Sokağa çıkma yasakları ile artan şiddet olaylarının eğitim üzerindeki etkileri hakkında İlke Haber Ajansı`na (İLKHA) değerlendirmelerde bulunan Hür Dava Partisi`nin (HÜDA PAR) Eğitim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bahattin Temel, çatışmalı ortamın sosyal, ekonomik, sağlık ve eğitim alanlarında sorunlar meydana getireceğini belirterek, çatışma ve sokağa çıkma yasaklarının olduğu bölgelerde eğitimden söz edilemeyeceğini dile getirdi.
HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı M. Bahattin Temel, PKK`nin dayatmaları neticesinde çocukların okullara gidememesinin yanında normal bir yaşama da engel olduğuna vurgu yaptı.
Temel, ‘Öz Yönetim` söylemlerini ucube olarak niteleyerek, “Bunu toplum daha yeni yeni tanımaya çalışıyor. Yani öz yönetimin ne anlamaya geldiğini halkımız tanımaya başlıyor. Öz yönetim dedikleri, tamamen örgüte has bir yönetim anlamına gelen ve örgütün militanlarının dışında kalmayacakları bir ortam kastediliyor. Dolayısıyla tablo bunu gösteriyor, belki hedefleri çok daha farklı anlatılabiliyor, kâğıt üzerinde çok daha yaldızlı olabilir ama, bugün hakikatte gördüğümüz hiçbir varlığın yani insanın yaşamayacağı bir ortam dayatılıyor. Dolayısıyla insanlar, kendilerine göre ‘öz yönetim` ilan edilen bölgelerden akın akın kaçıyor . Bu bir hakikattir. Bunun önünü alamıyorlar. Halk korkudan şiddetten ve baskıdan bezmiş.” dedi.
“Böyle bir ortamda eğitimden bahsedilemez”
PKK`nin halka yönelik dayatmalarını da değerlendiren Temel, “Biz bu dayatmaların yüzyıla yakındır zulüm gören halka reva görülmemesi gerektiğini defalarca belirttik. Bu dayatmalar, bu şiddet farklı ortamlarda olmalıdır. Siz kalkıp bu mazlum halkın içerisine bunu dayatırsanız, bunun anlamı farklıdır. Bu kesinlikle halka düşmanlıktır, kimse halk ve dostluk adına bu dayatmayı yapamaz. Tabi ki böyle bir ortamda hiç kimse eğitimden bahsedemez. Şu anda örgütün etkin olduğu bölgelerde çok sayıda okul kapalı ve çok sayıda okulun öğrencileri başka okullara sevk edilmekte. Maalesef bir eğitimden söz edilemiyor.” ifadelerini kullandı.
Ankara`daki patlamanın ardından bazı kesimlerin greve gitmelerinin, özellikle eğitimde mağduriyetler meydana getirdiğine dikkat çeken Temel, okulların kapısının açık olduğunu, ama öğrencilerin olmadığını belirterek, eğitimde grev ile meydana gelen sorunların düzeltilmesi gerektiği inancında olduklarına dikkat çekti.
“Eğitim sürecinin başından beri öğrenciler okula gidememişse, bu ayıp devlete aittir”
Çatışmaların meydan geldiği bölgelerde okulların kapalı olduğunu dile getiren Temel devamla şu ifadeleri kullandı:
“Eğer devlet, devlet ise ve kendi toplumunun eğitimini bir programa almışsa, bunun takipçisi olmalıdır. Yani bir yerde okullar kapalı ise ve eğitim sürecinden başından beri öğrenciler okula gidememişse bu ayıp devlete aittir. Yani bu mağduriyeti devletin kendisi sonlandırmalıdır. Bunu terör bahanesiyle ya da farklı sebeplerle dile getiriyorsa bile, ben bunu ciddi bulmuyorum. Birinci dereceden onlar sorumludur. Bu sorumluluklarını ifa etmiyorlarsa o zaman açıkça ‘biz bunu yapamıyoruz, önümüzde bir engel var, bu engeli aşamıyoruz` diyecekler ki, halk da bu zafiyeti bilsin. Ama öbür tarafta ‘her şey bizim kontrolümüzde ve biz her şeye hakimiz` deniliyorsa ve diğer tarafta da bu tür zaaflar yaşanıyorsa, bu zaaf onların söylemlerinin doğru olmadığının bir ifadesidir.”
