Kürdistan`ın yangın yerine döndüğünü belirten Araştırmacı-Yazar Sadullah Aydın, PKK`nin çatışmaları sivil halkın arasına taşımakla yetinmeyip halkı da çatışmaların içine çekmek istediğini söyledi.
Bölgede yaşanan olaylarda çözüm sürecindeki yanlışlardan dolayı devletin de bir dereceye kadar sorumlu olduğunu belirten Aydın, Türklerin sahip olduğu tüm hakların hemen Kürtlere de verilmesi gerektiğini söyledi.
Ümmetin içinde bulunduğu kaos ve perişanlığa değinen Aydın, hem Amerika`nın hem de Rusya`nın ümmetin düşmanları olduğunu belirterek, Müslümanların kurtuluşu için İran ve Türkiye`yi vahdete çağırdı.
“Hükümet bile eski ilgi ve duyarlılığı göstermiyor”
Kürdistan`ın yangın yerine döndüğünü dile getiren Aydın, “En acısı bu yangın gün geçtikçe büyümesine, yaş, kuru demeden herkesi önüne katmasına rağmen yavaş yavaş kanıksanıyor. Özellikle Kürdistan`da olup bitenleri Türkiye`nin batısında insanlar günlük adli olaylar kategorisine indirgemiş. İlk haftalarda bir mahallede veya ilçede iki üç günlük sokağa çıkma yasağı uygulandığı zaman tüm ülke nefesini tutup oraya odaklanıyordu. Ama şimdi Kürdistan`ın birçok yerinde günler, haftalar süren sokağa çıkma yasaklarına, mağdur ve perişan olan yüz binlere, öldürülen kadın ve çocuklara rağmen ciddi bir tepki yok. Bu olup bitenlerde sorumluluk sahibi olan hükümet bile eski ilgi ve duyarlılığı göstermiyor.” dedi.
“Olup bitenler barış süreci denilen karanlık sürecin meyvesidir”
Bölgede yaşanan olaylardan hükümetin de bir dereceye kadar sorumlu olduğunu söyleyen Aydın, “Çünkü bugün olup bitenler barış süreci denilen karanlık sürecin meyvesidir. Hükümet sağduyulu insanların, bölgedeki İslami camiaların, Kürdistan`ın etkili ve güçlü oluşumlarından olan HÜDA PAR`ın tüm uyarı ve tavsiyelerine rağmen barış süreci adına bölgeyi PKK`ye teslim etti. PKK`de bundan azami derecede faydalandı. 3 yıl boyunca Kürdistan`ın şehirlerinde ellerini kollarını sallayarak örgütlendi. Kürdistan`ın yollarına, caddelerine, sokaklarına, camilerin ve tarihi mekânların altına patlayıcı yerleştirdi. Bomba ve mayın yerleştirdi. Binlerce evi silah deposu haline getirdi. Güvenlik güçlerinin gözleri önünde binlerce genci pikniğe götürür gibi dağa götürdü.” diye konuştu.
“PKK, halkı da savaşın içine çekmek istiyor”
Hükümetin tüm bu olup bitenleri gördüğü halde sesini çıkarmadığını vurgulayan Aydın, devamında şöyle dedi: “Hükümet, uyarı ve çağrılara kulaklarını tıkadı. Büyük bir zayıflamaya doğru giden, şehirlerde bitme noktasına gelen PKK, barış süreciyle tekrar güçlendi ve ilk fırsatta da barış sürecine tekmeyi attı. O yüzden bugün Kürdistan yangın yerine dönmüş durumda. Mazlum ve mağdur halkımızın ne can güvenliği kaldı ne de mal güvenliği. Şehirlerimiz harabeye döndü. Azgınlaştıkça azgınlaşan PKK, çatışmaları sivil halkın içine taşımakla yetinmeyerek, tüm halkı da savaşın içine çekmek istiyor. Mesela Derik`te her evden bir militan istiyor. Bu uygulamasını diğer yerlere de yaygınlaştırmak niyetindedir.”
