Hüzün, keder, gam yoktu bu bayram Müslümanlara... Her ne kadar şehitler ve yusufiler yaksa da içlerini... Zaten onlar giderken diyarlarına, mesajlarını ulaştırmışlardı geride kalanlara. Davayı en güvendiklerine teslim etmişlerdi bile... Müslümanlar koşuşturuyordu bu bayram. Yasin'in emanetini hakkıyla yerine getirebilmek için... O koşuşturanlardan biri de Muhammed'di.
Daha on dört yaşındaydı Muhammed. Akranlarına göre daha ağırbaşlı daha oturaklıydı. Çabuk olgunlaşmıştı. Ailenin tek erkek çocuğu olmak ona ağır bir sorumluluk verdiğinden çabuk olgunlaşmış; şimdiden kardeşlerine sahip çıkmaya başlamıştı. Mütedeyyin bir ailede büyümüştü. Ev hanımı olan annesiyle imam olan babası onu özenle yetiştirmiş, güzel bir terbiye verebilmek için çaba sarf etmişlerdi.

Yine hayal deryasına dalmıştı Muhammed. Bir hafta sonra Kurban Bayramı'ydı . Bu bayram onun için neyi ifade ediyordu? Bugüne kadar bayramlarda ailesiyle beraber akrabaları ziyaret eder, arkadaşlarıyla toplanıp oyun oynardı. Bu şekilde gezip tozmakla geçerdi bayramı. Bir de geçen sene şehit olan Yasin'in bayramını düşündü. Ne de olsa hemen hemen aynı yaştalardı. Düşündü... Yasin kendisi gibi oyun oynamamış, gezip tozmamış; kendisini değil başkalarını düşünmüştü. Yaşından büyük bir fedakârlıkla yoksullara kurban eti dağıtarak geçirmişti. Durdu birden... Kendisini ve Şehit Yasin'i kıyaslıyordu... İkisi de Müslüman`dı ve Allah'ın ikisine de verdiği sorumluluklar aynıydı. Sorguladı kendisini... O zaman neden ben de et dağıtmıyorum, yoksulların yardımına koşmuyorum? dedi kendi kendine... Sonra devam etti "Tamam, ben kararımı verdim bu bayram Şehid Yasin ve arkadaşları gibi yoksullara et dağıtacağım!" Şimdi sıra babası ve annesine bu kararını açıklamaya gelmişti.

Hızlıca çıktı odasından. Annesi, babası ve kardeşleri oturma odasındalardı. Hemen sokuldu babasına. Babası oğlunun bir şeyler söyleyeceğini anladı. Muhammed başladı konuşmaya: "Babacığım, ben bu bayram yoksullara et dağıtmak istiyorum. Şehid Yasin'in yolunu sürdürmek istiyorum. Tabi senin de rızan olursa." Babasının gözleri dolmuştu. Tam da istediği gibi bir çocuk yetiştirmişlerdi. Gurur duyuyordu Muhammed'le. Kendisi de kaç gündür oğluyla bu konuyu konuşacaktı. Ama zorlamak da istemiyordu. Yasin'in emaneti olan etleri içinden gelerek dağıtmasını istiyordu. Oğlu ondan önce davranmıştı. Sevincine diyecek yoktu. Rabbine şükretti içten içe ona böyle bir evlat bahşettiği için. Ağlamamak için bir kere yutkunduktan sonra oğlunun gözlerinin içine bakarak: "Oğlum aslında bu konuyu annenle konuşmuştuk. Ama seni zorlamak istemedik. Senin bu düşüncen beni çok sevindirdi. Ben senden razıyım Allah da senden razı olsun oğlum. Bu kutlu görevi beraber yaparız İnşallah. Bayram sabahı namazdan sonra emaneti devralıp çıkarız yola." dedi. Muhammed çok sevinmişti. Hemen babasının boynuna sarıldı. Şükranlarını fısıldıyordu kulağına: "Çok teşekkür ederim babacığım. Bayram sabahını iple çekeceğim."

İşte o gündü. Bayramdı bugün. Muhammed hızlıca yatağından kalktı. Bayramlıklarını özenle giydi. Ne de olsa Müslüman temiz, düzenli ve tertipli olmalıydı. Babasının elinden tutup birlikte her adımı sevap olan caminin yolunu tuttular. Bayram namazı kılındıktan sonra bayramlaşmaya başlanmıştı. Büyüklerin elleri, küçüklerin ise alınları öpülüyordu. Büyükler de küçüklere şeker vermeyi ihmal etmiyordu. Muhammed 'in cepleri bir anda şekerle dolmuştu. İşte şimdi şeker tadıyla beraber bayramın tadını alıyordu. Eve gidip annesinden ve babasından başlayıp tüm aile fertlerinin bayramını kutladı. Sıra gelmişti kurban etlerini dağıtmaya. Babasıyla beraber yola koyuldu. Et poşetleri hazırlanmıştı. Muhammed ve babası poşetleri alıp yola koyuldular. Yasini bir fedakârlıkla ev ev, kapı kapı dolaşmaya başlamamışlardı. Muhammed çok heyecanlıydı. Çünkü görevinin ne kadar ulvi ve kıymetli olduğunu biliyordu. Poşetleri sahiplerine verirken adeta eli titriyordu. Başını hiç yere eğmiyordu. Dimdik yürüyordu Muhammed. Gözleri ışıl ışıldı. "Geliyoruz, binlerce Yasin olmaya... Katillerine Yasin'in ölmediğini göstermeye... Yolunun yolumuz olduğunu ispatlamaya..." diyerek yürüyordu. Bunları söylerken aklına ilahinin sözleri geldi. Mırıldanmaya başladı:

"Turan Hoca kutlu olsun şehadet
Vuslat vakti bitti size esaret
Andolsun ki dava bize emanet
Başlarımız feda olsun Kuran'a"
Gözleri doldu birden. Bu bayramın “Yasin`i” olmanın verdiği onurla sevinç gözyaşları akıtıyordu...

Hicret Uçan / Osmaniye - Yaş: 16

 

Genç Yazarlar ile HASBİHAL
Osmaniye`den Hicret Uçan bacımız, Yasinlerin başlarını taşlarla ezen, balkonlardan atarak üstünden arabayla geçenler onların hayır faaliyetlerine, İslam davası uğruna çalışmalarına engel olmak istediler. Fakat görüyoruz ki Şehit Yasinler, Riyadlar, Hüseyinler bugün hayattayken olduğundan daha fazla İslam`a hizmet ediyorlar. İslam davasına bir ses, bir soluk oldular. Dava kardeşlerine bir öncü ve yol gösterici oldular. Dava kardeşlerinin azim, şevk ve gayretlerini arttırdılar. Bu kadar iş yapan şehitlerimize nasıl ölüler diyebiliriz ki? Şehitlerimizin hayat verdiği bir aile hayatını bir hikâye tadında çok güzel işlemişsiniz. Öyküleme yeteneğiniz iyi. Yaşantılarınızı paylaştığınız yeni yazılarınızı bekliyoruz.