Bâ`de hamdele û salvele
İnsanlık tarihi dinler tarihidir aynı zamanda, dinler, temel olarak hak ile batıl şeklinde ayrılsalar da batıl inançların neredeyse inananları kadar çeşitlendiği görülür.
Yüce Allah hakikat ehline Hz. Adem`den başlayarak çeşitli vakitleri ve olayları istisnai bir değerle lütfetmiştir. Kurban ibadeti, Cuma vakti, Âşura günü oruç vakti, Hac vakti... bunlardandır.
Sosyalleşmek üzere varlığını sürdüren insanoğlu, bir araya gelebileceği, birlikte eğlenebileceği ya da birlikte mâtemini tutabileceği olayları önemser.
Dünyanın dört bir yanında sayısı binleri bulan (batıl) dini törenler, ayinler ve festivallerin düzenlendiği görülmektedir. Dini törenler ile ayinlerin kendine has bir ağırlıkları olmalarına rağmen özellikle son yarım yüzyıldır bunların da gittikçe birer festival tadında ele alındıkları müşahede edilmektedir.
Festival ve kelime anlamının çağrıştırdığı gibi; birçok topluluğun katılmasıyla yapılan ve birkaç gün süren şenlik, bir sanat dalı ürün veya yeri tanıtmak maksadıyla yapılan gösteri, curcuna, patırtı, gürültü... şeklinde tanımlanmaktadır.
Elbette ki kadim geleneklerden gelen ve bazısı dinen masum sayılabilecek bir karakter taşıyan festivaller de vardır. Ancak ne yazık ki son elli yıldır özellikle küreselleşmenin yerel kültürlere galebe çalmasıyla belli güç ve anlayış odaklarının tertipledikleri “New Age-Yeni Çağ” tarzı festivaller bu kadim geleneklerin ayinlerini-törenlerini ve eğlence kültürlerini yavaş yavaş değiştirmeyi başardı.
Batı dünyasının yaşam felsefesi olan “An`ı yaşa!” söyleminin içini haz ve hız ikilisi ile doldurdukları bilinmektedir. Teknolojide hızı, sınırsızlıkta haz`ı yakalayan bu anlayış, doğal olarak kendi anlayışına uygun yeni eğlence festivalleri icat ederek tüm insanlığa iftiharla (!) sunmaktadır.
(Biz her ne kadar ulaşamazsak da) internette ‘Festivaller` tıklandığında birbirinden ilginç-uçuk-acayip-garip-gülünç-akla ziyan-sınırsız ve sorumsuz binlerce etkinlik ekranlardan kişiyi davet edecektir. Bu festivallerin en belirgin özellikleri şüphesiz İslâm`ın öngördüğü yaşam tarzıyla ve tevhid anlayışıyla çelişmeleridir.
Bu festivallerden birkaçının ismine bakmak bile İslâmî düsturlardan ne denli uzak olduklarını anlamaya yeterlidir.
- Coke`n rock festivali (buna dikkat)
- Dijital hippi festivali (ABD)
- Bira festivali (Antalya)
- Boğa festivali (İspanya)
- Güney Kore çamur festivali (G. Kore)
- Rio Samba festivali (Brezilya)
- Bebeklerin üzerinden atlama festivali (İspanya)
- Domates festivali (İspanya)
- Yanan adam festivali (Mevada ABD)
- Turptan heykel festivali (Meksika)
- Maymunlara ziyafet festivali (Tayland)
- Mezuniyet baloları
- Filmfestivalleri: Oscar (ABD), Cannes (Fransa), Berlin (Almanya), Altın Portakal (Antalya TC)...
Elbette ki festivaller bunlarla sınırlı değil. Daha üretken olanı eğlence denilen bu yozlaşmanın tamamıyla batı kültürünü ve yaşam tarzını her geleneksel eğlenceye yansıtmasıdır. Bir yerde Araba fuarı mı yapılacak ya da karpuz yarışması mı düzenlenecek hemen belli (!) bir zihniyet belli bir mankenlik firmasının telefonunu çevirir.
Etkinliğin günü geldiğinde magazin ve paparazzi medyası hazır, mankenler ile bol alkollü içecekler nazırdır.
En sıradan bir açılışa, bir süpermarketin açılışına dahi aynı hadiseler şekil vermeye başlamıştır.
Ancak daha çok, büyük organizeler “Coke`n Rock Festivalleri” gibi sınırsız eğlence temalı faaliyetler büyük güç odaklarının direkt başlattıkları birer istihmar (eşekleştirme) projesi olduklarından bunların öncesine, sonrasına ve bağlamlarına dikkat elzemdir.
Özellikle gençlerin çeşitli fantezilerine ve hayal güçlerine hitap eden sözde bu eğlence panayırlarını kimlerin tertiplediği çok önemlidir.
Öyle ya; bir yandan “Vahşi Kapitalizm”in gölgesi toplumların üzerine inerken ve para kazanmak için iş dünyası birbirini ezercesine her türlü ahlâki normun dışına taşarak rekabet ederken bunu bonkörlüğü, cömertliği (!) yaparak sözde eğlence panayırları düzenleyen büyük sponsorları tanımak gerekmez mi? Son yıllarda sadece Türkiye`de onlarca festival, onlarca açık hava konseri ve onlarca “Gençlik Şöleni`nin” tertiplenmesi kendiliğinden gelişen birer “Çağdaşlaşma (!)” gerçeği olarak görülemeyecek kadar
“Organize işlere” benziyor.
Bu güç odaklarını tanımak için a) Kuklaya b) Kuklacılara bakılması gerekiyor. Yani a) Yerli sponsorlar. Bunların zihnen Batıya ve kültürüne teslim olmuş, oryantalize zihinler oldukları söylenebilir. b) Yerlileri maddi yönden ve akıl yönünden aşan, onlara projeler çizen “Müslümanlar”.
Her şuurlu Müslümanın görevi başta kendi toplumu olmak üzere tüm insanlığa ve coğrafyalara “Yaşanabilir, mutedil İSLÂM`ı taşımaktır.” Gençliği haz-hız ve şehevi dürtüler girdabına, Batının batıl organizasyonlarına kaptırmamak için alternatif İsâmî eğlenceler, etkinlikler yapılmalı ve tüm İslâmî cemaatlere kapı açık bırakılmalı, davet yapılmalıdır. Bu şekilde hem camialar tanışmış olacak hem de Nebevî yaşam kültürü topluma arz edilmiş olacaktır.
Bu konuda “Peygamber Sevdalılarının” samimi çalışmaları tüm Türkiyeli Müslümanlar için bir yol ışığı olmaya namzet güzellik ve kalitededir.
Faruk Kuzu