Savaş tüm yıkıcılığına rağmen adeta insanoğlunun kaderi olmuştur. İnsanın yaratılış sahnesini resmeden Kur`an-ı Kerim`de şöyle buyrulur: “Hani, Rabbin meleklere “ Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar “orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz Sana hamd ederek daima seni teşbih ve takdis ediyoruz. “demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.(2/30)
Bu ayetten çıkarılan anlamlardan biri yüce Allah`ın, meleklerin insan ile ilgili tespitlerini reddetmesidir.
Anlamı barış, sulh – selamet olan İslam`da, bozgunculuk yoktur ama “Allah yolunda” gerekli şartlar çerçevesinde kan dökmek vardır. Mesela insan nefsi müdafaada, ırzı, canı ve malını koruma esnasında evrensel bir doğru olarak kan dökmek zorunda kalabilir.
Ancak bugün İslam dünyasına bakıldığında ne Tevhid sancağı uğruna ne de mezkûr gerekçelerin kendisi tarafından belirleyeceği biçimde olmayan bir kan dökme hadisesi var ki bunun planlayıcılarının Müslümanlar olmadığı kesindir. İslam dünyası ne yazık ki yaşanan savaşlar konusunda da şaşmaz bir taklitçilik içerisinde görünmektedir.
Franz Fanon, Cezayir direnişinde iken Afrikalı halklar hakkında şu ibretlik tespitte bulunmuştu:
“Afrika`dan yeni bir Avrupa yaratmak istiyorlar.”
Ali Şeriatı ise ümmet içerisindeki yıkıcı taklit için şöyle söylemekteydi:
“Açlıktan zayıf düşmüş halklar obezlikten şikâyet eden Batılının hastalıkları hakkında çareler arıyor.”
Bugün İslam ümmeti Ortadoğu merkezli güç savaşlarının alevleriyle kavrulmakta. Ancak zannedildiği gibi bu yangını çıkaranlar Müslümanlar değildir. Bu yangının fitili 1990`da Sammel Huntingon tarafından tutuşturulmuştu. O “Medeniyetler çatışması” tezi ile Neo-Con`lar denilen Haçlı Siyonist bir grubun sözcülüğünü yapmış arkasından Birinci ve İkinci Körfez Savaşları başlamıştı. 11 Eylül`den hemen sonra tüm hışmıyla önceden hazırlanmış bir operasyon ile Ortadoğu`ya tekrar yüklenen “Gönüllüler Koalisyonu” Afganistan ve Irak`taki Müslüman halkın “Kurtuluş Savaşı” örneğindeki direnişleri karşısında durmak ve gerilemek zorunda kalmıştı. Eşzamanlı yaşadıkları ekonomik krizler ile iyice durgunlaşan Trans Atlantik İttifakı, Medeniyetler çatışması tezini biraz ötelemek zorunda kaldı. Buna göre sabırla ilmek ilmek fitne dokuyacak bu ağlarda örülen Ortadoğulu idareciler içerideki Truva AT`larının da yardımıyla gittikçe tırmandırılan bir kutuplaşmanın geri adım atmayan kurbanları olacaklardı. Böylece “Medeniyet(İslam) içi savaş senaryosu” bugünlerde görüldüğü gibi vizyona girmiş olacaktı.
İslam coğrafyasının merkezi konumundaki bölgenin istemeden, adeta sürüklendiği şimdilik küçük çaplı bu savaşın bir diğer boyutu da kendi gündemini, kendi savaşını belirlemeyeşidir. Başlangıçta bir kova suyla söndürebilecekken şimdi Fırat ve Dicle`yi kurutacak kadar büyüyen bu fitne ateşinin merkezi insanoğlunun “Bozguncu” yönünü yansıtan Haçlı – Siyonist odaklardır.
İnsanlığın en büyük savaşlarını bu odaklar başlatıp yaymışlardır. Westfalya Antlaşmasının tahkim ettiği “Avrupa Güç Dengesi” Almanya lehine bozulduğunda Birinci Dünya Savaşını çıkarmışlardı. Fakat bu savaşı İslam Coğrafyası üzerinde daha organize tahrip yönüyle sürdürmüşlerdir.
2.Dünya Savaşı ise bir yandan boyunduruğu kabul etmeyen Almanya`nın Versay Antlaşmasına çıkışı bir yandan da kurulması planlanan İsrail için Siyonistlerin altyapı çalışması neticesinde çıkmış lakin yine en büyük tahribatı İslam coğrafyası görmüştü.
Batı şimdi de mevcut statükoyu kabul etmeyen, oyunda yeni kurallar belirlemek isteyen eski partneri olan Rusya ile savaşını – Ukrayna ve Baltık`ta değil – Ortadoğu`da Müslümanların enerjisini, kanını, malını, canını kullanarak yürütmektedir. Bu anlatımdan tüm Müslümanların piyon v.s olduğu şeklindeki sığ ve yavan çıkarımların akıl ve vakıa planında yeri olmadığını da belirtmek gerekir.
Herkes kendi savaşımını vermemektedir. Ama resmin tamamına bakıldığında obezlerin derdiyle dertlenen zayıfların örneğinde olduğu gibi bugün “İslam Coğrafyasının içinde bulunduğu savaş atmosferi kendi savaşı olmaktan uzaktır. Hele İslam için savaş söyleminin dayatılması ümmetin uleması ve aydınları için gerçek bir imtihana dönüşmüştür.
Ortadoğu`daki ciddi inanç bunalımını Protestanlıkla aşmaya çalışan Hristiyan âlemi Yeniçağ boyunca sürecek olan “Mezhepler Savaşında.”
FARUK KUZU