DOĞRUHABER
Devlet denen olgunun ortadan kaybolduğu, İslâm ve insanlık düşmanı çeşitli örgütlerin türeyip katliam ve vahşetlere imza attığı 1990`lı yıllarda, zulüm ve vahşetlere sessiz kalamayan aralarında genç-yaşlı, kadın-erkeklerin olduğu yüzlerce Müslüman alçakça ve vahşi yöntemlerle şehit edilmişti. Bir yandan devlet, terörle mücadele adı altında çeşitli örgütler kurarak bu örgütleri Kürt halkının üstüne saldırtırken, bir yandan da PKK katliam yapıyor, gücünün yetmediği yerlerde ise devletin kurduğu çetelerle işbirliği yaparak halkı bu katliamlarla sindiriyordu. Bu sindirme operasyonlarından en çok etkilenen inançları gereği zorbalığa ve haksızlığa karşı çıkan dindarlardı. İşte her biri bir yiğit, her biri şuur ehli dört şehidin hayatı daha… Molla Halil Aslangiray, Hanifi Poyraz, Fuat Yaşasın ile Halil Katıtaş; zulme ve ihanete sesiz kalmadılar. İhanet çeteleri şehit ettikleri binlerce masum gibi onları da katlettiler. Halkın gönlünde yaşayan bu yiğit İslâm şehitlerinin hayatlarını yakınları ve arkadaşları anlattılar.
İşte hayatlarıyla örnek o İslâm şehitleri:
ŞEHİD MOLLA HALİL ASLANGİRAY
21 Eylül 1992 tarihinde Batman`da PKK örgütü tarafından şehid edilen Molla Halil Aslangiray`ın hayatı ve şehadeti, vefatının üzerinden geçen 21 yılın ardından ilk defa ağabeyi tarafından anlatıldı. Şehadetinin 21. yılında gazetemize konuşan ağabey Lazgin Aslangiray, Şehid Molla Halil`in sahabelerin hayatlarını örnek aldığını ve onlar gibi yaşayıp şehit olduğunu söyledi.
ÇİFTÇİLİK YAPARAK GEÇİMİMİZİ SAĞLIYORDUK
Molla Halil`in 1969`da Batman`ın Kozluk ilçesine bağlı Gümüş Örgü (Tımok) Köyü`nde doğduğunu ifade eden ağabey Lazgin Aslangiray, köyde çiftçilik yaparak geçimlerini sağladıklarını söyledi. 3 Kız 5 erkek toplam 8 kardeş olduklarını ve Şehid Halil`in kardeşlerinin en küçüğü olduğunu belirten ağabey Aslangiray, geçim sıkıntısı yüzünden 1978 yılında Diyarbakır`ın Bismil ilçesindeki bir köye göçmek zorunda kaldıklarını söyledi. Burada Şehid Halil`in ilk defa medresede Arapça ders gördüğünü anlatan ağabey Aslangiray, kardeşinin tahsilini tamamlayamadan tekrar 1979 yılında eski köylerine dönmek zorunda kaldıklarını ifade etti. Köyde çiftçilik yaparak geçimlerini sağladıklarını dile getiren ağabey Aslangiray, kardeşinin bu esnada medresede tekrar 2 sene boyunca Arapça dersi görmeye başladığını ve 2 senenin ardından da 1981 yılında Batman`a yerleştiklerini söyledi.
Batman`a yerleştikten sonra kardeşi Halil`in tekrar medresede Arapça dersi almaya başladığını sözlerine ekleyen ağabey Aslangiray, kardeşinin uzun yıllar boyunca burada Arapça dersi aldığını ve tahsilini tamamladığını belirtti. Tahsilinin ardından kardeşinin askere gittiğini söyleyen Aslangiray, askerliğin ardından ise 19 Mayıs Mahallesi`nde kardeşi Halil`e bir bakkal dükkânı açtıklarını ve şehidin geçimini onunla sağladığını ifade etti.
HEM ÇALIŞIYORDU HEM DE KUR`AN DERSLERİ VERİYORDU
Kardeşini, geçimini sağlamasının ardından hemen evlendirdiklerini dile getiren ağabey Aslangiray, evlendikten 6 ay sonra ise akşam saatlerinde PKK örgütü tarafından şehid edildiğini söyledi. Kardeşi Halil`in hayatı boyunca hiç kimseyi incitmediğini ve kardeşinin çok güzel bir ahlaka sahip olduğunu belirten ağabey Aslangiray, kardeşinin İslâm`a gönül verdiğini ve çocuklara Kur`an dersi verdiğini söyledi.
KOMŞULARI ONDAN ÇOK RAZIYDI
Ağabey Lazgin Aslangiray, “Kardeşim Halil, çok mütevâzi bir kişiliğe sahipti. Ömrü hep okumakla geçti. Çok yumuşak kalpliydi. Bizler çalışıyorduk, o ise Arapça dersi görüyordu. Okumayı çok severdi ve nefsi istekleri hiç yoktu. Sık sık Kur`an okurdu. Ailesine karşı çok iyi, fedakâr, terbiyeli, halim-selim ve çok takva sahibiydi. Komşuları ondan çok razıydı. Mahallenin yaklaşık 30 çocuğuna medresede Kur`an dersi veriyordu” dedi.
İSLÂM DAVASINA DÜŞKÜN BİRİYDİ
Kardeşinin sadece dindar insanlarla gezdiğini ve arkadaş çevresinin iyi kişilerden oluştuğunu vurgulayan Aslangiray, “İslâm davasına çok düşkün biriydi. Sürekli Allah`ın yolunu sürdürmemiz için bizleri uyarırdı. İslâm davası kendisi için çok önemliydi ve her şeyin başında geliyordu. Oturduğu her ortamda sürekli Allah`tan ve O`nun Peygamberinden bahsederdi. Sahabelerin hayatlarını örnek alır ve onlar gibi yaşamaya çalışırdı” ifadelerini kullandı.
