HÜSEYİN SAĞLAM / ANALİZ
Suriye ve Irak merkezli süren ve giderek karmaşıklaşan savaş, yaşandığı ortamı tek değil, artık herkesi etkiliyor. Daha doğrusu şu ya da bu şekilde müdahil olan tüm ülkeleri, halkları etkiliyor.
Bunun birinci derecedeki sebebi ise, bölge ülkelerinin karmaşanın hüküm sürdüğü Suriye üzerinden doğrudan ya da dolaylı olarak müdahil olmaları ve şekillenecek yeni bölgesel şekillenmelerde söz sahibi olmak istemeleridir.
Bu durum aynı zamanda rekabete dayalı bir örtülü savaşın hüküm sürdüğünü de gözler önüne seriyor.
Dünyada ve bilhassa Ortadoğu`da yeni savaş yöntemleri icra ediliyor. Yeni savaş yöntemlerinde ülkeler birbirleriyle artık savaşmıyor. Savaş, topun ağzına giren veya girmeye meyilli örgütlenmeler, yerel unsurlar üzerinden yürütülüyor. Bundan dolayı son dönemlerde yaşanan savaşlara “Vekalet savaşları” adı veriliyor.
Hal böyle olunca devletler uyguladıkları politikalarda kendi kamuoylarının desteğini almaya dönük propaganda kanallarına ağırlık vermek zorunda kalıyorlar. Bu uğurda örtülü savaş yürüttükleri rakiplerini karalamak adına sonu felaketlere yol açabilecek en berbat argümanlara bile sarılabiliyorlar.
Kapışma alanı Suriye ve Irak gibi yerler olunca, buraların farklı mezheplerin kümelendikleri yerler olması hasebiyle mezhepçiliğe dayalı propagandalara son dönemde ağırlık verildiği gözlerden kaçmıyor.
Açıkça belirtmek gerekir ki, ne Suriye`de ne de Irak`ta yaşananlar, mezhep farklılıklarından kaynaklanmış çatışmalar değildir. Ancak propaganda çarkları ve devletlerin kendi politikalarına meşruiyet kazandırma çabaları, ülke çıkarlarına dayalı çatışmaları mezhepsel ayrışma temellerine doğru kaydırmaya sebebiyet veriyor.
Mezhepsel ayırıma dayalı kara propagandalar o kadar etkili oluyor ki, Suriye`de örneğin israil`in Hizbullah konvoylarını vurması “Sünni kamuoyunda” sevinçle karşılanabiliyor. Ya da tam tersine Rus bombardımanlarıyla Sünnilerin katledilmesi “Şia kamuoyunda” sevinçle karşılanabiliyor. Ki bunun son örneğini Siyonistler tarafından katledilen Semir Kuntar hadisesinde müşahade ettik. Semir Kuntar`ın katledilmesi, katledenin Siyonist olduğuna aldırmadan kimilerinin çehresinden nasıl gülücükler açıp saçtığını ibretle müşahade ettik.
Kimi Şiilere göre Esad`a karşı mücadele edenlerin tümü “Terörist”; Kimi Sünnilere göre Şiilerin tümü Siyonistlerden beter mahluklar konumuna düşmüştür.
Dikkat ederseniz medyada eskiden bu konularda ihtiyatlı davranan kimi kalemler bile artık sağduyulu yaklaşımlarını bir tarafa bırakmış durumdadırlar. Rusya ile hareket ettiği ve kendi ülke politikalarına karşı durduğu gerekçesiyle İran`ın politikaları mezhep zeminine çekilip bu zemin üzerinden eleştiriliyor. Bu şekilde Rus politikaları ile beraber İran politikalarını mezhep üzerinden eleştirirlerken aynı zamanda kendi ülkelerinin de neticede ABD müttefiki ve NATO üyesi olduğunu düşünmüyorlar. Oysa her ne kadar mezhepsel gerilimler üretseniz de, netice ne onların dayandığı Rusya Şii`dir; Ne de sizin dayandığınız Amerika/NATO Sünni`dir.
Suriye`de başlayan süreç mezhep farklılığı üzerinden start almadı. Her ülke kendi milli menfaatini önceleyerek Suriye`ye müdahil oldu. Stratejiler birbirine dolanıp öngörülen hedefler belirsizleşince mezhep farklılıkları gibi yedek propaganda materyallerine sarılma gereği hasıl oldu.
Her ülkenin, her örgütün politikası özellikle Suriye bağlamında eleştirilebilir, yerden yere vurulabilir. Ama politikaları mezhepsel zeminlere çekip mezhep farklılıkları üzerinden kamuoyu oluşturmaya çalışmak en az uygulanan yanlış politikalar kadar eleştirilmeye muhtaçtır.