Günümüz Müslümanlarının, Peygamber Efendimizin güvenilir sıfatını iyi anlamaları gerektiğini ifade eden Molla Salih Kadri Oğul, Hz. Muhammed (sav) hicret ederken dahi kendisini öldürmek isteyen düşmanlarının emanetini korumasını günümüz Müslümanlarının çok iyi anlaması gerektiğini ifade etti.
Yeni hicri yıl münasebetiyle İlke Haber Ajansına (İLKHA) konuşan Molla Salih Kadri Oğul, hicretin kötü şartlardan bir kaçış olmadığını aksine İslam’ın hükümlerini yaşayacak ve yaşatacak yeni şartların ve mekânların arayışı olduğunu belirtti.
Hicretin Müslümanlar açısından bir dönüm noktası olduğuna vurgu yapan Oğul, “Hz. Ömer hicret hep canlı tutulsun, hicret önemini kaybetmesin, Müslümanların hafızasından silinmeyip yer etsin diye hicret olayını bir tarih başlangıcı ve takvim yaptı. Bizler Müslümanlar olarak bu olayı çok önemli görüyoruz. Burada bir takvimden ziyade, peygamberimizin hicretini iyi anlamamız gerekiyor. Aslında hicret ile ilgili şöyle diyebiliriz. Bir hicret öncesi, bir hicret esnası ve bir de hicret sonrasında yaşananlar. Aslında hicreti üç dönem olarak ele almak gerekir. Hicreti bu şekilde ele alırsak doğru bir şekilde anlayabiliriz.” dedi.
Hicret kötü şartlardan bir kaçış değildir
Hz. Muhammed (sav) ile sahabelerinin neden hicret ettiklerinin iyi anlaşılması gerektiğini belirten Oğul, “Mesela neden hicret edildi? Hz. Muhammed (sav) neden yurdunu terk etmek zorunda kaldı. Efendimizle beraber Müslüman olanlar vardı. Bunlar iman etmişlerdi. Neden evini barkını, yerini, yurdunu ve varını yoğunu terk etti? Kimisi çocuklarını terk etmek zorunda kaldı. Hicret kötü şartlardan bir kaçış değildir.” ifadelerini kullandı.
Hz. Muhammed (sav) ile sahabelerinin tüm zorluklara rağmen hicret için Allah (c.c) emrini beklemelerini günümüz Müslümanları olarak iyi algılamamamız gerektiğinin belirten Oğul, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Peygamber Efendimizin dava arkadaşları baskılar işkenceler ile hem psikolojik hem de fiziki işkenceler dayanılmaz noktaya gelince hicret etme izni bekliyorlardı. Ashap bütün bunlara rağmen bakın Peygamber Efendimizden izin bekliyorlar. Yani hiçbir Müslüman o anki mümin gidip de, ‘Ya Rasülullah artık bu baskılar dayanılmayacak noktaya geldi ben dayanamıyorum, imanım için gidiyorum buna da izin mi gerekiyor.’ demiyordu. Dolaysıyla hicret öncesini değerlendirdiğimiz zaman bir imani noktada biz nerdeyiz? Peygamber Efendimiz ve dava arkadaşlarının verdiği o mücadele ve çektikleri o sıkıntılar, o eziyetler, o işkenceler noktasında bizler bunu ne kadar anlıyoruz?”
Hicretin dünyalık her şeyden vazgeçmek olduğunun altını çizen Oğul, “Onunla beraber iman etmiş bir kaç yiğit mümin imanlarını korumak için, İslamiyet’i tebliğ etmek için Mekke’den göç etmek zorunda kaldılar. Mekke’yi terk ederken her şeylerini geride bıraktılar. Kur’an-ı Kerim bize diğer peygamberlerin de hicret etmeye zorlandıklarını anlatıyor. Evet, Allah (c.c) peygamber dahi olsa kulunu imtihan ediyor ve bazen bu imtihan zor olabiliyor.” şeklinde konuştu.
Müslüman olarak çevremize güven telkin etmemiz gerekir
Hz Muhammed (sav)'in hicret ettiği esnada düşmanlarının emanetlerinin kendisinde olduğuna dikkat çeken Oğul, “Mekkeli müşrikler, Peygamberimize en şiddetli şekilde düşmanlık yapıyorlardı. Hicret etmesin diye evini kuşatıyorlar. Bizler hicreti anlamak istiyorsak, Peygamber efendimizi anlamak istiyorsak çevremize güven telkin etmemiz gerekir. Yani öyle davranacaksın ki komşun diyecek ki, ben buna bütün varlığımı teslim edebilirim. Bundan bana zarar gelmez. Borç versem güvenilir, emanet versem güvenilir. Sır versem güvenilirdir. Ancak ne acıdır ki, hem fert bazında hem de toplum bazında neredeyse güven duygusunu kaybedeceğiz. Müslümanlar olarak hicri takvim hicri yılbaşı derken bunu da anlamamız gerekir.” ifadelerini kullandı. (İbrahim Koçyiğit - İLKHA)