Bir keresinde bir yayın kuruluşundan Kur`an-ı Kerim meali istemiştim. Sağ olsunlar ücretsiz 50`ye yakın meal gönderdiler. Ben de cezaevinde ihtiyacı olan mahkûmlara bu Kur`anları dağıttım. Komşularımızdan biri adli koğuştu. Birkaç tane Kur`an-ı Kerim`de bu komşulara vermiştim. Bu komşularımızın çoğunu tanımazdık. Uzun süre cezaevinde kaldığımızdan buradaki mahkûmlar ve personel bizi İslâmî kişiliğimiz ile tanırlardı. Bu itibarla komşularımız bize hakkını veremesek te “Hoca” derlerdi. Bu nedenle akıllarına gelen, kafalarına takılan dini ve fıkhi sorularını bize sorarlardı. Bu koğuşta Ramazan adında ilişkilerimizi biraz daha geliştirdiğimiz biri vardı. Ramazan ve koğuşundakilerin namazlarını cemaatle kılacak kadar dini hassasiyetleri vardı. Ramazan bir gün bize bir pusula attı. Pusula da şunlar yazılıydı. “Abi bize yeni bir mahkûm gelmiş. Bu gelen mahkûm namaz kılmak istiyor. Ancak bu şahıs hem sağır, hem de dilsiz. Ona namazı nasıl öğretelim, şaşırdık kaldık, bize yardımcı olur musunuz? Doğrusu bu konuda bizim de pek bir fikrimiz yoktu. Şöyle cevap verdik; bu gibi insanlara dalında, alanında uzman insanlar ders verebilir, yardımcı olabilir. Siz abdest almayı ona taklit yoluyla öğretin. Namazda da size uysun, sizi taklit etsin, yeterlidir. Bu şartlarda başka yapacak bir şey yok. Bu gibi insanlar yapabilecekleri kadar sorumludurlar. Evet, cezaevinde böylesi ilginç tablolarla karşılaşmak da mümkün... Fakat böylesi ortamlarda bile mahkûmlar öğrenmeye, sormaya, okumaya heveslilerdi. Bu nedenle Ramazan okumak için benden kitap istemişti. Yanımda o an hazır kitap yoktu, okumaları için başka mahkûmlara vermiştim. Fakat bizimle aynı davadan yatan ve farklı koğuşta kalan arkadaşlardan “Cemalim” adlı kitabı istemiştim, yanımda sadece bu kitap vardı. Bu kitabı kapıdan gardiyan vesilesi ile vermeye çalıştım. Ama olmadı. Çünkü koğuşlar arası kapı veya mazgaldan bir şey alıp vermek cezaevinde yasaktı. Mecburen biz de ilkel yollara başvurmak durumunda kaldık. Mesela kantinde lokum kutusu içinde lokum satılır. Lokumunu kendimiz yer, kutusunu da komşuya atarız. Tabi ki lokum kutusunu boş atmıyoruz. Komşuya ulaştırmak istediğimiz kitabı bu lokum kutusunun içine bırakıp 7-8 metre duvarın üstünden komşuya fırlatırız, maksat kitap kapağı veya kitabın kendisi zarar görmesin, yıpranmasın.

Bu yöntemle yani Cemalim kitabını lokum kutusunun içine bırakıp duvarın üstünden Ramazan`a attım. Ertesi gün sabah vakti havalandırmada rutin voltalarımı atıyordum. Ramazan yan koğuştan “Gürsel Abi” diye seslendi. “Buyur” dedim. “Abi pusula geliyor” dedi. Maksat pusula kafamıza, gözümüze düşmesin diye bir nevi erken uyarıydı seslenmesi. Ben de “at” dedim, pusulayı attı, aldım. Pusulada Cemalim kitabının onda bıraktığı etkileri yazmıştı. Bir cümle ile paylaşayım. “Abi Akşam 8`de okumaya başladım sabaha kadar hem okuyup, hem ağladım. Allah Cemal abiye rahmet etsin, onu katledenlere da lanet etsin.” deniyordu pusulada.

Doğrusu bir mahkûmun hiç tanımadığı bir mazlumun ardından gözyaşı dökmesi, zalimlere lanet yağdırması beni de ayrıca düşündürmüştü. Bizden sonra insanların arkamızdan bizi nasıl yâd edecekleri, belki akıbetimiz hususunda da bize ipuçları verebilir.

Ramazan`ın bulunduğu koğuş da bizimki gibi dar ve küçüktü. Kaldığı koğuşa yeni mahkûmlar vermişlerdi. Bize pusula yazdı. “Abi yerimiz çok dar oldu, ben tek kişilik hücreye gideceğim haberiniz olsun” dedi. Sonra koğuşundan çıkıp hücreye gitti. Ramazan hücrede sıkılır diye sabır ve sıkıntılar üzerine bir mektup yazdım. Mektubumu aldı ve bir mektup yazıp gönderdi, içerik özetle şöyle idi: “abi Allah senden razı olsun, bir-iki gündür çok sıkılıyordum. Gönderdiğin sabır dolu mektubun bana ilaç gibi geldi. Abi açık cezaevi hakkım dolmuş, sevk yazdım. Yakında giderim, hakkınızı bana helal edin.” Biz de helalleştik. Ramazanın sevki çıktı, açık cezaevine gitti.

İşin ilginç yanı Ramazan`la hiç yüz yüze konuşmuş değildim. Koğuş dışında görsem onu tanımazdım, onunla diyaloğumuz hep pusula ile olmuştu. Açık cezaevine gitmeden sadece birkaç gün önce revire giderken maltada karşılaştım. Selam verdi. Ben kim olduğunu tanımaya çalışırken kendisi “Abi ben Ramazan” dedi ve tokalaştık. Hal hatırdan sonra Ramazan revire gitti, ben de koğuşa döndüm. Ramazan`ı görmüşlüğüm hepsi bu kadardı.

Kıssadan hisse: iyilik, engel tanımaz; yeter ki onu isteyelim.

Gürsel Aldemir