Çözüm sürecinin nasıl yürütüleceği ve isminin 'Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci' olarak değiştirilmesini değerlendiren Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun, asıl üzerinde durulması gereken noktanın bundan sonra atılacak adımlar olduğunu söyledi.
İsimlerin değiştirilebileceğini dile getiren Coşkun, “Ben isimlere takılma taraftarı değilim. Önemli olan içeriğin nasıl düzeltileceği ve şekillendirileceğidir. O nedenle isim değişikliklerinin üzerinde çok fazla durmamak gerekiyor. Asıl üzerinde durulması gereken nokta bundan sonra hangi adımların atılacağıdır. Çözüm sürecinin devamı noktasında tarafların birbirlerinden beklentilerinin neler olduğu, bu beklentilere uygun bir politika belirlenip belirlenmeyeceği, burada sivil toplumun ne gibi rol alacağı üzerinde durmaktır. Yoksa sürecin isimlerinin değiştirilmesinin çok büyük bir manası yok.” dedi.
Süreçlerin içinde yanlışlıkların yapılmasının mukadder olduğunu ifade eden Coşkun, “Bundan önce örneğin Güney Afrilka`ya, İrlanda`ya ve İspanya`ya baktığınızda her zaman süreci yürüten tarafların hatalar yaptığını görürsünüz. Önemli olan bu hatalardan ders çıkarıp bundan sonra bu hataları yapmamaktır. Ben, süreç içerisinde üç önemli hatanın olduğunu düşünüyorum. Bir tanesi zamanlama konusunun açıklığa kavuşturulamaması, ikincisi tarafların ortak hedef belirleyememesi ve üçüncüsü de taraflar arasında verilen sözlerin yerine getirilmesini sağlayacak mekanizmaların oluşturulmamasıdır. Bu konuda eğer süreç yeniden oluşacaksa yeni bir metodolojiye ihtiyacımız vardır. Bu metodoloji üzerinden eksiklerin ve hataların giderilmesi gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Muhatap Kürtlerin tamamı olmalıdır
Süreçte muhataplık konusunda yapılan yanlışlıklara da vurgu yapan Coşkun, “Muhataplık meselesini iki boyutlu düşünmek mümkün. Birincisi silahın devreden çıkartılması için muhatabın PKK ve PKK ile bağlantılı örgütlerin olması son derece normal. Çünkü bu elemanların nasıl dağdan indirileceği, toplumsal hayata nasıl intibak edileceği vb. konuların konuşulması en sağlıklı şekilde PKK ile olacaktır. Ama Kürt meselesinin tamamının çözülmesi konusunda bir muhatap aranıyorsa eğer, burada muhatap Kürtlerin tamamıdır. Kürtlerin tamamının bu anlamda görüşlerine başvurulması gerekir. Çözüm süreçlerinde en çok tavsiye edilen hususlardan bir tanesi de tarafların çeşitlendirilmesidir. Çok farklı kesimlerin sürecin içerisine dâhil olması ve herkesin bu süreci sahiplenecek bir nedeninin meydana getirilmesidir. Bu anlamda devletin hiçbir kesimi hiçbir toplumsal grubu dışlamadan her kesim ile iletişim içerisine girmesi, onların süreç içerisindeki taleplerini, beklentilerini ve endişelerini not etmesi ve buna uygun siyaset belirlemesi bundan sürecin daha sağlıklı temeller üzerine oturtulması bakımından hayati önem taşıyor.” diye konuştu.
Kürtlerin hakları pazarlık konusu yapılmamalıdır
Kürtlerin hak ve özgürlüklerinin süreç içerisinde nasıl değerlendirileceğinin önemli bir konu olduğuna işaret eden Coşkun, “PKK ile elbette ki devlet müzakere etmelidir. Ancak bu müzakereleri yürütürken Kürtlerin analarının ak sütü gibi helal olan hakları bu pazarlıkların bir nesnesi haline getirilmemelidir. Mesela anadilde eğitim bütün Kürtlerin üzerinde mutabık olduğu bir haktır. Bunların herhangi bir şekilde PKK ile müzakerelerin bir konusu haline getirilmesi son derece yanlıştır. Yani PKK ile devlet anlaşmadığı takdirde, devlet Kürtlerin bu haklarını görmezlikten mi gelecektir, bunun kabul edilebilir bir tarafı var mıdır? Elbette hayır. Dolayısıyla Kürtlerin temel haklarını böyle bir sürecin pazarlık nesnesi haline getirilmemelidir.” dedi.
Sürecin tekrar rayına sokulması konusunda hem devlete, hem de PKK`ye önemli görevler düştüğünü belirten Coşkun şu ifadeleri kullandı: “PKK bence son 3 aydır izlemiş olduğu çatışma stratejisini bırakması gerekiyor. Yani şehirlerde hendek kazmalar, öz yönetim ilan etmeler, devrimci halk savaşı ilanlarının Kürtlere veya Kürt siyasetine herhangi bir kazanım getirmediği ortadadır. Bu Kürtlere çok büyük oranda daha büyük acıların geri dönmesine sebebiyet veriyor. O nedenle bundan vazgeçilmesi gerekiyor. Devletin de siyasi kanalları tamamıyla açması lazım. Devlet bugün sürecin tekrar devreye girmesi açısından 2 temel şart öne sürüyor; biri şehir yapılanmasının tasfiye edilmesi, bir diğeri ise PKK`nin silahlı unsurlarının ülke dışına çıkarılması. Bunların yerine getirilmesi için bile devletin PKK ile müzakere sürecine tekrar geçmesi gerekiyor. Bu anlamda farklı aktörlerle konuşabilir. Devletin Abdullah Öcalan ile Kandil`in kendisi ile HDP ile de bunları konuşması gerekiyor.”
Hatırlanacağı üzere Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 14. Muhtarlar toplantısında PKK`ye karşı operasyonların devam edeceğini belirterek, ''Bu işe illa bir isim aranıyorsa, bunun adı artık Milli Birlik ve Kardeşlik Sürecidir" açıklamasında bulunmuştu. (M.Hüseyin Temel - İLKHA)