Diyarbakır`da 6-7 Ekim saldırılarında PKK/HDP`liler tarafından uğradığı silahlı saldırıda yaralanan bir vatandaş, tedavi gördüğü Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesinde, PKK sempatizanı sağlık çalışanları tarafından kendisine bağlanan seruma şüpheli ilaçların karıştırıldığını, bunu görünce hastanede kalmak istemediğini, o an için gelip kendisini alacak kimsenin de olmadığını söyleyerek yaşadığı zor süreci anlattı.

Son günlerde Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesinde çalışan kimi sağlık personelleri hakkında gündeme gelen iddialar üzerine, geçmişte de mağduriyet yaşamış insanlar önemli ve dikkat çekici açıklamalarda bulunmaya devam ediyorlar.

PKK`li oldukları ileri sürülen kimi sağlık personelinin hastalara inanç ve düşüncelerine göre tavırlar takındıkları ve tedavilerde ihmal gösterdikleri iddiaları gündemdeki yerini koruyor. Yaşananlar, özellikle 6-7 Ekim 2014`te Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi ve kimi özel hastanelerde sağlık çalışanlarının takınmış oldukları ideolojik tutumla ilgili iddiaları da tekrar gündeme getirdi.

Konunun yeniden gündeme gelmesiyle, 6-7 Ekim saldırılarında uğradığı silahlı saldırı sonucu yaralanan ve aynı zamanda aynı olaylarda hayatını kaybeden Cumali Güneş`in Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi`nde şüpheli bir şekilde hayatını kaybettiğine dikkat çeken F.B, o gün yaşanan ihmaller zincirinin canlı şahidi olduğunu belirtti.

2014 yılı Kurban Bayramı`nda HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş`ın çağrısıyla sokakları savaş alanına çeviren PKK/HDP`liler tarafından uğradığı silahlı saldırıda yaralanan F. B, Dicle Üniversitesi Fakültesinde tedavi gördüğü esnada sağlık çalışanı mağduru olduğunu belirterek, kendisiyle beraber birçok kişinin bilerek veya bilmeyerek ihmaller zincirinin kurbanı olduğunu söyledi.

İlke Haber Ajansı`na (İLKHA) çarpıcı açıklamalarda bulunan sağlık çalışanı mağduru F.B, özellikle son günlerde tekrar gündeme gelen PKK sempatizanı sağlık çalışanlarının görevlarini kötüye kullanmalarına dikkat çekerek söz konusu sağlık çalışanlarının hastalara ideolojilerine göre yaklaşım gösterdiğinin altını çizdi.

6-7 Ekim Kurban Bayramı`nda PKK/HDP`lilerin yaptıkları saldırıda birçok mütedeyyin insan gibi kendisinin de yaralandığını belirten F. B, arkadaşlarının yardımıyla önce özel bir hastaneye götürüldüklerini söyleyerek, orada ilk müdahaleden sonra Dicle Tıp Fakültesine sevk edildiklerini ifade etti.

Katledilen Yasin Börü`nün arkadaşı Yusuf Er ile hastanede karşılaştıklarını dile getiren F.B, “Birlikte ikimizi fakülteye sevk ettiler. Hiçbir şekilde, hiçbir yerde polis görmedik. Polis okulunun önünden geçerken Hatboyu Caddesine kadar yolların kapalı olduğunu gördük. Polise yolu açmasını söyledik. Yaralılar olduğunu söylememize rağmen polis ilgilenmedi. Polis ilgilenmeyince kendi çabamızla o grubun arasına dalıp gittik. Dicle Üniversitesi Hastanesine gitmek için Fiskaya yoluna girdik. Yol kapalıydı ve her yerde çatışmalar meydana geliyordu. Ambulans ateş altında bir şekilde gitti. Aynı ambulans dönüşte Seyrantepe`de önü kesilerek taşlanmış, görevlileri ise tartaklanmış.” ifadelerini kullandı.

“Haddinden fazla ihmal vardı”

Kendilerine ilk müdahalenin fakültede yapıldığını dile getiren F.B, bacağından aldığı 40`a yakın saçma ile yaralandığını belirterek, hastanede bulunduğu sırada kendisine yapılan müdahalelere değindi.

