Halife seçilince halka “ Bildiklerimin en hayırlısını size vali tayin eder sonra ona adaletle hükmetmesini emredersem vazifemi layıkıyla yerine getirmiş sayılır mıyım?” diye sordu. “Evet.” dediler. Mü’minlerin emiri ise “Hayır, benim vazifem bununla bitmiyor, tayin ettiğim şeylerle amel edip etmediğini kontrol etmedikçe görevimi hakkıyla yerine getirmiş sayılmam. Çünkü Arap kavmi sürücüsünü takip eden gem vurulmuş bir deve gibidir. Bu yüzden ona, dikkatli bir şekilde önderlik yapmak liderin vazifesidir. Kâbe’nin Rabbine yemin ederim ki ben onları doğru yolda yürüteceğim.”
Hz. Peygamber (s.a.v)den dinlemişti mü’minlerin emiri “Sizler nasıl olursanız idareniz altındakiler de öyle olacaktır” hadisini. Evet, yönetici seçmede bu hadis kılavuzu olmuştu. Hz. Ömer, atayacağı valileri büyük bir titizlikle seçiyor, valilerini teftiş ediyor, zaman zaman da bizzat kendisi onları denetliyordu. İlkin Şam’a teşrif etmişlerdi. Şam halkı onu karşılamaya çıkmışlardı. Fakat halifeyi yırtık pırtık elbiseler içinde görünce bir kısmı karşılamadan vazgeçip kendi aralarında onu gizlice azarlamışlardı. Olayı duyan Hz Ömer; “Ne yapsınlar zavallılar, hep şatafatlı zalim yöneticilere gözleri alışmış, galiba beğenmediler” diye köleleşen ruh hallerini adeta izah etmişti. Ve Şam’dan sonra Humus şehrine geçmişti mü’minlerin emiri. Oradaki valinin icraatlarını denetleyecek ve halkın durumunu inceleyecekti. Denetime başlamıştı. Valinin icraatlarını bir bir denetliyor, şehir halkından valinin durumunu soruyordu.
Said b. Amir’i, vali olarak Humus’a atamıştı. Said vali olmaya pek de istekli değildi, fakat mü’minlerin emirine itaat etmesi gerekiyordu.(Said b. Amir, Eshab-ı Kiramın büyüklerinden olup Hayber gazvesinden sonra iman etmiş, daha sonra Mekke’den Medine`ye hicret etti. Aslen Kureyşli olup beni Cemmuh kabilesine mensuptur.)
Humus halkı valinin çok muttaki ve mütevazi biri olduğunu ancak kendisinden memnun olmadıklarını söylediler. Humus, Arap yarımadasının ikinci Kûfesi. Halife büyük bir titizlikle Said b. Amir’i bura için münasip görmüştü. Hz. Ömer onlara “Şikâyetiniz nedir?” diye sordu.
Halk: Ey mü’minlerin emiri! Dört şeyden dolayı valimizden şikâyetçiyiz.
Hz Ömer: Bu dört şey nedir?
Humuslular:
1- Valimiz her gün bir saat konağına geç geliyor.
2- Geceleri hiç kimseyi evine kabul etmiyor.
3- Haftada bir gün hiç evden çıkmıyor, hiç kimse ile görüşmüyor ve o günde hiç kimseyi de evine kabul etmiyor.
4- Zaman zaman titremeye tutuluyor, bayılıyor ve sanki sara hastalığına yakalanmış gibi bir hal alıyor.
Hz. Ömer şikâyetleri dinledikten sonra Said b. Amir’i yanına çağırdı ve kendisine yönelik yapılan şikâyetleri ona sordu.
Vali hazretleri halifeye: Ey Mü’minlerin emiri! Vallahi ben istiyordum bu özel hallerimi kimseye açmayayım, fakat şikâyet olarak size geldiği için bunları size açmak mecburiyetindeyim.
Birincisi: Zevcem hasta ve yalnızdır, evde herhangi bir hizmetçimiz de yoktur. Sabahları kalkıp hamur yoğuruyor, ekmek pişiriyor, kahvaltımı hazırlıyorum. Daha sonra abdest alıp evden çıkıyorum. Geç kalmamın sebebi işte bundandır.
İkincisi: Gündüzleri bütün vaktimi halkın hizmetine ayırıyorum. Geceleri ise Rabbimin hizmetinde geçirmeğe çalışıyorum. Onun için halka kapımı kapatıyorum ve kimseyi gece evime almıyorum. Böylece hem gündüz yaptığım işlerin muhasebesini yapar, yanlış kararlarım varsa düzeltmeye çalışırım.
