Sempozyumun açılış konuşmasını yapan Prof. Dr. Burhaneddin Can, “Medya yaşanan yozlaşmayı görmemekle beraber yozlaşmayı teşvik ediyor. Bu soruna çözüm bulması gereken yetkililer ise yaşanan bu sorunlara çözüm bulmak yerine sadece şikâyette bulunuyorlar. İrticayla mücadele adı altında ahlaka ve maneviyata karşı adeta bir savaş açılmıştır” diye konuştu


Şükrü Gündüz / İstanbul

Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Merkezi (SEKAM) tarafından İstanbul’da “Savrulan Dünyada Aile” konulu bir sempozyum düzenlendi. İki gün süren sempozyumda alanında uzman akademisyenler tarafından “Savrulan Dünyada Aile” ile ilgili sunumlar yapıldı. Sempozyumun açılış konuşmasını yapan SEKAM Başkanı Prof. Dr. Burhaneddin Can, “Teknolojide çok ileri bir seviyeye ulaşan insanlık aile değerlerini korumada başarısız olmuş, insanlar bireyselleşip şeytanla baş başa bırakılmıştır. Ahlaki değerler yok olmuş, insanlar her şeye para gözüyle bakacak duruma gelmiştir. Medya, yaşanan yozlaşmayı görmemekle beraber yozlaşmayı teşvik ediyor. Bu soruna çözüm bulması gereken yetkililer ise yaşanan bu sorunlara çözüm bulmak yerine sadece şikâyette bulunuyorlar. İrticayla mücadele adı altında ahlaka ve maneviyata karşı adeta bir savaş açılmıştır” diye konuştu.
 

AHLAKSIZ DİZİLERE 32 MİLYON EURO FON AYRILMIŞ

“Laikleşen dünya kendi aile değerlerini koruyamayınca bizimkini de yok etmeye çalışıyor” diyen Prof. Dr. Burhaneddin Can, “Bunun için sadece Türkiye’de yayınlanan yerli dizilere 32 milyon Euro fon ayrılmış ve bu yayınlanan diziler toplumu yozlaştırma ve toplumsal duyarsızlaştırdığı arttırmaya yönelik yayınlar yapıyorlar. Ailede yaşanan bu sorunları görmek, tepki gösterip antitez hazırlamak yetmez. İnsanın bütün ilişkilerini belirleyen unsur Allah’la arasında olan ilişkidir. Bu da maalesef içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda yok olmuştur” şeklinde konuştu.
 

SEMPOZYUM İKİ GÜN DEVAM ETTİ

İki gün boyunca devam eden sempozyum dört oturum şeklinde yapıldı. Sempozyumda on altı tebliğci farklı konularda sunum yaptı. Sempozyum, Sempozyumu İzleme Komitesi tarafından hazırlanan sonuç bildirgesinin Prof. Dr. Celalettin Vatandaş tarafından okunmasından sonra sona erdi. Aile kurumumuzun yapısal ve işlevsel özelliklerini, maruz kaldığı etkilerin yol açtığı durumları ve problemleri, oluşmuş problemleri aşmaya yönelik görüş ve teklifleri konu edinen “Savrulan Bir Dünyada Aile” sempozyumunda dile getirilen tespitler ile ilgili teklifler şunlardır:
 

AİLE ALTERNATİFİ OLMAYAN BİR KURUMDUR

Aile, toplumun devamını sağlayan; bireylerin kimlik ve kişiliklerinin oluşmasında, toplumsallaşıp topluma uygun üyeler haline gelmelerinde alternatifi olmayan önemli bir kurumdur. Bireyin toplumla teması, doğuşuyla katıldığı ailesi aracılığıyla ve ailesinde başlamaktadır. Çocuk ile ailesi arasında başlayan etkileşim çocuğun o topluma uygun bir üye oluşuna imkân sağladığı gibi, bireyin ailesi tarafından eğitilip-öğretilmesi de toplumun sürekliliğine katkı sağlamaktadır. Dolayısıyla ve yaygın olarak bilindiği üzere aile, bireyin kişiliğinin inşa olunduğu yerdir ve toplumun yapıtaşıdır. Bu nedenle, eğer bir toplumdaki aile kurumu kendisinden beklenen işlevleri yerine getirememeye başlamışsa, orada bireysel ve toplumsal ciddi problemlerin görülmesi kaçınılmazdır.
 