Kendisinin de Dicle Üniversitesi Hastanesinde yıllarca görev yaptığını söyleyen F. B, sözlerine şöyle devam etti: “Hastanede hiçbir tedbir ya da güvenlik önlemi yoktu. Düşünebiliyor musunuz güvenlik amaçlı tek bir polis dahi yoktu. Daha sonra bacağımı alçıya aldılar. O esnada Şehit Yasin Börü ve arkadaşları da hastaneye getirildi. Ben de yıllarca bu hastanede çalıştım. Asistan, intör, sağlık personelleri, sekreterler, hemşireler ve saire kimin ne yaptığını biliyoruz. Bu çalışanların içinde çok sayıda PKK`li vardı. Buna bağlı olarak bilinçli bir ihmal söz konusuydu. Dindar insanlar ihmal edildi. Bizimle fazla ilgilenilmedi. Haddinden fazla ihmal vardı.”

“Geceyi hastanede geçirmek istemiyordum”

Tedavi sürecinde damar yolundan verilen ilacın kendisini olumsuz etkilediğini vurgulayan F.B, “Bir sağlık çalışanı bana damar yolu ile bir ilaç verdi. İlacı verdiği anda, ilacın etkisiyle yerimden fırladım. Elektroşok almışçasına bir hisse kapıldım. Başım döndü, el ve ayaklarım tutuldu, gözlerim karardı. O an bağırarak elimdeki serumu çekip kopardım. Çektiğim anda bu etkiler üzerimden yavaş yavaş geçmeye başladı. Sağlık görevlisi sarardı. Bundan sonra ne onlar bir işlem yaptılar bana ne de ben kabul ettim. Ben geceyi hastanede geçirmek istemediğimi söyledim. Çünkü PKK`li olan çalışanları ben tanıyordum, onlar da beni tanıyordu zaten. Bu yüzden orada kalmak istemedim. Yakınlarımı aradım. Beni almaya geleceklerdi, ancak alamıyorlardı. Çünkü her yer kapalıydı. Çünkü her yerde silahlı çatışmalar ve silahlı saldırılar vardı. HÜDA PAR yetkililerinin devreye girmesiyle ben oradan gece çıktım. Ancak orada kalan yaralılar için güvenlik söz konusu değildi.” şeklinde konuştu.

“Şehit Cumali ile ameliyat sonrası konuşuyorduk”

Şehit Cumali Güneş`in ölümünde bazı sağlık görevlilerinin ihmali ve kastı ile ilgili haberleri okuduktan sonra yaşadıklarını anlatma ihtiyacı hissettiğini dile getiren F.B,“Ben oradan ayrılırken dahi kimsenin hayati tehlikesi söz konusu değildi. Şehit Cumali ile ameliyat sonrası konuşuyorduk. Ailesinden kendisini hastaneden çıkarmalarını istemişti. Bu isteğinde haklıydı. Çünkü tamamen ihmal söz konusuydu. Sağlıkta herkes biliyor ki illa bir kastın olması gerekmez. Küçük bir ihmal dahi insanın ölümüne sebebiyet verebilir.  Misal, kanama vaktinde durdurulmayınca, yeterli müdahale yapılmayınca, hasta ya da yaralı büyük tehlike ile karşı karşıya kalır. Hastaneden çıktıktan bir iki gün sonra Cumali Güneş`in şehit olduğunu duyunca çok şaşırdım. Çünkü hayati bir tehlikenin söz konusu olmadığını biliyordum.” dedi.

“İdeolojilerini görevlerine alet ediyorlar”

Dicle Üniversitesinde ideolojik kadrolaşmaya bağlı olarak ihmallerin çoğaldığını iddia eden F.B, “Bunu bire bir gördüm ve yaşadım. Her ne kadar orada bulunan eğitim görevlileri, doçent ve profesörler böyle bir olaya yeltenemeseler de orada bulunan sağlık memurları, sekreterler ve personeller tarafından bu tür skandalların yaşanması söz konusudur.  Ayrıca ‘paralel` bir kadrolaşma ve adam kayırma da var. Aynı şekilde PKK`nin de ideolojik bir kadrolaşması söz konusudur. Kendilerine uzak gördükleri şahıslara ya da yaralılara böyle bir tavır söz konusudur. Görevlerini icra ederlerken ideolojilerini alet ediyorlar. Şehit Cumali`nin o hastaneden çıkması, yine son süreçte bazı yaralı kolluk kuvvetlerinin o hastaneye gitmek istememesinin sebebi de bundan kaynaklanıyor.Herkese kasıtlı bir müdahale yapmayabilirler ancak bilinçli yapılan ihmaller de insanı ölüme götürüyor. Dolayısıyla bu ideolojik kadrolaşmanın önünün alınması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

(M. Sıddık Bilge – İLKHA)