"Sadece başları sıkıştığında bizi hatırlamaları üzüyor tabii."
Başbakanlık'tan bir yetkili mülteci kriziyle baş edebilmek için Türkiye`nin yardımına ağır bir biçimde ihtiyaç duyan Avrupa`nın tavrı karşısında Ankara`nın hissiyatını böyle tanımladı.
Yalnızca bu sene, mülteci kriziyle ilgili yedi ayrı zirve düzenleyen ama işin içinden çıkamayan AB sorunu Türkiye`nin yardımı olmadan çözemeyeceğini anladı. Zira, yalnızca bu yıl içinde çoğunluğu Türkiye üzerinden 700 binden fazla sığınmacı AB ülkelerine girdi. AB, 2017 sonuna kadar yaklaşık 3 milyonun sığınmacının daha geleceğini tahmin ediyor. Bu, Avrupa`nın İkinci Dünya Savaşından sonra karşı karşıya kaldığı en büyük mülteci krizi.
Sığınmacı akını Avrupalı liderler için önemli bir iç siyasi sorun hâline de geldi. Sığınmacılara kaynak ayırmak için kamuoylarını ikna etmede zorluk yaşıyorlar. Mülteci politikaları nedeniyle ağır eleştiri altındalar. Üstelik, Paris saldırılarından sonra Avrupa`da sığınmacı karşıtlarının sesleri daha yüksek çıkmaya başladı.
Oysa Türkiye tek başına 2 milyondan fazla sığınmacıya ev sahipliği yapıyor. Bugüne kadar yaklaşık 7 milyar Euro harcadı. Sığınmacılarla ilgili külfeti karşılarken kendisini de yalnız bırakılmış hissetti.
Zirve`nin gündemi yalnızca mülteci krizi değil
Mülteci krizini ele almak için AB, Başbakan Ahmet Davutoğlu`nu bugün Brüksel`de yapılacak zirveye davet etti.
Zirveye, yalnızca AB yetkilileri değil, üye ülkelerin liderleri de katılacak.
AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, Davutoğlu`na gönderdiği davetiye mektubunda toplantının ilişkilerin geliştirilmesi için önemli bir adım olacağının ve göç krizinin idaresine katkıda bulunacağının” altını çizdi.
Başbakanlıktan aynı kaynak da Türkiye`nin zirveden beklentisini, “Bizim için zirve yalnızca mülteci krizinin insan onuruna yakışır bir biçimde ele alınması için değil, Türkiye-AB ilişkilerini yeniden canlandırmak için bir fırsat penceresi" diye özetledi.
Dolayısıyla zirvede, Türkiye-AB ilişkilerinin her yönüyle masaya gelmesi bekleniyor. Ancak, AB tarafının asıl beklentisi, mülteci kriziyle ortaklaşa baş edebilmek için Ekim ayında ortaya konulan ve ‘külfet paylaşımı ruhu` ilkesine göre hazırlanan ‘Eylem Planı`nın` bir an önce uygulanmaya başlanması.
‘Ahde vefa` ilkesinin AB tarafından bir çok kez çiğnendiğini düşünen Ankara içinse asıl mesele katılım müzakerelerinin canlandırılması ve Türkiye vatandaşları için vizesiz Avrupa sürecinin güçlendirilmesi.
Bu şartlar altında Brüksel`deki zirvenin çetin pazarlıklara sahne olması bekleniyor.
Ankara`nın beklentilerinin başında vize serbestliği var
Ankara sığınmacılarla ve onların Avrupa`ya akınının durdurulması için doğacak yeni mali külfetlerin ortaklaşa üstlenilmesini istiyor. Ancak asıl beklentisi siyasi angajman ve vize serbestliği sürecinde somut ilerleme.
Türkiye ve AB, Suriye mülteci krizi bu boyutlara gelmeden önce 2013 yılında vize serbestliği diyaloğunu başlatmıştı. Bu diyalog Türkiye vatandaşlarına vizesiz Avrupa karşılığı, Avrupa`ya Türkiye üzerinden yasadışı yöntemlerle giden ve iltica talepleri kabul edilmeyen üçüncü ülke vatandaşlarının kendi ülkelerine gönderilmek üzere Türkiye`ye iadesini öngörüyor.
Süreç 2016 yılının sonuna kadar hâlâ vize muafiyeti sağlanmamışsa ya da AB yükümlülüklerini yerine getirmemişse, Türkiye`nin geri kabul anlaşmasını altı ay içinde feshetme hakkı olması üzerine kurulu.
Türkiye vize muafiyetinin 2016`da sağlanacağına dair net, geri dönülemez taahhüt istiyor. Ayrıca 2016`nın Temmuz ayında sürecin tamamlanmasından yana. Oysa Fransa ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi gibi bazı ülkeler, bu konuda ‘acele` edilmemesi gerektiğini düşünüyor.
Avrupa`nın mülteci krizini çözebilmek için bir an önce işlerlik kazandırmak istediği ‘eylem planı` da vize serbestliği diyaloğunun altını çiziyor ve bu süreci daha da ileri taşıma sözü veriyor. Eylem Planında Türkiye`nin Vize Serbestisi Diyalogu kapsamındaki gereklilikleri karşılaması için mali desteği arttırma sözü de var. Ancak, bugüne kadar AB`nin kendisine verdiği sözleri tutmadığını unutmayan Ankara, somut adımlar atılmasını istiyor.
Yeni müzakere başlıkları
Türkiye için AB`nin siyasi angajmana girmeye hazır olduğunu kanıtlanmasının yolu AB`ye katılım müzakerelerinde yeni başlıklar açılması.
