Türkiye Büyük Millet Meclisi`nde (TBMM) yeni milletvekillerin görevlerine başlamak için okumak zorunda oldukları ve her dönemde farklı tartışmalarla gündeme gelen Yemin konusu ile ilgili konuşan Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sahip Beroje, TBMM`de yapılan yeminin İslami açıdan bir bağlayıcılığının olmadığını söyledi.
Yemin olgusunun yönetim açısından değil de dini açıdan önem arz ettiğini belirten Prof. Dr. Sahip Beroje, “İnsan kasten Allah adına herhangi bir şeye yemin ettiğinde o yeminini yerine getirmediği zaman günahkâr olur. Eğer kasten bu yeminini bozarsa bunun da kefaretini vermesi gerekir. Fakat idare tarzında herhangi bir yemin öngörülmüş mü diye baktığımızda, fıkıh kitaplarımızda devlet görevine atanma ile ilgili herhangi bir yemin öngörülmemiş. Ne Hz. Peygamber`in (sav) pratiğinde ne de İslam halifeleri döneminde; ‘görevlerine sadık kalacakları, ihanet etmeyecekleri, rüşvet yemeyecekleri` yönünde bir yemine tabi tutulmamışlardır. Bu noktada liyakat konusuna dikkat edilmiştir. Özellikle göreve çok talip olan ya da çok isteyenlere görev verilmemesi yönünde Peygamber Efendimiz `in (sav) tavsiyesi vardır. Bunun yerine işe ehil insanların atanması tercih edilmiştir. Talip olan değil. Bu atama yapıldıktan sonra bunun denetlenmesi vardır.” dedi.
“Mecliste okunan metin yemin değil sadece bir taahhüttür”
İslam`da, yönetime gelen insanlara yemin ettirilmesinin gibi bir olgunun olmadığını, bunun günümüz hukukunda yer aldığını aktaran Prof. Beroje, “Burada da herkese standart bir yemin ettiriliyor. Yeminin sonunda ‘bunlara bağlı kalacağıma namusum ve şerefim üzerine ant içerim` şeklinde bitiyor. İslami anlamda bu yemin sayılmıyor. Bu sadece bir taahhüt sayılıyor. Riayet edilmezse ne olur? İslami açıdan yerine getirmesi gereken kefareti de yerine getirmiyor. Çünkü Allah adına ya da kutsallar adına yapılan bir yemin yok ortada. Ancak ahlaki açıdan bakıldığında bu yemine bağlı kalınmaması bir problem doğurur mu diye bakıldığında, haysiyet ve namus da insanlar için bir değer ifade etmektedir. Dolayısıyla bu yemine bağlı kalınmazsa ahlaki açıdan bir sorumluluk yerine getirmemiş olur.” ifadelerini kullandı.
“Kutsallar adına yapılan yemin daha bağlayıcı olur”
Amerika ve kimi Avrupa ülkelerinde İncil`e el basmak suretiyle yemin ettirildiğini hatırlatan Prof. Beroje, Kutsallar üzerine yapılan yeminlerin daha bağlayıcı olabileceğini ifade ederek, “Kanunlar el veriyorsa herkesin kendi kutsalları üzerine yemin etmesi daha bağlayıcı olur. Bir değer ifade eder. Bir Müslüman Allah adına yemin ettiğinde, bağlayıcılığı onun için anlam ifade eder. Buna bağlı kalmadığında İslami açıdan kendini günahkâr hisseder. Kişi bir kutsal üzerine yemin ettiğinde sonradan bu yeminin gereklerini yerine getirmediğinde dini anlamda bir rahatsızlık duyar. Dolayısıyla buna bağlı kalmaya çalışır.” diye konuştu. (Murat Dalgın- İLKHA)