Genç bir adam, zamanın büyük Allah(cc) dostlarından İbrahim İbn-i Ethem’in yanına gitti. Boynunu bükerek utangaç, kederli bir sesle şöyle dedi:

— Ey Allah(cc)’ın veli kulu, öyle bir derdim var ki bir türlü çare bulamıyorum! Ne yapacağımı şaşırdım! Allah(cc) rızası için bana yardım et!
 
İbrahim İbn-i Ethem beyaz sakallarla kaplı nurlu yüzünü yavaşça adama çevirdi.
 
—Seni böyle perişan eden derdini öğrenebilir miyim? diye sordu.
 
Genç adam utanç içinde önüne bakarak:
 
—Nefsim beni sürekli günaha teşvik ediyor, kötü şeyleri bana tatlı gösteriyor! dedi. Nefsimin şeytani arzularına karşı koyamıyorum. Şeytanın kötü fısıltılarına nasıl dur diyebilirim?

İbrahim İbn-i Ethem acıyarak genç adama baktı. Biraz düşündü. Sonra yavaş, ikna edici bir sesle konuştu.
 
—Sana beş şey söyleyeceğim, dedi. Beş şart… Eğer bunları yerine getirirsen istediğin günahı işleyebilirsin!
 
Genç adam pür-dikkat bu büyük veliyi dinlemeye hazırlandı. İbrahim İbn-i Ethem sözlerini sürdürdü.
 
—İlk şartım şu; günah işlemek, kötülük yapmak istediğin vakit Allah(cc)’ın seni göremeyeceği bir yere git!
 
Genç adam mahcup bir edayla gülümsedi.
 
—Allah(cc) ilmiyle her yerdedir. Her şeyi görür ve gözetir. Hatta bize şahdamarımızdan bile daha yakındır. Allah(cc)’ın beni göremeyeceği bir yer yok ki!
 
—İkinci şartım; günah işlemek istiyorsan Allah(cc)’ın mülkünden çık! Allah(cc)’ın yaratmadığı bir toprak parçası bul, orda günahını işle…
 
Genç adam irkilerek:
 
—Hâşâ! diye itiraz etti. Allah(cc)’ın yaratmadığı bir toprak parçası mı var? Bütün varlık âlemi Allah(cc)’ın eseridir. Canlı ve cansız her şeyi O yaratmıştır.
 
İbrahim İbn-i Ethem sükûnetini bozmadan şartlarını sürdürdü:
 
—İçinde günah arzusu uyandığı zaman Allah(cc)’ın nimetlerinden faydalanmayı bırak! Allah(cc)’ın nimetlerinden yararlanmamak şartıyla istediğin çirkinliği işleyebilirsin.
 
Genç adam yine itiraz etti:
 
—Allah(cc)’ın nimetlerinden faydalanmasam yaşayamam ki! Yediğim, giyindiğim, içtiğim her şey Allah(cc)’ın nimeti.
 
—Dördüncü şartım; Ölüm meleği Azrail Aleyhisselam canını almaya geldiği zaman ondan biraz mühlet iste. Ruhunu almayı biraz geciktirsin. Böylece işlediğin günahlardan ötürü tövbe etme imkânın olur.
 
Genç adam ümitsizce başını salladı. Hüzün dolu bakışlarını etrafında gezdirdi. Dudaklarından gayri ihtiyari:
 
—Ahh, haykırışı döküldü. Ölüm anını geciktirmek mümkün mü? Azrail gelip kapıya dayanınca ne bir adım geri gidebilirsin ne de bir adım ileri…
 
İbrahim İbn-i Ethem:
 
—Gelelim son şarta, diye gülümsedi. Günahlarından, kötü ve çirkin amellerinden ötürü azap melekleri seni cehenneme atmaya kalkıştıklarında onlardan kaç, seni bulamayacakları bir yere saklan.
 
Genç adam ağlamaklı bir tavırla:
 
—Bu mümkün mü?! diye fısıldadı. Mümkün mü… Nereye kaçacağım? Allah(cc) mutlak iradesiyle her şeye hâkimken nereye kaçabilirim ki?
 
İbrahim İbn-i Ethem derin bir soluk aldı. Şefkatle genç adamın omuzlarından tutarak:
 
—Sen; hem Allah(cc)’ın mülkünde yaşayacağım, hem O’nun nimetlerinden faydalanacağım, hem de O’nun gözleri önünde günah işleyeceğim diyorsun! dedi. Ayrıca ölüm anı gelip çatınca tövbe imkânı bulamayacağını ve kötü amellerinden ötürü cehenneme atılmaya mani olamayacağını da kabul ediyorsun. Bütün bunlara rağmen nefsinin arzularına boyun eğiyor ve günahta ısrar ediyorsan sana söyleyeceğim hiçbir şey yok!
 
 
Genç adam, İbrahim İbn-i Ethem’in haklı sitemleri karşısında derin bir sessizliğe gömüldü. Sarsılmış ve utanmıştı. Büyük velinin hatırlattığı hakikatler kalp ve aklının önündeki cehalet perdesini yırtmış, onu gafletten uyandırmıştı.
 
Genç adam büyük Allah(cc) dostunun yanından ayrılırken mutlu ve huzurluydu. Zihni aydınlanmış, ruhu imanla dolmuştu. Şeytanın fısıltılarına aldanmayacak, nefsinin kötü arzularına aldırmayacaktı artık. O, ölüm anı gelip çatınca ak bir alınla
Rabbinin huzuruna çıkmaya kararlıydı…


Sadullah AYDIN / İnzar Dergisi / Aralık 2011