Hüseyin KAYA / Doğruhaber
Kıbrıs`ta 1974 “Barış Harekâtı” öncesi Rumların saldırılarına karşı oluşturulan milis birliklerine “mücahit” deniyordu. Hatta okul sözlüklerinde “Mücahit” kelimesinin karşılığı olarak “Kıbrıs`ta savaşan Türk milisler” diye açıklama yapılıyordu.
Çatışma her ne kadar etnik temelli de olsa Rumlar, İslâmi simgelere düşmanlıklarını gösteriyordu ve bundan dolayı da İslâm, Kıbrıs`ta bir “Milli kimlik” halini alıyordu.
90`larda Boşnak Müslümanların da yaşadığı bundan farklı değildi.
Bosna ile Kıbrıs arasında ise çok önemli bir fark vardı.
Bosna`da “lider” konumundaki kişi “Bilge kral” olarak tanımlanan ve İslâm kültürüne son derece bağlı, güçlü bir entelektüel kişiliğe sahip olan Aliya İzzetbegoviç iken Kıbrıs`taki isim Rauf Denktaş adında biriydi.
Denktaş, batılı düşünce ve yaşam tarzına bağlı biriydi ve Kıbrıs`ta İslâmi çalışmalara engel olmasıyla biliniyordu. “İslâm Dini`ni İngilizlere ayıp olmasın diye baskı altında tuttuk” şeklindeki açıklaması neleri önemsediğini göstermesi açısından önemliydi.
Evet, Kıbrıs`ta İslâmi eğitime, Kur`an kurslarına izin verilmiyor.
Son olarak da bir avukatın başvurusu üzerine üç camide ezan sesinin susturulması kararı verildi.
Merhum Akif şöyle demişti:
“Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli”
CHP döneminde dine ve dindarlara yönelik baskılara sürekli vurgu yapan Erdoğan`ın Kıbrıs`ta ezanların susturulması meselesinde bir şey söylememesini anlamak ise mümkün değil. Ya da B. Arınç gibi “manidar” mı diyelim?
Kıbrıs eski cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat “Cenaze namazlarını kıldıracak Kıbrıslı bir imam bulamıyoruz” demişti bir dönem ve bu Kıbrıs`ta İslâm`ın sadece söylemde kaldığını göstermesi açısından ibret vericiydi.
Tüm bunların ışığında “Kıbrıs davası” dendiğinde anlatılmak istenenin ne olduğunu bir daha düşünmenizi öneririm.