“Çatışma ortamında eğitim gören çocuğun psikolojisi ve eğitimi diğer öğrenciden farklı olacak”
Çatışmaların öğrencilerin eğitimden kopmasına ve sağlıklı bir şekilde eğitim görememesine neden olduğunun altını çizen Temel, “ Mevcut eğitim sisteminde sınava endeksli bir başarı söz konusudur. Bu tür şartlarda eğitim gören çocukların ne psikolojileri, ne de eğitim seviyesi, bu tür sıkıntı ve sorunların olmadığı başka ortamlarda eğitim gören çocuklarla kesinlikle kıyas edilemeyecek boyuttadır. Bu boşluğun beraber getirmiş olduğu sıkıntılar, sonradan öğrencinin dosyasına işleniyor. Artık fırsat eşitliğinden bahsediyoruz. Fırsat eşitliği burada söz konusu olamaz. Bölgeden ve batıdan birer öğrenci sınava girecek, birisi donanımlı, hazır, her türlü imkândan istifade etmiş, diğeri de her şeyden mahrum olarak kendi imkânı ile bir şeyler yapmış bir öğrenci, beraber sınava girecekler. Her iki öğrenci de üniversitelerde önüne gelen üniversite tercihlerini yapacaklar. Tabi ki birisi anadilinde eğitim görmüş, şiddetin olmadığı ve teknik imkânlarla donatılmış okullarda eğitimini tamamlamış, diğeri ise tam tersi durumda eğitim almış. Bu durumda nasıl bir fırsat eşitliğinden bahsedilebilir. Çatışma ortamında eğitim gören çocuğun psikolojisi ve eğitimi diğer öğrenciden farklı olacak.” İfadelerini sözlerine ekledi.
“Ben devletim diyorsanız, bu şiddeti sonlandırın”
Çatışmalı ortamdan eğitimin zarar görmemesi gerektiğine vurgu yapan Temel, “ Eğer hakimiyet sağlayamıyorsan, sağlayamadığın bölge varsa, o bölgedeki eğitimin zarar görmemesi için ‘buradaki eğitim kurumlarımın tamamını kapatıyorum` deyin. Bu ikinci tercih ama, ilk tercih ‘ben devletim` diyorsanız bu şiddeti sonlandırın. Eğer siz gerçekten hakim olduğunuzu söylüyorsanız ve devletseniz, bu şiddeti sonlandırın. Ne şekilde sonlandırıyorsanız sonlandırın. Sonlandırırken de kesinlikle kuru ile yaşın beraber yanacağı şekilde değil. Madem hakimiz diyorsanız, o zaman hakimiyetinizi görelim. Bazı yerlere müdahale olunca, çok sayıda sivilin zarar gördüğü, hatta katledildiğine de şahit olmaktayız. Bunların olmaması lazım ve sürecin sağlıklı bir şekilde tamamlanması lazım. Bana göre her şey şiddet değildir. Şiddetle bir şeyi sağlayamazsınız.” dedi.
“İnsanlar rahat bir şekilde kendi kimlikleri ile kendilerini ifade etmelidirler”
Kürt halkının haklarının bir örgüte bağlanmasını eleştiren Temel, “ 80 yıldan beridir gasp edilen bu mazlum halkın hakları verilmiş olsaydı, belki bunlar yaşanmış olmazdı. Ama 80 yıldan beridir gasp edilen hakların üzerine oturulmuş ve şuanda şiddeti ortaya koyan ve benimseyen bir örgüt ile bu haklar pazarlık ediliyorsa, bu kabul edilemez. Biz diyoruz ki bu haklar, herkesin doğal tabiî haklarıdır, onlara anne sütü gibi helaldir. Bu hakların verilmesi gerekiyor. Bir tarafta bu haklar sonuna kadar veriliyor da diğer tarafta verilmiyorsa, biz bunu kesinlikle bir çelişkili, zulüm olarak görüyoruz ve burada kardeşlikten söz edilemez. Eğer bir yerde anadilde eğitim varsa, öbür tarafta da anadilde eğitim olmalıdır. Bugün Türkçe resmi dil olarak varsa, ikinci resmi dil neden Kürtçe olmasın. Halkın çoğunluğu Türk`tür ve ikinci çoğunluk Kürt`tür, bu göz önünde bulundurularak niye yapılmasın. Bu coğrafyanın büyük bir bölümü Kürdistan iken, niye hala Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesidir? Bunların tamamının sonlandırılması lazım. İnsanlar rahat bir şekilde kendi kimlikleri ile kendilerini ifade etmelidirler. Madem ki yöneticiler etnik ayrımcılığa karşıyız diyorlar, o zaman başta etnik ayrımcılığın tüm unsurlarını ortadan kaldırsınlar. Bu haklar verilirse, bu şiddet ortamı gevşer. Halkın şiddete prim vermemesine neden olur.” İfadelerini kullandı. (M.Hüseyin Temel / Mustafa Kaynak - İLKHA)