AB, Aralık ayında "Ekonomik ve Parasal Politika" başlıklı 17. faslın açılmasına hazır olduğunu duyurdu. Ancak Türkiye “Yargı ve Temel Haklar” başlığıyla “Adalet, Özgürlük ve Güvenlik” başlığının da müzakerelere açılması için somut ve bağlayıcı adım bekliyor. AB ise şimdilik bu başlıklar da çalışmaları hızlandırma sözü vermekle yetinmek istiyor. Türkiye`nin açmaya hazır olduğu diğer üç başlık ise, enerji; eğitim ve kültür; dış güvenlik ve savunma politikaları.
Zirve toplantıları sürekli yapılmalı
Türkiye için AB`nin siyasi angajmana girmeye hazır olduğunu göstermesinin başka bir ölçütü de altı ayda bir yapılan AB zirvelerine davet edilmek.
Geçmişte aday ülke statüsü nedeniyle Türkiye zirvelere katılıyordu ancak bu tip toplantılar uzun süreden beri yapılmıyor. Türkiye için bu zirveler yalnızca ikili ilişkilerinin geliştirilmesi için bir zemin değil aynı zamanda aile fotoğrafına girerek dünyaya verilecek ‘AB yalnızca bir Hristiyan Kulübü değil` mesajı. Türkiye, bu mesajın özellikle Ortadoğu halklarına umut vermesi açısından önemli olduğu fikrinde.
Türkiye`nin başka bir talebi de ‘güvenli ülke` listesine alınması. Bir ülkenin güvenli ülke olarak sınıflandırılmasının anlamı, o ülkede insan haklarına saygı gösterildiği ve siyasi kovuşturma yapılmadığının onaylanması. Güvenli ülke statüsü o ülke vatandaşlarından gelen ama reddedilen iltica başvurucularının geri gönderilmesine olanak sağlıyor. Ayrıca yatırımlar ve turizm açısından da önemli. Türkiye, AB`ye aday ülkeler arasında bu listede yer almayan tek ülke.
Almanya, Türkiye`nin bu listeye alınmasından yana. Avrupa Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker de Avrupa Parlamentosu`nda Türkiye`nin güvenli ülkeler listesine girmesi gerektiğini söylemişti. Ancak, AB içinde Kürt sorunu ve basın özgürlüğünü neden göstererek itirazlar edenler de yok değil.
Mali külfet
Türkiye`nin siyasi angajmandan sonra ikincil beklentisi de, mültecilerle ilgili mali külfetin ortaklaşa paylaşılması.
Türkiye her şeyden önce, bu konuda yeni fonlar açılmasını ve bu fonların aday ülke olmasını nedeniyle kendisine zaten söz verilmiş fonlar dışında olmasını talep ediyor. AB`nin bir an önce uygulamaya koymak istediği ortak eylem planı da bu yanıta ihtiyaç veriyor ama bu fonların kaynağını açıkça belirtmiyor. Zaten AB de Türkiye'de bulunan Suriyeli sığınmacıları desteklemek için ilk etapta 3 milyar Euroluk mali kaynak ayıracağını duyurdu. Bu kaynak, 1 Ocak 2016'dan itibaren kullanılmaya başlayacak. Ortak Eylem Planında bu paranın yalnızca Suriyeli mülteciler için değil, onları misafir eden bölgelerde alt yapı yatırımları için de kullanılabileceği de belirtiliyor.
Bu kaynağın 500 milyonu AB bütçesinden, 2,5 milyarı ise AB üyesi ülkelerin katkılarıyla temin edilecek. En fazla katkıyı 534 milyon Euro ile Almanya yapacak. İngiltere 409 milyon, Fransa 386 milyon İtalya 281 milyon İspanya 192 milyon euroluk destek verecek. Ancak İngiltere dışındaki değer ülkeler bu katkıyı yapacaklarına dair resmi bildirimde henüz bulunmadı.
Başka bir sorun da bu 3 milyar Euro`nun ne kadarlık bir süre için öngörüldüğü. Türkiye her yıl bu fonun aynı miktarda tazelenmesini istiyor, AB ise bu parayla iki yıl idare edilmesinden yana.
Avrupa`nın da beklentileri var
AB de Türkiye`nin somut adımlar atmasını istiyor. Özellikle mültecilerin işgücü piyasasına katılımlarının sağlanması ve sınır kontrollerinin sıkılaştırılması konularında. AB`nin beklentileri arasında bunlarla ilgili bir takvim ortaya çıkarılması da var. Türkiye ise gerekli garantileri almadan kendisini takvime bağlamak istemiyor.
Fazlaya fazla
Türkiye ve AB arasında bu çerçevede yapılan pazarlıklar uzun süreden beri devam ediyor. AB Konseyi Başkanı Donald Tusk Ekim ayında Brüksel`de mülteci krizinin ele alındığı bir toplantıdan sonra Türkiye`nin AB`nin hazırladığı mülteci krizine yanıt verecek ortak eylem planıyla ilgili nihai bir anlaşmaya hazır olup olmadığı sorusuna şu yanıtı vermişti:
”Teklifimizi hazırladık. Türkiye`den sorumlu ve yeterli bir yanıt bekliyoruz. ‘Fazlaya fazla` prensibi söz konusu. Bir başka deyişle ‘Siz bize yardım edin, biz de size.' Bu kadar basit.”
Meselenin ‘bu kadar basit` olup olmadığı Bürüksel toplantısında netlik kazanacak ancak bunun için önce Ankara`nın AB`ye ahde vefasızlığından dolayı duyduğu güvensizliğin aşılması gerekiyor.
Kaynak: Al Jazeera