Ortadoğu söz konusu olunca tarihin akışı hızlanır adeta. Bunun nedeni O.Doğu`nun Yer`in merkezinde olduğu kadar Tarihin de, insanın da merkezinde olmasındadır.

İnsanlığın buraya ilgisi sadece son yüzyılla sınırlı olsa; petrol, doğalgaz veya Siyonistlerden kaynaklı bir sorun olduğu söylenebilirdi. Lakin tarih bu bölgeye olan ilginin oldukça eski olduğunu söylüyor. Geçmişte bu coğrafyadan “Sabiilik, Haniflik, Zerdüştlük, Musevilik ve Hristiyanlık” gibi değerler ortaya çıkıp insanlığı belli bir noktaya kadar taşıdılar.

Hz. Peygamberden, günümüze uzanan oldukça hareketli kesitte ise, İslâm dini hiç dinmeyen dinamizmi ve sunduğu üstün ilke ve değerlerle bu coğrafyadan tüm dünyaya medeniyet umudu olmakta ve insanlığın aydınlık geleceğini bünyesinde barındırmaktadır.

Bugün O.Doğu`da Arap Baharı startlı yaşanan “Sistemik Depremin” temel sebebi de şüphesiz İslâm`ın sahip olduğu vizyonel alternatif değerlerdir.

Bu bağlamda; Suriye ile açılan “Pandora`nın Kutusu” adeta adı ve nispeti gibi şer ve fesat yayarak tüm İslâm Coğrafyasını sarmalamakta.

Hatırlanacağı gibi Pandora`nın Kutusu, ismini ve içeriğini Antik Yunan`dan almakta. Hani şu batı Uygarlığının aklının dayandığı Olimpos Dağı`nın etekleri.

Askeri güç yönüyle 200 yıldır rakipsiz olan Batı`nın O.Doğuya ilgisinin temelinde İslâm`ın sahip olduğu büyük medeniyet projesinin uygulama alanı bulma arayışından duydukları endişe vardır.

İslâm Ümmetinin toparlanamaması ve ayaklarının üzerinde duramaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaktalar.

Trans – Atlantik kuşağı nasihatlerine, uyarılarına ve yer yer tehditlerine hiç ara vermiyor. Neredeyse her gün bir Akîl(!) (m)adam çıkıp “Mezhep çatışmasından Mezhep geriliminden endişe duyuyoruz O.Doğuda yükselen gerilim düşürülmeli sınır güvenliği sağlanmalı – Derhal barış masasına dönülmeli vs diye akıl veriyor. Oysa bir süre sonra Assange ve Snowden da olduğu gibi istihbaratçıların eliyle basına sız(dırıl)an bilgiler hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde yine aynı adresleri işaret ediyor.

Bu basit oyun, oğluna önce mahalledeki camları kırdıran ve beş dakika sonra köşeden ‘camcı camcı!” diye çıkarak sipariş toplayan Camcı`nın kirli oyununa benziyor. Mahalleli filmi fark edene kadar camcıya minnettar davranacak ama kirli ve gizli niyet ortaya çıktığında o Camcı o mahalleden kovulacaktır.

Bugün İslâm ülkelerinin çoğu yüzyıl önce İngiliz – Fransız ve Rusların eliyle çizilmiş yapay sınırlar ve duvarları etnik – mezhebi camlarla örülmüş yarı bağımsız yapılara hapsolmuş durumdalar.

Yarı bağımsızlar çünkü idarecileri her ne kadar kendi başkentlerinde otursalar da idareleri Batılı başkentlerin elinde.

Yarı bağımsızlar çünkü onlara mevcut sınırları çizenler bu bağımlılıkla yüzyıllarca çözemeyecekleri Cam`dan sorunları miras bırakmışlar.

Ne zamanki İslâm ülkelerinde bir uyanış olsa ya da dirayet ve feraset sahibi karizmatik bir lider çıkıp oyunda güç kazansa hemen bir – iki cam kırdırılır, içerisinin havası değişir. Yine Batılı (stratejik) ortaklar (!) oyuna dahil olur, akıl verir, hibe verir, nasihat eder, kımıldamayı pahalıya mal eder. Feraset ehli bu oyun kurucuyu görüp diş bilese de bir türlü ona ulaşamaz, onunla uğraşamaz. Çünkü “Şeytan taşlamaktan, ortaya dökülen camları toplamaktan, camı kırana vakit ayıramaz. Oysa onların da evleri camdandır. “Evin camdan ise başkasının evini taşlama!” denmesine rağmen uğraşamaz.

Camları kırdıracak yaramaz çocuk(lar) her zaman bulunur. Hem lokal hem bölgesel bazda büyük güçlerin desteği için eline taş alanların ismi, rengi ve hatta mezhebi birbirinden farklı olabilir. Ancak Ümmeti, camlarını kırarak can evinden vuranların niteliği hep aynıdır; Piyonlar, figüranlar.

Bunları; Libya`da İhvan`a karşı General Hafter – Mısır`da Sisi – Çeçenya da Kadirov – Türkiye`de Selahaddin Demirtaş …. Gibi isim ve kılıklarla görmek mümkündür.

İslâm Dünyasının aktif ekonomik büyümesini akamete uğratan, gücünü ve enerjisini birbirleriyle uğraşmaya kanalize eden, zenginliklerini sonu gelmez tehdit algılarına kurban ettiren, stratejik potansiyelini donduran ve devamlı iç siyasi askeri krizlerle uğraştıran büyük(!) oyun kurucuların unuttuğu bir şey vardır.

O da; İslâm Ümmetinin uzun vadede asla herhangi bir askeri güce boyun eğmeyeceği gerçeğidir. Osmanlıyı parçalayıp işgal edenler zaman içinde Müslüman çoğunluğun olduğu her yerden çekilmek zorunda kaldılar.

Yaşlı bir Moğol Cengiz Han`a: “Sen beldeleri çiğneyip geçiyorsun, atından hiç inmiyorsun. Unutma ki atından inmedikçe bu ülkeleri yönetemezsin!” der. Bugün Haçlı – Siyonist ittifakı İslâm Dünyasıyla giriştiği dönüşün ilk birkaç raundunu aldı, ama nicelik ve niteliğiyle her gün büyüyen ümmetle bir başlarına zafer kazanamayacaklarını anladıkları için Müslümanlar arasında etnik, mezhebi büyük bir “Bölgesel Savaş” çıkarmaya çabalıyorlar. Hem de herkese dost pozları vererek. Duamız, ümmet adına hareket eden feraset ve basiret sahibi bağımsız idarecilerin yüce Allah`tan yardım görmesi yolundadır.

 Faruk Kuzu