Varlık aleminde hüküm süren ilahi kanunlardan biri de değişimdir. İnsan ve onun oluşturduğu toplum her dönemde bu değişmez kuralın etkileriyle yeni şekiller almıştır. İnsanın bir hayat boyu geçirdiği biyolojik değişimin bir farklı şekli de insanın oluşturduğu toplum, kültür, medeniyet ve değerlerde hükmünü icra etmektedir. Medeniyetler yollarına ilahi vahye uygun olarak devam ettiklerinde sağlam ve daha uzun ömürlü olabilmişken, zulüm ve haksızlıklara yataklık ettiklerinde ise kaçınılmaz akibetin pençesine düşmekten kurtulamamışlardır. Tarih, zulümlerinden dolayı helak olmuş medeniyetler için bir müze gibidir.
İnsanlık tarihi eski dönemlerden beri önemli değişikliklere sahne olmuş ancak son üç asırdan beri değişim öncekilerden çok daha hızlı seyretmiştir. Özellikle son bir asırdaki değişiklikler baş döndürücü bir hızla ilerlemeye devam etmektedir.
On yedinci asırda Avrupa’da başlayan değişimlerin etkileri çok geçmeden dünyanın büyük bir bölümünde hissedildi. Eski yapılar ya tamamen yok oldu veya da alandaki etkileri zayıfladı. Devasa bir güce sahip olan Kilise, iktidarını kaybetti. Feodalite tarihe karıştı. Sanayi ve endüstri alanındaki devrimler sosyal ve siyasal yapıda da değişikliğe neden oldu. Kısacası Avrupa bin yıldır gömüldüğü karanlıktan uyandı.
Arap baharı denilen değişimlerin Fransız devrimiyle başlayan değişimlerin İslam dünyasındaki devamı sayan veya iletişim dünyasındaki gelişmelerin etkisiyle meydana geldiğini ileri süren görüşleri kabul etmek için haklı ve geçerli sebepler bulunmamaktadır. Hatta sosyal paylaşım sitelerinin etkisi sanılandan çok daha az olduğu kanaatindeyim. Sokakta ölüme meydan okurcasına duran kalabalıkları bir sosyal paylaşım sitesinin harekete geçirdiğini sanmak gerçeklere çok uzak görünüyor. Arap dünyasında olup bitenleri bu şekilde değerlendirmek, ya olayları anlamamak veya bilerek onları basit gösterme amaçlıdır. Bu değişimi anlamak için yıllar öncesine bakmak gerekir. Dikta rejimlerine muhalefetleri sebebiyle adının anılması bile korku uyandıran kahramanları ve destansı mücadelelerini hatırlamak gerekir. Hayatlarını firavunlarla mücadeleye adamış Hasan El- Benna’lar, Seyit Kutup’lar, Abdulkadir Udeh’ler, Şeyh Sunusi’ler Ömer Muhtar’lar ve sayısız kahraman şehitlerin mübarek kanları bugünkü baharın çiçeklerine can vermiştir.
Şimdiki değişim olaylarını anlamak için 1979’da İran’da meydana gelen İslam Devrimine de bakmak gerekir. Zira bu devrim bölgede İşgalci siyonist rejim ile onun hamisi Amerika’ya ilk başkaldırı ve resttir. İmam Humeyni Amerika’ya ve bölgedeki kuklalarına meydan okudu. İmam, Müslümanları Amerika ve israil’e karşı kıyama davet etti ve israil’e karşı Filistin halkının yanında yer aldı. Filistin davası aldığı bu destekle güçlendi ve İsrail’e karşı destansı direnişler ortaya koydu. Hamas ve Hizbullah gibi oluşumlar israil’i tarihinde ilk kez yenilgiye uğrattı. Bütün bu olup bitenler bölge halklarının üzerinde derin ve köklü etkiler bıraktı. Bu açıdan İran İslam Devrimi coğrafyamıza gelmeye başlayan Arap Baharının “Nevruz”u hükmündedir.
Tunus, Mısır ve Libya’da diktatörler devrildi ama devrim henüz rayına oturmadı. Çünkü bir devrimin kemale ermesi için eski yapıyı temsil eden diktatörün gitmesi yeterli değildir. Bazen gidenin yerine eskisinden daha beterinin geldiği olmuştur. Önemli olan yeni yönetimin ne yapacağıdır. Arap dünyasında ve özellikle Mısır’da devrimin geldiğini yansıtacak göstergelerden biri, israil’e karşı takınılan tavrın değişip değişmediği olacaktır. Camp David anlaşmasının iptal edildiği gün devrim yoluna girmiş sayılacaktır ve ancak o zaman Mısır ayağa kalkabilir. Mısır sahip olduğu sosyal,kültürel, jeopolitik ve askeri gücüyle diğer Arap devletlerini de kendi ekseninde hareket ettirmeye gücü yetebilen tek kadir ülkedir.
Lavlar misali patlak veren halk hareketlerini çalmak, sahiplenmek veya mecrasını değiştirmek için Amerika işin başından beri devreye girmiş bulunmaktadır. Ama artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Amerika ve israil bölgedeki gücünü hızla kaybediyor ve kaybetmeye de devam edecekler.
Bölgenin en önemli ülkesi şüphesiz Mısır’dır. Mısır, Arap aleminin omuriliği gibidir. Hüsnü Mübarek, jeopolitik ve askeri gücü emsalsiz bu ülkeyi tabir caiz ise hurdaya çevirdi. İktidarı boyunca israil’in güvenliğini ön plana koydu. Milletin malını çalmakla yetinmedi; Mısır servetini yabancılara ve israil’e peşkeş çekti. Yanı başında bir buçuk milyon Gazzeli aç, susuz yarı açık bir cezaevine mahkum edilmişken bu adamın kılı kıpırdamamış, üstelik bu vahşeti işleyen israil’e yardımcı olmuştu. Bunun için israilliler Mübarek’i “stratejik hazine” olarak tanımlayıp iktidarının sürmesine yardımcı oldular. Şimdi israil bu hazineden mahrum kaldığı için kabuslar görüyor. Amerika eski dostunu kaybettiği, yerine başkasını bulamayacağını da anladığı için ne yapacağını bilemiyor. Elde kalan tek çare, İhvan hareketini ehlileştirmeye çalışmak, ancak bunu başarmaları da kolay görünmüyor.
İhvan ve diğer İslami parti ve oluşumları çok büyük sorunlar ve tehlikeler bekliyor. Batıya ve israil’e karşı dik duramazlarsa ömürleri çok uzun olmayacaktır. İç sorunları çözmede ise İslam’ın referans kaynağı kabul edilmesinden asla taviz vememeleri gerekir.Görevlere ehil insanların nezaret etmesi ise olmazsa olmazlardandır.Rabbim kendilerine yardımcı olsun.
Önümüzdeki yılların çok daha çarpıcı ve sarsıcı değişimlere sahne olacağını bugüne bakarak söyleyebiliriz. Hakkın, adalet ve eşitliğin, kısacası İslam’ın hakimiyeti ufukta gözüküyor. Rabbim hayır ve selametle tamamlasın inşallah.
Artık Bediüzzaman ve emsali rehberlerimizin müjdelediği “istikbal İslam’ın olacak” müjdesi tahakkuka başladı. Ancak Müslümanlar için asıl cihat da yeni başlıyor: Asırlardan beri memleketi harabeye çevirip bu ümmeti perişan edenlerin her alanda bıraktığı enkazı kaldırıp yeniden imar ve ümran inşa etmek..
Selahaddin YILDIRIM / Dogruhaber