AİLE KURUMU ZARAR GÖRÜRSE TOPLUM ISLAH OLMAZ

Aile kurumu hem yapısal ve hem de işlevsel olarak tarihin bazı dönemlerinde bazı önemli ve olumsuz etkilere maruz kalmış ve hatta radikal sayılabilecek değişikliklerin nesnesi olmuştur. Modern zamanlar ise son derece kapsamlı ve derinlikli etkilere maruz kaldığı bir dönemi teşkil etmektedir. Bu dönemde baş döndürücü hızda gerçekleşen iç göç ve kentleşme ile sanayileşmenin dayattığı bazı değerler ve yeni yaşama biçimleri aile kurumunu büyük oranda dönüşüme uğratmış, aile kurumunun yapısal olarak küçülmesine ve geleneksel temel bazı işlevlerini yerine getirmesinde zorlanmasına yol açmıştır. Bunun sonucu olarak ailenin bölünmesi, parçalanması, tek ebeveynli ailelerin giderek artması, boşanma oranlarının yükselmesi, evlilik dışı beraberliklerin çoğalması, nesebi gayr-i sahih çocukların artması, kültürel ve ahlaki değerlerde yozlaşma, suç oranlarının artması, uyuşturucu kullanımı, bireysel ve toplumsal şiddetin yaygınlaşması, kimlik bunalımı, psikolojik rahatsızlıklar, tatminsizlik vb. gibi bireyi ve toplumu tehdit eden problemler baş göstermiştir.
 

TÜRKİYE’DE AİLE TOPLUMSAL MÜHENDİSLİĞİN HEDEFİ OLMUŞTUR

Türkiye’deki mevcut aile politikaları ve bu politikaların uygulamaları zayıf, dağınık ve bütünlükten yoksun bir görünüm arz etmekte; daha da önemlisi, aile, Türkiye şartlarında toplumsal mühendisliğinin bir nesnesi olarak görülmektedir. Mevcut anayasa, geleneksel kökleri olan ve olması da gereken aile yapısını korumayı ve işlevlerini yerine getirmesinde güçlendirmeyi değil, nüfus planlamasıyla yapısal ve işlevsel açıdan daha da derinlikli bir şekilde dönüştürmeyi hedeflemiştir. Dönüşümün hedefini ise yapısal açıdan küçültmek, işlevsel açıdan sığlaştırıp-daraltmak oluşturmaktadır. Bu da aile yapımızın problemlerini derinleştirmiş ve mevcutlarına ilave problemler getirmiştir.
 

NİKAHSIZ BERABERLİK TEŞVİK EDİLİYOR

Toplumun temeli olan aile, her toplumda ve her zaman bir erkek ve bir kadının evlenme kararıyla/anlaşmalarıyla başlamıştır. Evliliğin, toplumca belirlenen kurallar içinde iki ayrı cinsin birlikteliği olduğu göz önüne alınırsa nikâh, toplumun onayladığı bir birlik akdi ve ilanı demektir. Günümüzde bazı kesimlerce kuralsız ve daha da önemlisi toplumsal değerlerin devre dışı bırakıldığı nikâhsız birliktelik savunularak nikâhın önem ve işlevini reddeden anlayış ve uygulama egemen kılınmaya çalışılmaktadır. Birçok TV dizisi nikahsız birlikteliğin toplumsal algıda ve bireysel zihniyette normalleşmesine ve yaygınlaşmasına katkı sağlamaktadır.
 

Son zamanlarda sıklıkla sözü edilen nikâhsız yaşama veya birliktelik bir doğal aile gelişmesi değildir, modern Batı kültürünün gereğiymiş gibi empoze edilmeye çalışılan bir sapmadır. Aile değerlerine ilişkin toplumsal duyarlılık zayıflamakta, geleneksel aile değerlerini alt-üst eden konulu diziler sözlü itirazlara rağmen izlenme rekorları kırmaktadır. Toplumun uyarılması ve eğitilmesinde kanaat önderlerine, sivil toplum örgütlerine büyük sorumluluk düşmektedir.
 

