Başyazı / Nisanur Dergisi - Aralık 2015 (49. Sayı)
 
Bismillahirrahmanirrahim.

“Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına, dışarı çıkarken üstlerine örtü almalarını söyle; bu, onların hür ve namuslu bilinmelerini ve bundan dolayı incitilmemelerini daha iyi sağlar. Allah bağışlar ve merhamet eder.” (Ahzab / 59)

İslam dini öyle bir nimet ve lütuftur ki; zorluk ve sıkıntı addettiğimiz ya da zannettiğimiz her emrinde ve yasağında hayatımızı güzelleştiren, kıymetlendiren, yücelten ve kolaylaştıran bir taraf vardır. Müslüman bir şahsın dünyada iç huzuru en çok elde edebilmiş, ruh sükûnetine erişebilmiş tek insan olması da bundandır. İnsanı; çirkinleştiren, basitleştiren ve alçaltan her şeyden arı ve duru kılmayı hedeflemiştir dinimiz.

Yaptığımız bu giriş elbette birçok konuya taalluk edebilecek bir başlangıç oldu ama asıl değinmek istediğimiz mevzu, mahremiyet sınırlarının muhafazasıdır. Bu sınırlar, bilinçli bacılarımız tarafından elbette biliniyor. Ancak bir yandan televizyon gibi unsurların ektiği fitne, öte yandan modern sosyal hayatın yani sanal âlemin getirdiği bir takım yenilikler, bu sahanın neredeyse korumasız kalmasına sebep olmuştur. Helal–haram sınırlarının belirlenmesinde verilen keyfi fetvalar veya şahsi çıkarımlar, toplumu tedavisi zor bir hastalığın içine doğru sürüklemektedir.

Namus, iffet kavramları elbette her iki cinsi yani erkek ve kadın cinsini ilgilendiren ve üzerlerinde taşımaları gereken vasıflara şamil kavramlardır. Ancak daha hassas...
 
MAKALENİN TÜMÜNÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN!