Bir halkın varlığı yazdığı edebiyatla tanınır. Kürdler bu alanda gayet zengin ve derin bir edebiyata sahiptirler. Ne yazık ki Kürd Edebiyatı hakkında günümüze kadar yapılan araştırmalar yeterli ve doğru bir bilgi vermekten oldukça uzaktır. Kürd Tarihi incelendiğinde soy kütüklerinin devlet olarak “Medler”e kadar uzandığı görülmektedir.
 
Kürdler hakkında yapılan bazı inceleme ve araştırmalar Kürd Tarihi ve Kürd Edebiyatı hakkında bizlere bazı kırıntı halinde bilgilerin ulaşmasını sağlamıştır. Kürd Tarihi hakkında kitap halindeki ilk çalışma “Bitlis Beyi Şerefhan”ın yazdığı “Şerefname” adlı eserdir. Kürd Tarihi ile ilgili bilgilerin çoğunluğu İslam Tarihini yazan eserlerde görülmektedir. Bilhassa Ebul İzê Ciziri’nin Selahattin Eyyubi döneminde yazdığı İBNİ ESİR ve yine bu tarihlerde yazılan El kamil fit tarih adlı tarih kitabı ile İbni Xaliqan’ın yazmış olduğu tarihler, Kürdlerin tarihi kaynakları olarak görülebilir. Bundan sonraki çalışmalar daha çok Kürdlerin dışındaki yabancılar tarafından yazılmıştır.
 
Kürdler ve Kürd Edebiyatı hakkında en fazla araştırma ne yazık ki Kürdlerin haricindeki araştırmacılar yapmıştır. Bilhassa Ruslar, İngilizler bu konuda geniş ve derin araştırmalarda bulunmuş elde ettikleri bilgileri kaybolmayacak şekilde muhafaza altına almışlardır. Kürd Dili ve Edebiyatı üzerine yapılan araştırmalarda en değerli bilgiler, Medrese Alimleri tarafından yazılmış ve Alimlerin araştırmalardan son derece faydalanılmıştır. Bilhassa Mela Mehmûdê Beyazıdi’nin bu alanda yapmış olduğu çalışmalar göz ardı edilemeyecek kadar değerlidir.
 
Bazı oryantalistler, Kürd alimleri olan Mela ve Şeyhlerden topladıkları bilgileri derleyip düzelterek bir kaynak haline getirip saklanmasını sağlamışlardır. Bu kimselerin başında Rus araştırmacılar gelir. Alexander Jaba, Albert Socîn, M. B. Rudenko û Mînorskî gibi araştırmacı ve yazarlar bunlardan bazılarıdır. Tabi bu araştırmacıların geniş şekildeki kaynakları yine Medrese Alimleri ve Kürd önderleri konumunda olan Şeyhlerdir. Günümüz araştırmacıların büyük bir kısmı bu kaynaklardan yararlanarak Kürd Edebiyatı hakkında bilgi sahibi olmaktadırlar. Bu arada gerçekten bazı araştırmacıların konuya objektif yaklaşımları göz ardı edilemez.
 
Kürd Edebiyatı hakkında yapılan araştırmalar, Kürd Edebiyat Tarihini 8. ve 9. Yüzyıla kadar indirgemektedir. Elimizde bulunan edebi eserlerde 9. Yüzyılı işaret etmektedir. Kısacası Kürd Dil Edebiyatının geçmişi bundan 1000 yıl öncelere dayanmaktadır. Bununla beraber 1000 yıl önce yazılmış edebi eserler günümüz Kürdçesine uyum sağlamakta ve günümüz dili ile oldukça kolay anlaşılmaktadır. İşin özü bundan bin yıl önceki Kürd Edebiyatı ile günümüz Kürd edebiyatı arasında Farsça ve Arapça karışmış kelimeler haricinde pek bir fark bulunmamaktadır. O günün Kürdçesi ile bu günün Kürdçesi lehçeler arası fark haricinde birbirine çok yakındır.
 
Kürd dili Hint Avrupa dil grubu arasında yer almakta olup Farsca, Beluca, Afganca, Peştuca dilleri sınıfına girmektedir. Bu dil grubu aynı zamanda Fars Dil Grubu olarak ta tanınmaktadır. Aynı araştırmalar Kürd Dili ile Fars Dil Grubu arasında çok büyük yakınlıklar bulmuştur. Aynı dil kökenli oldukları çok açıktır. Bu nedenle de “Kürdler, ve Farsların bir kökten geldiği benimsenmiştir. Kürd dili, İrani diller arasında yer alır. Zamanla da geçirdiği evreler sonucunda Farsça ile Pehlevi dilinden ayrılarak kendi başına bir dil haline gelmiştir.
 
Kürdçe, Sami Dili olarak adlandırılan Arapça ve Ural Altay dili olarak adlandırılan Türkçeden farklıdır. Dil yapısı ve gramer özellikleri de birbirlerinden ayrıdır. Bununla beraber Kürd Dili, bu diller arasında kaldığından Güney kesimlerde Arapça’nın, doğuda Farsçanın, batıda da Türkçeden etkilenmiş, bilhassa sözcük alanında birbirlerinden çokça etkilenmişlerdir. Bu nedenle de Kürd Dili en çok Farsça, Arapça ve Türkçe kelimelerden etkilenmiştir. Bu dillerin Kürdçe üzerinde çok büyük etkisi olmuştur desek pekte yanlış olmaz.
 