DİNİ NİKAHA ÖNEM VERİLİYOR

İnsanımız, diğer pek çok alanda göstermediği dini duyarlılığı dini nikâh konusunda göstermekte, resmi nikâhın varlığına rağmen dini nikâh olmadan yapılacak cinsel ilişkinin meşruiyet eksikliği taşıdığına, bu ilişkinin zina sayılabileceğine inanmaktadır. Araştırma bulguları bunu ortaya koymaktadır. Kitle iletişim araçlarının ailedeki değer ve ahlak anlayışları açısından olumsuz roller oynadığı, aile içinde ve toplumdaki değer yargılarını çözdüğü anlaşılmaktadır. Bu olumsuzlukta televizyon dizilerinin hatırı sayılır bir rolü olduğu görülmektedir.
 

ÇOCUKLARA DİNİ VE AHLAKİ EĞİTİM VERİLMELİ

Anne ve babaların mevcut çocuk yetiştirme tarzları birçok bakımdan sorunludur. Bencil, başkalarını rakip olarak gören, toplumsal sorumluluğu zayıf ve doyumsuz bireyler yetiştirilmektedir. Anne ve babaların sosyo-ekonomik koşullarındaki hızlı değişim bunun en önemli nedenleri arasındadır. Tüketimin, hazcılığın, gösterişin arttığı bir dünyada çocuklara din, ahlak ve kişilik eğitimi verilmesine öncelik tanınmalıdır.
 

KREŞ EKEN HUZUR EVİ BİÇER

Ne kadar iyi düzenlenmiş olursa olsun huzur evi bir aile ortamının sağladığı psiko-sosyal şartları bütün boyutlarıyla ve bütün derinliğiyle karşılayamamaktadır. Bu nedenle insanımız huzur evinde yaşamayı olumlu bulmamaktadır. Eğer yaşlandığımızda huzur evinde yaşamak istemiyorsak çocuklarımızı yetiştirme tavrımızı gözden geçirmek zorundayız. Kreş eken huzur evi biçecektir.
 

Çocuklarını kreşe, yaşlılarını huzur evlerine, gençlerini fabrikalara gönderen bir toplumda aile de diğer toplumsal kurumlar da sorunludur. Ekonomik kazanımların neleri kaybettirdiğini düşünmek ve düşündürmek zorundayız. Çocuklarıyla ve yaşlılarıyla bir arada, bir çatı altında yaşayan aileler sağlıklı bireylerin doğru yetişmesi ve sağlıklı toplumsal yapı için zorunludur. Konut planlaması bu durum dikkate alınarak gerçekleştirilmelidir. Küçük konutlarda büyük aileler olamaz.
 

KARİYER MANEVİ DEĞERLERİN ÖNÜNE GEÇMİŞ

Ailenin sadakat, paylaşım, sevgi ve saygı gibi temeller üzerinde sarsılmaz bir şekilde inşa edilmesi gerekmektedir. Fakat günümüzde kariyer ve iyi yaşam kavramlarının bu manevi temellerinin önüne geçirilerek belirleyici olduğu görülmektedir. Evlilik ve hayatın idamesinde maddi boyut hiç şüphesiz önemli olmakla birlikte, gittikçe maddileşen, dünyevileşen hayatta ailenin manevi ve değerler boyutunu daha çok öne çıkarmak gerekmektedir. “Eşitlik” modern ideolojinin bir kabulüdür. Eşitlik, görünüşteki tüm olumluluğuna rağmen birilerini mağdur eden bir anlayışı temsil etmektedir. Eşitlik çatışmaların da kaynağıdır. Önemli olan eşitlik değil, adalettir. Aile bireyleri arasındaki ilişkilerde ve aile rollerinde eşitlik değil, adalet esas olmak zorundadır.
 

ATEİSTLER ÇOCUKLARININ DİNİ EĞİTİM ALMASINI İSTİYORLAR
 

Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Merkezi (SEKAM)’ın yaptığı kamuoyu araştırmalarından ilginç sonuçlar çıktı. SEKAM’ın 6 binden fazla kişi ile yaptığı araştırmada, dine inanmadıklarını belirten katılımcıların yüzde 60’ından fazlası çocuklarının dini eğitim almasını istediklerini söylediler.