Üçüncüsü: Haftada bir gün evden çıkmayışımın sebebi ise, evde üzerimde bulunan elbisemden başka hiç elbisem yoktur. Haftada bir gün üzerimdeki elbiselerimi yıkar ve kuruyuncaya kadar eşimin elbiselerini giyer mecburen bu halde bekleye dururum. Bu halde de herhangi birini evime almam doğru olmaz.
Dördüncüsü: Mekke müşrikleri Hubeyb b. Ady hazretlerini Mekke’de darağacında şehit ederken ben orada idim. Müşrikler Hubeyb’in bazı organlarını keserek hurma ağaçlarının üzerine koydular ve sonra ona “Şu anda Muhammed’in senin yerinde olmanı istemez miydin?” diye sordular. O da; “Allah’a yemin ederim ki ben şu anda ailemin içinde, çoluk çocuğumun arasında bulunmayı Muhammed’in ayağına batacak dikene değişmem” cevabını verdi ve sonra da “Ey Muhammed!” diye bağırdı. Ben o sırada henüz müşrik olduğum için ona hiçbir yardımda bulunamadım. İşte o gün bugündür Hubeyb’e yardımcı olmadığım için Allah’ın beni bağışlamayacağını düşünüyorum. Bu düşünceye daldığımda kendimden geçiyorum. Eğer isteseydim o zaman onlara mani olabilirdim.
Bunun üzerine Hz Ömer (ra) “Ey Said! Allah’ın korkusu seni ne kadar yüceltmiş. Evet, Yüce Allah seni topluma faydalı bir uzuv yapmıştır” buyurarak gözyaşı döküp ağlamaya başladı. Hz. Said, bundan sonra her ne kadar Hz. Ömer’in onu valilikten affetmesini rica ettiyse de Hz. Ömer bu teklifi kabul etmeyip valiliğe devam etmesini rica etti.
Daha sonra Halife müfettişlerinden şehirdeki fakirlerin listesini istedi. Liste hazırlandı ve kendilerine sunuldu. Listede bir gariplik vardı. Evet, fakirlerin listesinde Humus valisi Said b. Amirin de ismi geçiyordu. Halife onun ismini görünce şaşırdı. “Nasıl olur valinin ismi bu listede?” Ve tekrar sordu halife: “Bir yanlışlığınız yok mu?” diye. Fakat müfettişler doğru yazmıştı. Dünya nimetlerini elinin tersi ile iten ve zahidane bir yaşamı tercih eden Humus valisi Said b. Amir de şehrin fakirleri arasındaydı.
Mü’minlerin emiri ihtiyaçlarını karşılamak üzere ona 1000 dinar para verdi. Vali hazretleri hanımına: “Halife bize 1000 dinar para göndermiş, eğer dilersen bu parayı iyi bir şekilde kullanacak birine ortak verelim. İlerde kâr ve gelirini yeriz.” Hanımının rızasını alan vali hazretleri daha sonra bu parayla iki deve, iki köle ve bir kısım yiyecek satın aldı. Köleleri azad etti, deve ve yiyecekleri de humus fakirlerine dağıttı.
Fakir ve muhtaç olduğu halde parayı neden kendisi için harcamadın diye soran halka vali, Hz. Peygamber (s.a.v)’in şu hadisini hatırlattı: “Ümmetimin fakirleri zenginlerinden 500 sene önce cennete girerler. Zenginlerden biri onların arasına karışır ve cennete girmek ister. Fakat melekler hemen yakasından tutup yakalar ve onu fakirler arasından çıkarır. Sonra ona şöyle der: ‘Bekle! Daha henüz senin cennete girme zamanın gelmedi’ ve Yüce Allah (cc) 500 sene bu kişiyi (zenginleri) mahşerin kızgın sıcağında hesap yerinde tutar. Bu kimse malının hesabını verdikten sonra cennete girer.”
Peygamberlik mucizesinin parlak ışığı, asil peygamberler neslinin sağladığı büyük merhalelerin delilleri olan Hz. Peygamber(s.a.v) Eshabı, ölmek istedikleri gibi yaşadılar, dirilmek istedikleri gibi de ölüme hazırlandılar. Her biri Allah yolunda gündüzleri cihad ederken daima cesur ve fedakâr, geceleri ibadet ederlerken de zahid ve korkusuzdular. Onlar yüksek makamlara gelirken de dünya zevk ve nimetlerine kayıtsız kalmış, idareleri altındaki insanlara daima adil ve yakın olmuşlardır…
KAYNAKLAR
1—El İsabe: c.2.s. 48
2—İbni Sa’d taba: c.4.s.269
3—El Âlem: c.3.s.97
4—Hilyetül Evliya: c.1.s.244
Mahmut Kılıç / İnzar Dergisi / Aralık 2011