Âlemlerin Rabbi olan Rabbimiz Allah Teala`ya sonsuz hamd u sena, sonsuz şükürler olsun. Âlemlere rahmet olarak gönderilen iki cihan güneşi efendimiz Hz. Muhammed(s.a.v), aline ve ashabına, tüm Müslümanlara salat ve selam olsun.

Anılar paylaşıldıkça anlam kazanır ve tekrardan yaşanır gibi olur. Bu yüzden insan, güzel anılarını devamlı birileriyle paylaşmak ister.

Cezaevi anılarımı paylaşmak için henüz erken. Çünkü ben şu an cezaevindeyim. Bitmeyince anı olur mu? Anı olması için benim cezaevinden çıkmam lazım.

Çıkmama ne kadar var, orasını sadece Allah bilir. Nasıl ki girişim ezelde takdir edilmiş ve zamanı geldiğinde tahakkuk etmiş ise, çıkışım da öyledir. Bazen soranlara derim, yarısı bitti, ötesine Allah kerim.

Bunlar o kadar önemli değil. Neticede hepimiz öleceğiz ve ne kadar uzun ömürlü olsak da, dünyada bir gün veya bir günün bir vaktinin kaldığını göreceğiz. Böyle kısa süreli bir hayatın nerde geçtiğine pek bakılmaz. Önemli olan nasıl geçtiği ve kısa süre zarfında neler kazanıldığı veya kaybedildiğidir.

Bunu bilmek için ölmeye gerek yok. Hem zaten öldükten sonra bilmenin insana hiçbir faydası olmaz. İş o ki, vakit, miat dolmadan içinde bulunulan halin değerini bilmek ve değerlendirmektir.

İnsanın başına gelen her hal Allah`tandır ve dolayısıyla hayırdadır. Allah Teala insanı halden hale çevirir ki, büyük hayırlar kazansın. En büyük hayırlar, hoşa giden haller içindeyken şükretmek, hoşa gitmeyen haller içindeyken de sabır ve Rıza göstermekle kazanılır. Bu gözle bakan ve bu minval üzere yaşayanın hayatı, hangi hal içinde olursa olsun hoş ve güzel geçer.

Hamdolsun benim hayatım hoş ve güzel geçiyor. Bunun sırrı nedir, diye sorulursa; Kur`an`ın arkadaşlığı derim. Benim anlatmak istediğim de, bu arkadaşlık anılarımdır.

Hayata gözlerimi açar açmaz Kur`an`la tanıştım ve Kur`an`ın arkadaşlığıyla bu günlere geldim. Belki de gözlerimi hayata Kur`an`ın arkadaşlığı sayesinde açtım.

Arkadaşlık vefa ister. Ben bu vefayı gösteremesem de, Kur`an`ın vefasını devamlı görürüm. Öyle bir vefa ki, dünyada eşi ve benzeri bulunmaz. Kim bu vefaya sahip veya mazhar olursa, artık dünyanın ve insanların vefasızlığından şikâyet etmez, vefasızlıktan dolayı ah, vah etmez. Aksine tüm insanlara vefalı olmanın yollarını arar. Değil sadece insanlara, tüm mahlukata vefalı olmaya çalışır.

Tüm güzel hasletlerde olduğu gibi, vefa da istenmez, verilir. En güzeli de, Allah`ın kuluna vafi ve Kafi olduğunu düşünerek karşılıksız verebilmektir.

Kur`an`ın arkadaşlığı ve vefası nasıl kazanılır? Bunun özel bir yolu yöntemi yoktur. İstisnasız her insan, yapı ve karakterine uygun bir yol ve yöntemle bu arkadaşlığa ve vefaya sahip ve mazhar olabilir.

Güneşi misal olarak ele alalım. Güneşin ısısından ve ışığından faydalanmak için, ilk insandan günümüze kadar nice yollar ve yöntemlere başvurulmuş. Bu konuda insanlık hala bir çaba ve arayış içerisinde olup, bu çaba ve arayış kıyamete kadar devam edeceğe benziyor.

Önemli olan, güneşe olduğundan daha çok Kur`an`ın nuruna ve sımsıcak vefasına muhtaç oluşumuzun farkına ve idrakine varmaktır. Değil mi ki, insan ancak muhtaç olduğu şeyi arar va onu bulmak ve ona sahip olmak için büyük bir çaba içerisine girer. Yeter ki, muhtaç olduğumuz şeyin farkın, idrâkine varalım.

Salih Yıldırım

OSMANİYE 1 NOLU T TİPİ  KAPALI CEZAEVİ A-24