliklerine ulaşmış ve aşağıdaki Azeri kenti olan Ağdam'a doğru inmeye başlamışlar. Buradaki tepeciklerde yerleşen sivilleri güvenli arazide takip eden Dağlık Karabağ askerleri onlara ulaşmışlar. Mülteci kadın Reise Aslanova İnsan Hakları İzleme Örgütüne verdiği açıklamada "Onlar sürekli ateş ediyorlardı" diye konuşmuştu. Arabo'nun savaşçıları daha sonra uzun zaman kalçalarında taşıdıkları bıçakları kınlarından çıkararak bıçaklamaya başlamışlar.

Şu anda yalnız kuru çimenden esen rüzgarın sesi ıslık çalıyordu, ve ceset kokusunu uçurması için bu rüzgar henüz erkendi.

Monte üzerinde kadınların ve çocukların kırılmış kuklalar gibi saçıldığı çimene eğilerek "Disiplin yok" diye fısıldadı. O bu günün önemini anlıyordu: bu gün Sumgayıt Pogromunun dördüncü yıldönümüne yaklaşıyordu. Hocalı stratejik bir amaç olmasından başka aynı zamanda bir öç alma eylemiydi."

Ermenistan cumhurbaşkanı ve savaş süresinde Karabağ'da Ermeni güçlerine kumandanlık yapmış Serj Sarkisyan İngiliz araştırmacısı ve yazarı Thomas De Waal'a (Tomas De Val) şunları anlatmıştır:

"Hocalıdan önce, Azerbaycanlılar bizim şaka yaptığımızı sanıyordu, Ermenilerin sivil topluma karşı el kaldırmayacaklarını sanıyorlardı. Biz bunu kırmayı başardık. Ve olay işte bu. Aynı zamanda o delikanlıların arasında Bakü'den ve Sumgayıt'tan kaçanların da olmasını anlamalıyız"

Karabağ hareketi içerisindeki önemli isimlerden biri olan Zori Balayan ise Ruhumuzun Canlanması adlı kitabında o dönemde Azerbaycan Türklerine karşı işlenmiş olan soykırım suçundan şöyle bahsetmektedir:

"Biz arkadaşımız Haçatur'la ele geçirdiğimiz eve girerken askerlerimiz 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çivilemişlerdi. Türk çocuğunun bağırış çağırışları çok duyulmasın diye, Haçatur çocuğun annesinin kesilmiş memesini çocuğun ağzına soktu. Daha sonra bu 13 yaşındaki Türk'e onların atalarının bizim çocuklara yaptıklarını yaptım. Başından, sinesinden ve karnından derisini soydum. Saate baktım, Türk çocuğu yedi dakika sonra kan kaybından öldü. İlk mesleğim hekimlik olduğuna göre hümanist idim, bunun için de Türk çocuğuna yaptığım bu işkencelerden dolayı kendimi rahatsız hissetmedim. Ama ruhum halkımın yüzde birinin bile intikamını aldığım için sevinçten gururlanırdı. Haçatur daha sonra ölmüş Türk çocuğunun cesedini parça parça doğradı ve bu Türkle aynı kökten olan köpeklere attı. Akşam aynı şeyi üç Türk çocuğuna daha yaptık. Ben bir Ermeni vatansever olarak görevimi yerine getirdim. Haçatur da çok terlemişti, ama ben onun gözlerinde ve diğer askerlerimizin gözlerinde intikam ve güçlü hümanizmin mücadelesini gördüm. Ertesi gün biz kiliseye giderek 1915'te ölenlerimiz ve ruhumuzun dün gördüğü kirden temizlenmesi için dua ettik. Ancak biz Hocalı'yı ve vatanımızın bir parçasını işgal eden 30 bin kişilik pislikten temizlemeyi başardık"

Bu anlatılanlara dikkat edin. Bunlar katliamdan sağ kurtulan mağdurların tanıklıkları değil, vahşeti bizzat yapan Ermenilerin, katliamı nasıl yaptıklarını anlatmalarıdır. Ama katliamı yapan Ermeni Hıristiyanlar olunca sözde medeni ülkeler buna göz yumarak üstünü örtüler. Sadece cılız bir kaç raporda ve söylemde yapılanların bir katliam olduğu kabul edildi.