Babamıza veda: Allah yolunda şehit olmaya giderken

1. Bölüm

Ali Ahmed Mebrur - Bangladeş

21 Kasım, akşam saat 8. Ailemin diğer fertleri bizim Uttara`daki ikametgahımızdayken ben Dakka`da Purana Paltan`da avukatımızın odasındaydım. O sırada evden, babamı son kez görmemiz istendiğine dair telefon geldi.  Yardımcı gardiyan Şirin, büyük abimi aramış ve ailemle en yakın akrabalarımızın akşam 9`dan önce hapishaneye gelmelerini istemiş. Aileme zaten hapishaneye yakın bir yerde olduğumu, kısa sürede hapishaneye ulaşabileceğimi söyledim. Aile fertlerinin de hemen yola koyulması gerekiyordu. Partimizin liderlerini bilgilendirdim ve babam için onlardan son bir mesaj almaya çalıştım. Aynı zamanda avukatlarımızı da bilgilendirdim. Sonra abdest alıp hapishaneye doğru yola çıktım.

O gün aile mensupları ve akrabalardan 25 kişi veda için hapishaneye gittik. Oraya akşam 11`de ulaştık. Güvenlik ve kontrolle ilgili işlemlerin ardından sonunda 11:20`de hükümlü hücresine geldik. Babam en sağda 8 numaralı odada. Ondan önce de Şehid Abdulkadir Molla ve Şehid Muhammed Kamaruzzaman, o odada kalmıştı. Babama son birkaç aydaki ziyaretlerimiz bu odada gerçekleşmişti.

Hücreye ilk olarak babamın torunlarından biriyle annem ve kız kardeşim geldi. Sonra ben ailenin geri kalanını alıp geldim. Aile mensuplarından bu kadar kişi son kez onu ziyarete gelirken babamın bizi hevesle bekleyeceğini düşünmüştüm. Ama biz onu ne odasında ne de odasının holünde bulduk. Bir süre sonra onu odada uyur halde gördük. O, her zamanki pozisyonda, sağ yanı üzerine, kafası da sağ elinin avucunun içinde derin bir uykudaydı. Battaniye yoktu, küçük odasında yerde seccadesinin üzerinde uyuyordu. Yastık da yoktu. Birkaç kez ona seslendik ama bir süre bize cevap vermedi. Çok derin bir uykuda olmalıydı. Birkaç kere daha seslenince biraz şaşırmış halde uyandı. Bizi tanıyınca, “Geldiniz demek! Niçin gece bu kadar geç vakitte? Cezaevi yönetimi tarafından mı çağrıldınız. Bu son görüşmemiz mi?” diye sordu. Sonra oturdu ve konuşmaya devam etti: “Cezaevi yönetimi bana hiçbir şey söylemedi. Tevekkeltü alallah!” Bir süre daha oturdu. Düşüncelerini gözden geçiriyor ve içinden Allah`a dua ediyor görünüyordu.

Biz de ona, “Evet baba, biz kısa bir süre sonra şehit olacak şerefli ve muhterem babamızı ziyarete geldik. Biz bizim gurur kaynağımıza geldik” diye karşılık verdik. Kız kardeşim de “Biz büyük ve itibarlı babamıza geldik. Bizi son kez seni ziyaret etmeye çağırdılar” dedi. O (Şehit Mücahid) bir süre oturmaya devam etti ve sessizce bizi dinledi. Annem, ona bize doğru yaklaşmasını söyledi. O da “Peki. Elhamdülillah” diye karşılık verdi.