Kürd dili dört lehçe ile günümüze ulaşmıştır. Bunlar Sorani, Gorani, Zazaki (Dımili) ve Kurmanci (Bahdini) dir. Kürdlerin yarıdan fazlası hatta üçte ikisi denilebilecek kadarı “Kurmanci” diğer ismi ile “Bahdini” lehçesi ile yüzde yirmi veya yirmibeşi “Soranice”, geri kalanı ise “Zazaki” ve “Goranice” konuşmaktadır. Bazı bölgelerde Kurmanci için Bahdini, Şikaki veya Kurmanciya Jorin de denilmektedir. Zazaca’ya da Dımilki, Kirdaski, Kirmancki; Soraniceye ise Kurmanciya Jêrin; Goranice için ise Luri, Leki, Sincabi de denilmektedir.
 
Kürd tarihine bakıldığında Kürdlerin daha çok Farslarla birlikte yaşadıkları görülür. Farslar ve Kürdler Ortadoğu da iç içe geçmiş, birlikte yaşamış ve ortak bir kaderde buluşmuşlardır. Bu nedenledir ki 6. Yüzyılda Kürdlerden bahsedildiğinde “Farsların yerleşik hayata geçmeyen göçebeleri” olarak adlandırılırlar. Tarihi kaynaklar Kürd aşiret ve beyliklerinin çoğu zaman Farslarla birlikte olduğunu aynı tarih, aynı fikir ve aynı dini paylaştıklarını kaydetmektedir. Bu birliktelik 1530 yıllarda Osmanlı Padişahı Sultan Selim ile ittifak edilinceye kadar devam eder.
 
Kürdlerin yaşam tarzı ile Farsların yaşam tarzları iç içedir. Kürd Tarihinin kahramanlar incelendiğinde İran ve Fars hanedanlıklarının tarihlerinde geçen Kahramanlarla aynı isim ve adı aldıkları aynı mitolojiyi yaşadıkları, aynı kahramanlığı gerçekleştirdikleri görülür. Yaşadıkları yerler ve dolaştıkları şehirlerde hep aynıdır. Kısacası Fars ve Kürd mitoloji kahramanları aynı kişi ve kimselerdir.
 
Bu konularda tarihçiler daha güzel inceleme ve araştırmalarda bulunabilir. Fakat şu azımsanmayacak bir gerçektir. Bu günkü Farslar yani İranlılar, Cumhuriyet öncesi Osmanlılar ve Kürdler üzerinde İslam’ın büyük etkisi ve tesiri olmuştur. Hatta denilebilir ki Kürdler, varlıklarını İslam dininin varlığına borçludurlar.
 
İslam’ın Ortadoğu da ilerleyip gelişmesi hem Bizanslılar arasında hem de Farslar arasında hep ikinci sınıf insan durumunda olan Kürdlerin değer kazanmasına ve ezilmişlikten kurtulmalarına neden olmuştur. Kürdler islamla tanıştıktan sonra kişilik sahibi, onurlu birer insan olmuş, dünya üzerinde varlıklarını ortaya koymuşlardır.
 
Bilhassa İslam’ın öncüleri olan sahabelerin bölge de İslam’ın hâkimiyetini kurmak için gösterdikleri İslami adalet, Kürd halkını çok etkilemiştir. İslam Yönetimi iman eden ve hiçbir karşılık ve çıkar beklemeksizin her türlü fedakarlığa hazır olan Kürdler üzerinde büyük bir etki yapmıştır.
 
İnsanları kullara kulluktan kurtarıp Allaha kul etmek için mücadele eden, insanları gerçek hürriyete davet eden İslam Davetçilerinin samimi ve candan yaklaşımları olumlu sonuç vermiş, Kürdlerin kısa zamanda İslam’a ısınıp İslam’ın öncü kuvvetleri arasında yar almalarına neden olmuştur.
 
Bu nedenledir ki İslam’ın Fars diyarına yerleşmesi ile Kürdler, hep Müslüman kimliği ile özdeşleştirilmiş, Kürd ismi ile İslamiyet birlikte anılır olmuştur. İslam’ın Adaletli ve eşitlikçi hukuk anlayışı, insanların İslam’a koşmasına neden olduğu gibi bu konuda Medine de ki Evs ve Hazrec kabilelerin Yahudilerden önce İslam’a koşmaları misali Kürdlerde bölgelerindeki birinci sınıf olarak görülen Bizans ve Fars milletlerinden önce İslam’a koşmuş ve İslam bayrağını izzetli ve şerefli bir şekilde dalgalandırmışlardır.
 
Müslümanlarla Farslar arasında yapılan Kadisiye savaşında Farslılar yenilgiye uğrarken, Farslıların Başkomutanı, yenilmez pehlivan ve halk arasında efsanesi olan Zal ailesinden Kürd Rüstem, Hz Ali tarafından yenilgiye uğratılarak öldürülmüş ve bundan sonrada başsız kalan sürü konumundaki Kürdler, kendi rıza ve istekleri ile islamın saflarında şerefli yerlerini almışlardır. Bu savaş aynı zamanda Kürdlerin bağımsızlık yolunda attıkları en büyük adımdır.
 
Tarihin eski dönemlerinde Fars ve Bizans hâkimiyeti altında varlıklarını daha çok hayvancılıkla uğraşarak, göçebe bir hayatla sürdüren Kürdler, bu savaştan sonra Müslüman Araplarla karşılaşmışlar, Arapların benimsediği İslami yaşam tarzı ile “Eşitlik ve Kardeşlik” ilkelerini benimsemiş ve onlarla birlikte tarihe yön vermeye başlamışlardır. Bu durum ileri safhalarda Osmanlılar tarafından da faydalanılacak ve Sultan Selim Kürdlerle Ortadoğu’yu fethetmeye kadar varacaktır.
 
Faysal YAMAN / BANGAHEQ