HÜSEYİN SAĞLAM / DOĞRUHABER / ANALİZ

Eski Türkiye`de “devletlu” duyup açıklardı esrarengiz şeyleri, ortadirek vatandaş taaccup eylerdi.

“Yeni Türkiye`de” ise durum tam tersi! Vatandaş duyar, görür, yaşar, bas bas bağırır, ama “devletlu” hiç mi hiç oralı olmaz. Ta ki nasırına basılıncaya kadar.

Yüzlerce taaccub örneklerinden birisi de daha yeni “devletlu” tarafından nihayet fark edilip dillendirildi.

Dillendiren, bizzat Başbakan Davudoğlu`nun kendisi. Konu ise DBP belediyeleri. Başbakan Davudoğlu, ayırımcılıkta, araklamada, hokus pokus yapmada maharetli olan, bu yönde ayyuka çıkan, bilinen gerçekleri daha yeni duymuşçasına DBP`li belediyelerle ilgili bir açıklama yapma zahmetinde bulunmuş oldu.

Açıklamasının bir bölümü şöyle:

“Milletin emaneti mali kaynaklarını yine millet için kullanmak yerine, izini sürmekte zorlanılan karanlık mecralara harcıyorlar. Teröristin kazması, greyderi, kamyonu, iş makinesi bunlardan. Bazıları terör örgütünün lojistik merkezi gibi çalışan bu belediyelerin yöneticileri elbette ki bütün bu ihanetlerin, yanlış uygulamaların hesabını verecekler…

“…Mardin Büyükşehir Belediyesi`nin toplam giderinin yüzde 62,6`sı personele harcanıyor. Oysa Türkiye ortalamasında bu, yüzde 11,7. Bu personel ne yapıyor, hangi hizmeti yerine getiriyor ki personel giderleri yüzde 60`ın üzerinde?”

Kimi belediyeler 20 yıldan fazladır bu partinin elinde. 20 yıl öncesinden başlayan kaynak/para araklama maharetlerinde bu belediyeler şu anda en profesyonel dönemlerini yaşıyor. Kimin hangi belediyenin kaynaklarını hokus pokus yaptığının bir noktaya kadar bizi enterese eden bir yönü belki bulunmayabilir. Ama o belediyelerin verdiği imkânları ayırımcılık vesilesi yaptıkları anda, işte bu herkesi ilgilendiren bir nokta teşkil eder.

Nitekim şu anda ideolojik bağnazlık, örgütsel ayırımcılık, yolsuzluk ve yozlaştırma faaliyetlerinin her türlüsü, belediye imkânlarının kullanılmasıyla yürütülmektedir.

Bir vatandaş olarak benim adıma belediyeye aktarılan para, benim aleyhimde kullanılıyorsa, hatta hayatı bana zehir etmek için harcanıyorsa, işte burada bunu yapanlar kadar buna ses çıkarmayan merkezdeki konum sahiplerine de itiraz etme, hakkımı helal etmeme hakkım doğar.

Belediye, “personel gideri” adı altında bütçenin bilmem kaçta kaçını harcamış, tüm YDGH serserilerini maaşa bağlamış, KCK listesindekilerinin tümünü “Bankamatik” memuru yapmış, dağdakilere üç öğün sıcak yemek servisi yapmış, kazma/kürek/kepçe/hendek dörtgeninde dolaşmış, eqolojik faaliyetlerin tümünü finanse etmiş, dağa çıkarılan binlerce çocuğun yol masraflarını karşılamış, Demokratik İslam aktörlerinin tümünü paraya boğmuş vs vs…

Hiç birisi sizi ilgilendirdiği kadar beni ilgilendirmez.

Belediyeye kaynak aktarıyorsunuz. O kaynaklar vatandaşın hayatını zorlaştırmaya harcanıyor, bu döngü yıllar yılı devam edip duruyor, bunu bildiğiniz halde ses çıkarmıyorsunuz.

Ta ki o akıtıp harcandığı yerin size yönelmesine kadar… Kafanıza kurşun, araçlarınıza mayın olarak dönüşüne kadar!

Ondan sonra başlıyorsunuz söylenmeye; Bu paralar nereye gidiyor diye?!

Nerelere gittiğini bilmiyor musunuz?

Bildiğiniz halde yıllar yılı sessiz kalan, üstünü örten sizler değil misiniz?

Sessiz kalmakla, üstünü örtmekle aynı cürüme ortak olmuş olmuyor musunuz? Suç ise aynı suça iştirak etmiş olmuyor musunuz?

Şimdi kalkıp diyorlar ki, “Demirtaş bu cesareti nereden alıyor?”

Cevabı belli değil mi?

Sizin, işledikleri cürümlere sessiz kalışınızdan…

Sessiz kalarak o cürümlere ortak olmuşluğunuzdan!

Var mı başka izahı?!