Bir süre sonra ayağa kalktı. Turkuaz bir tişört ve beyaz çizgili pijama giyiyordu. Terliklerini aradı, giydikten sonra da bize doğru geldi. O, “Kaçınız geldi? Durun hepinizi göreyim” dedi. O sırada oda oldukça loştu, çelik kapının üzerinde de tel kafes vardı. Bu yüzden odanın içinde nelerin olduğunu net bir şekilde göremiyorduk. Büyük abim, cezaevi yönetiminden izin alarak tel kafesi açtı. Bunu yapmasına müsaade ettiler zira kilitli başka bir demir kapı daha vardı. Önce aile ferleri ona (Şehit Mücahid) selam verdiler, sonra da akrabalar. Büyük abim herkesi tanıtıyordu ama babam, “Bekle, bırakın ben de göreyim” dedi. Bu yüzden hepimiz kendimizi tanıttık, babam da penceredeki parmaklıkların arasından elimizi sıkmaya başladı. Her ferde şahsi bir şeyler sordu. Herkes eline dokundu, bazıları da parmaklıkların arasından ellerini öptü. Sonunda o, “Tokalaşmadığım kimse kaldı mı?” diye sordu.

Sonra ben kısa bir konuşma yapmaya başladım. “Sevgili babamız. Sen şehit olma yolundasın. Bununla hem kendini hem de ailemizi onurlandıracaksın. Bu dünyada bizi onurlandırdın, öteki dünyada da bizi onurlandıracaksın. Bu yüzden lütfen hiç endişe etme. Senin baban, bizim dedemiz sana Allah yolunu sen daha küçücük bir delikanlıyken gösterdi. Sana ilahi dava baban tarafından bahşedildi. Böyle bir şahsın bu gece mükemmel bir sona kavuşacağına inanıyorum. Tüm öğrencilik hayatını, gençliğini, orta yaşını , her şeyini İslam davası için harcadıktan sonra şimdi sen Allah`ın dinini yaymaya çalışırken öleceksin. Baban, senin şehadetinle en mutlu kişi olacak. Çünkü sen bu dünyadan, babanın dilediği gibi tüm ömrünü Allah yolunda harcadıktan sonra ayrılıyorsun” dedim.

Babam da “Elhamdülillah” diyerek karşılık verdi. Sonra o, “Cezaevi yönetiminin bu gece idam edileceğim konusunda bana bilgi vermediğini şimdiye kadar siz de bilmiyordunuz. Ne adaletsizlik!  “ dedi. İşte bu noktada iyice hissi bir ortam oluştu ama babam “Gözyaşına gerek yok. Birkaç kelam etmeme müsaade edin” diyerek bizi sakinleştirdi.

O, halka hitaben konuşma yaparkenki gibi kafasını kaldırıp o alışılmış cesur ve derin sesiyle, “Nahmaduhu ve nusalli ela resulihil kerim. Elhamdulillahi rabbil alemin. Esselatu vessalamu ela seyyidil mürselin ve ela ehlihi ve sehbihi ecmein. Emma be`d. Tüm hamd ü sena Allah`adır. Bu görüşmeyi ayarladığı için cezaevi yönetimini takdir ettim. Dürüst olmak gerekirse cezaevi yönetimi güçsüzdür. Tüm hapis hayatım boyunca yapabilecekleri azami saygıyı gösterdiler. Bana çok iyi davrandılar. Devlet başkanına yazılı başvuru yapmak için sürekli bana yalvardılar ve başvuru yapmamam halinde rahatsız olacaklarını ifade ettiler. Bir noktada benden ne istiyorsam yazmamı istediler. Bu yüzden, böyle yapmamın ne sonuç vereceğinin tamamen farkında olsam da sırf onların hatırına bir yazı yazdım” dedi.

Ben ona, “Mektupta tam olarak ne yazdın baba?” diye sordum.

O da cevaben şunları söyledi: “Devlet başkanına Enformasyon ve İletişim Teknolojisi Kanunu`nun gayrimeşru ve anayasa aykırı olmasının yanı sıra yargılanmam sırasınca bana kendimi savunmam için çok az fırsat verildiğini yazdım. Ceza Usul Kanunu ve Delil Kanunu da benim davam için uygulanabilir değildi. Benim anayasal haklarım da askıya alındı.

