Çoğu insanın zihninde genellikle “kırmızı kaplı ve anlaşılmaz veya anlaşılması zor kitaplar!” şekillenir “Risâle-i Nur” denince. Bu önyargıdan dolayı pek çok kez bakma ihtiyacı bile duymamışızdır veya duymuşsak dahi karıştırıp anlamadığımız için bir kenara atıvermişizdir. Doğrusu Risâle-i Nur Külliyatı`na dair bu önyargı ve yorumumuz insaf sınırlarına sığmayan bir durumdur. Zira yorum ve yargı eldeki veri veya veriler tahlil ve analiz edildikten sonra mümkün olur. Bu ister bir kitap, ister bir olay üzerine olsun fark etmez. Dolayısıyla Risâle-i Nur Külliyatı`nın ne olduğunu bilmeden, okuyup anlamaya çalışmadan bir yargıya varmak başlangıçta hataya düşmek demektir. Bununla beraber en büyük eksikliklerimizden biri de İslam kültür külliyatı içerisinde çok büyük değer ve konuma sahip olan bu tür eserleri ve müelliflerini layıkıyla tanıyamayışımız ve değerlerini takdir edemeyişimizdir.
Bu açıdan Risâle-i Nur Külliyatı`na, onu okuma ve anlamanın ehemmiyetine öz de olsa değinmek ve yanı başımızdaki hazinenin farkına varmaya bir nebze de olsun vesile olabilmeyi istedik.
Şüphesiz gerek konuşma dilinde, gerekse de yazı dilinde üslup çok önemlidir. Zira manaya giydirilecek olan elbisenin güzelliği de o manaya yoğunlaşmada cazibedar bir rol oynar ki Risâlelerde de bu cazibeyi görebilmekteyiz. Risâle-i Nur Külliyatı Osmanlıca yazılmış bir eserdir. Külliyatın Osmanlıca oluşu, dili ağırlaştırmakta hatta kimi kitaplarını günümüz Türkçesiyle anlayamayacağımız kadar zorlaştırmaktadır. Bilhassa “Eski Said” döneminde kaleme alınmış olan eserler bu sınıftandır. Çoğu zaman risâleleri okumayışımızın sebebi de bu olmuştur. Ama şu bilinmelidir ki; Osmanlıcada kullanılan pek çok terim ve kelimenin günümüz Türkçesinde de kullanılıyor olması ve bu dili çözmemize yardım edecek olan Osmanlıca lügatlerin varlığı işi büyük oranda kolaylaştırmaktadır. Böylelikle kısa süreli bir uğraş neticesinde lügatlere ihtiyaç duymaksızın Risâleleri okumak ve anlamak mümkün olabilmektedir. Bununla beraber Osmanlıca dili, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin de güzel üslubuyla birleşince esere daha bir çekicilik ve zevk katmakta, akıcı hale getirmektedir.
Anlatımlar çoğu zaman temsili hikâyecikler veya misallerle daha anlaşılır hale getirilmektedir. Okuyucu bu üslup ile konunun içine çekilmekte ve dikkatini yoğunlaştırabilmektedir.
Risâlelerde ayrıca müthiş bir ikna kabiliyeti vardır. Gerek akli ve gerekse de nakli deliller getirilerek ve meselelerin her ihtimali göz önünde bulundurularak yapılan izahlar okuyucuyu tatmin edebilmekte ve zamanla muhakeme kabiliyeti kazandırabilmektedir.
Çoğu zaman da soru-cevap şeklinde bir metod uygulanır ki; Risâlelerin pek çok yerinde buna rastlamamız mümkün. Öyle ki konu tüm açılardan değerlendirilerek daha çok netleştirilmekte ve zihinlerde var olan şüphe ve tereddütler bu cevaplarla izale edilebilmektedir.
Risâle-i Nur`da kelam ilminin hemen hemen tüm meseleleri ele alınıp işlenmiştir. Bilindiği gibi kelam ilmi detayı ve ihtilafı çok olan bir ilim dalıdır. Fakat Risâle-i Nur`da klasik kelam metodu yerine farklı bir üslup takip edilmiş, detay ve tafsilata girilip konular girift hale getirilmeksizin temel meseleler ele alınıp öz bir şekilde izah edilmiştir. Kader Risâlesi gibi risâleler buna güzel misallerdir. Kaza-kader ve kulun iradesi konusu en tartışmalı konulardan biri olduğu halde, Risâlelerde öz ve oldukça tatmin edici izah ve misallerle mesele anlaşılır hale getirilmiştir.…
NOT: Makalenin tümünü aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.
www.inzardergisi.com/Haber/Risale-i-Nuru-Anlamak-1237.html