“Bin yıllık tarihimizi yok ediyorlar”
Yaşanan olaylardan dolayı mabetlerin zarar görmesine de değinen Aydın, “Müslüman Kürt halkının onur ve izzetinin sembolü olan camilerimiz, mabetlerimiz, Kürdistan`ın medeniyet havzası olduğunun delilleri olan tarihi yapılarımız tahrip ediliyor. Artık camilerimizi yakıyorlar, mabetlerimizi ateşe veriyorlar, kutsallarımızı hiçe sayıp onurumuzla oynuyorlar. Bin yıllık tarihimizi yok ediyorlar. Bu kahredici bir durumdur. İnsanın, ‘yer altı yer üstünden hayırlıdır` diyesi geliyor. Gencecik kızlarımızın, kadınlarımızın yaşadığı evler yabancı militanların karargâhı haline geldi. Ne mahremiyet kaldı, ne namus ne de onur. Namus ve iffetiyle meşhur, dini ve dindarlığıyla onur duyan, her zaman başı dik olan Kürt halkına ne oldu? Nedir bu yıkım, bu zillet, bu perişanlık? Camilerimiz yakılıp yıkılırken, mabetlerimiz ateşe verilirken, sokaklara dökülüp protesto gösterileri yapmaktan bile aciz bir duruma düşürdüler bizi.” diyerek, olup bitenlere karşı sessiz kalınmasına tepki gösterdi.
“Türklerin sahip olduğu tüm haklar, hemen Kürtlere de verilmeli”
Halk desteğini arkasına alan hükümetin bu tarihi fırsatı kaçırmaması gerektiğini sözlerine ekleyen Aydın, hükümete çağrıda bulunarak, “Hükümet, başta Kürdistan ve Suriye meselesi olmak üzere, tüm meseleleri bağımsız ve Müslümanca politikalarla çözmeye çalışmalı. Kürt meselesinin sistemden kaynaklandığını kabul edip Kürt halkını bu ülkenin ikinci asli kurucu unsuru bilmeli ve ona göre davranmalı. Türklerin sahip olduğu tüm haklar hemen Kürtlere de verilmeli. Kürt dili ve edebiyatının önü açılmalı. Kürtçe ülkenin ikinci resmi dili olmalı. Kürdistan şehirleri en az batı şehirleri kadar mamur edilmeli, bu şehirlerde bizzat devletin eliyle yatırım yapılmalı. Türk milliyetçiliğini çağrıştıran sembol ve metinler yasaklanmalı.” diyerek bunların yapılması halinde PKK`nin zayıflatılacağını söyledi.
Suriye meselesine de değinen Aydın, “Yanlış ve Batıcı, Amerikancı, NATO`cu politikalar bizi tüm komşularımızla savaş hali durumuna getirdi. Sıfır sorundan savaş haline geldik. Ama her şey bitmiş değil. Türkiye büyük ülkedir. Hükümet ferasetli hareket ederse ülkemizin Suriye`ye dönmesine engel olabileceği gibi Suriye halkının kurtuluşuna da katkıda bulunabilir.” şeklinde konuştu.
“Türkiye ve İran ümmet için vahdet gerçekleştirmeli”
Suriye sorununun çözümünün İran ve Türkiye`nin işbirliğinden geçtiğine dikkat çeken Aydın, son olarak şunları kaydetti: “Müslüman`dan başka Müslüman`a dost yok. İran ve Türkiye aralarındaki bu anlamsız ve ümmeti büyük bir kaosa sürükleyen sürtüşmeden vazgeçmeli, yeterince acı çeken ümmetin kurtuluşu için işbirliği yapmalı. Batıya, Amerika`ya, NATO`ya veya Rusya`ya güvenmek, idam mahkûmunun cellâdına güvenmesi gibidir. Onlar bizim düşmanlarımız, ümmetin düşmanlarıdır. Amerika da, Rusya da ümmetin düşmanıdır. Başka çözüm yok. Tek çözüm İran ve Türkiye`nin barışıp ortak hareket etmesidir. Sağduyulu, akli selim, ümmetin hayrını düşünen aydın, âlim ve siyasiler, iki taraftan birini tutup öbürüne küfretmek, tekfir etmek, mezhep bağnazlığını alevlendirmek yerine, her iki ülkeyi de sağduyu ve vahdete çağırmalı. Yoksa ümmet birbirini boğazlarken Amerika ve Rusya zevkten kadeh tokuşturacak.” (M. Fatih Akgül - İLKHA)