Mahkeme bana idam cezasını bizzat 6. suçlamadan vermedi. Onlar 1 ve 6 nolu suçlamaları birleştirdiler ve bu müşterek suçlamadan idama mahkum ettiler. Temyiz mahkemesi beni 1 nolu suçlamadan beraat ettirdi ama 6 nolu suçlamadan verilen idam cezasını onayladı. Ama mahkeme bana idam cezasını münferiden bu suçlamadan vermedi.

Savcı, iddiasını ispatlamak için sadece bir şahit gösterdi. O şahit de asla benim aydınları öldürdüğümü doğrulamadı. Hiçbir aydın ailesi mensubu da benim aydınları öldürdüğümü iddia etmedi. Davamda karar açıklanırken hiçbir aydın ailesi mensubu babalarının ölümü konusunda adaletin yerini bulduğunu söylemedi. Savcı, benim subaylarla görüşmeler yapmış olduğumu iddia etti. Ama şahit, benim bu görüşmeleri ne zaman ve nerede yaptığımı söyleyemedi. Şahit, beni Mevlana Nizami ve Profesör Gulam Azam`la birlikte gördüğünü söyledi. Lakin o bizi tanımıyordu, isimlerimizi daha sonra işitmişti. Aynı suçlama Profesör Gulam Azam`a yöneltilmedi, Mevlana Nizami ise bu suçlamadan müebbet hapse çarptırıldı. Sadece ben idama mahkum edildim! Hükümetin hakkımda idam kararı verilmesini kararlaştırdıktan sonra bana karşı yargı süreci başlattığından eminim. Tüm bu yargılamalar bir maskaralıktı.

Hükümet, aşağılamak ve beni aileme, partime ve vatandaşlarıma bir korkak olarak göstermek için gün boyu bana karşı bu sahte af dilekçesi oyununu oynadı. Bu zalim ve baskıcı hükümetten herhangi bir af dileme söz konusu değildir. [Burada sesinde öfke vardı]. Ben tamamen masumum, masumum, masumum. Bugün bizi haksız olarak öldürecekler.”

[Hükümet Şehit Ali İhsan Mücahid`i suçu kabul ederek devlet başkanından af dilemeye ikna etmeye çalıştı. Ama o bunu reddetti. Hükümetin daha önce de partideki diğer 2 şehide yönelik aynı çabası akim kalmış, bunun sonucunda bunlar idam edilmişti.  Bu infazların hükümetin işine yaramadığını ve liderleri öldürüldükten, üyeleri de emsali görülmedik baskı ve işkencelere maruz kaldıktan  sonra bile Bangladeş Cemaat-i İslami`yi ortadan kaldırmaya yetmediğini anlayan hükümet, Şehid Mücahid`in başkandan af dilediğini iddia ederek yine aynı oyunu sahneledi. Hükümet bu şekilde onu, partisini ve milleti aşağılamak istedi. Ama kısa sürede gerçek ortaya çıktı. Şehit Mücahid, kararlı davrandı ve hayatının son anına kadar masumiyetini muhafaza etti. Aynen şehit arkadaşlarının daha önce yaptıkları gibi…]

[Bangladeş Cemaat-i İslami`nin genel sekreteri Şehit Ali İhsan Muhammed Mücahid, Bangladeş`teki zalim rejim tarafından 21 Kasım  2015`te gece saat 12:55`te idam edildi. Bu makale, onun Dakka Merkez Hapishanesi`nde ailesi ve akrabalarıyla yaptığı son görüşmeyle ilgilidir ve aile mensupları tarafından kaleme alınmış, en küçük oğlu Ali Ahmed Mebrur tarafından düzenlenmiştir. Ali İhsan Muhammed Mücahid bu görüşmeden 20 dakika sonra şehit edildi.]

Dünya Bülteni 
kaynak: worldbulltein.com