ŞEHİD HANİFİ POYRAZ VE FUAT YAŞASIN
Şehit Hanifi 1 Mart 1973 yılında Diyarbakır`ın Silvan ilçesinde dünyaya gelmişti. Daha ortaokuldayken şuurlu mümin kardeşleriyle tanışmış, İslami kitaplar okumaya başlamıştı. İlerleyen yıllarda okuduklarını pratiğe geçiriyor, etrafındakilere de anlatıyordu. Hanifi, hem çok zeki ve hem de sosyal ilişkileri çok iyiydi. Bir yandan okul okuyor, diğer yandan da ağabeylerinin işlettiği iki gıda toptancı dükkânının muhasebeciliğini yapıyordu. Lise ikinci sınıfta iken bir sene okula ara vermişti. Ticaretinin yanında hem İslâmi kitapları okuyor ve hem de tebliğ vazifesinden geri kalmıyordu. İşyerinde, camide, evde velhasıl her yer ve ortamda boş durmuyor büyük bir aşk ve şevkle emri bil maruf ve nehyi anil münker görevini yürütüyordu.
ŞEHİT HANİFİ GÜZEL AHLAKIYLA HERKESİN SEVGİSİNİ KAZANMIŞTI
1992 yılında Silvan esnaflar camisinde Siyeri Nebi dersini vermeye başlamış, ferdi tebliğin yanında artık genel tebliğ çalışmalarında da bulunuyordu. Arkadaşları arasında en çok kitap okuyan Hanifi`ydi. İnce nükteci kişiliği, bilgisi, girişkenliği, çalışkanlığı, takva ve ihlâsı… Bu hasletler Hanifi`de birleşince örnek bir davetçi olarak ön plana çıkmıştı. Okulda ders boyunca dersin mecrasını İslâmi konulara çeviriyor, sınıf içerisinde faydalı bir tartışma ortamı oluşturuyordu. Olgun ve güzel ahlaklı kişiliğiyle kısa bir sürede etrafındakilerin sevgi ve saygısını kazanıyordu. 92-93 eğitim ve öğretim yılının ilk haftasında her teneffüste değişik öğrenci arkadaşlarıyla dolaşıyor, onlara İslâm`ın hayat veren ilmini aktarıyordu. Hiçbir teneffüste boş durmazdı. Ömrünün o son haftası çok bereketli geçti. Bu arada Fuat ile tanışmış kısa bir sürede kaynaşmışlardı. Okula yakın bir evde beraber kalıyorlardı.
ŞEHİT FUAT İSLÂMİ DAVASINDAN BİR ADIM GERİ ATMIYORDU
Fuat, 19.11.1976 yılında Silvan`da, ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Aile olarak soyları Hasan-i Basri`ye dayanır. Bundan dolayı ailece “MALA SEYDA” ismiyle anılmaktadırlar. Fuat, 1989 yılında İslâm davasıyla tanışmış, daha 13-14 yaşlarındayken İslâm kardeşliğinin tadına varmıştı. O gencecik yaşında bol bol kitap okuyor, farz ibadetlerinin yanında nafile namazları da ihmal etmiyordu. Okuldan hemen sonra camiye koşardı. Mümin kardeşleriyle tanıştıktan sonra evde durmaz olmuştu. İçi içine sığmaz, her karşılaştığı ağabey ve Seydalarına aklına takılan soruları soruyordu. O tatlı konuşması, hayâsı, üstün zekâsı, İslâmi konulara olan merakı, ağabeylerine olan derin muhabbet ve saygısı hemen göze çarpmış, ondaki cevheri keşfeden Seydaları da ona daha bir önem vermeye başlamışlardı.
1991-1992 eğitim-öğretim yılında Silvan lisesine kaydını yaptıran Fuat, kardeşlerinin şehadetleri süreciyle daha bir bilenmiş, Allah`u Teâlâ`nın bir gün kendisine de şehadeti nasip etmesi için sürekli dua ediyordu. Artık gece namazları kılıyor, manevi yönden kendini takviye ediyordu. İslâm düşmanlarının, dindarlar üzerinde oluşturmuş olduğu ağır baskı ve tehditten korkan bazı yakınları ona her türlü engeli çıkarmasına rağmen kendisi İslami çabalarından bir adım dahi geri atmadı. Kendisine yönelen şiddete karşılık o da öğrenci evine yerleşti. Henüz anne baba şefkatine ihtiyaç duyacak bir yaşta iken, zor bir tercih yapmaya mecbur bırakılan, İslâm`ın bu yeni fidanı tercihini davadan yana kullanmıştı.
Daha 16 yaşlarında İslâm`ın izzetini ayakta tutma gayretine girip hicreti seçen Fuat, saldırıya uğrayan dava kardeşi Hanifi`yi korurken Hanifi ile birlikte şehadete kavuştu.
Fuat ve Hanifi şehadet şerbetini içtiğinde takvim yaprakları 18 Eylül 1992 Cuma gününü gösteriyordu.
ŞEHİD HALİL KATITAŞ
Aslen Şanlıurfa`nın Suruç ilçesine bağlı Aligör beldesinden olan Şehid Halil Katıtaş, 1968 tarihinde ailesinin pamuk ekmek için gittikleri Mardin civarındaki bir köyde dünyaya gelir. Aile çok fakir olduğu için Şehit Halil zorluklar içerisinde büyür. Şehit Halil, 10 yaşlarında iken Yeşil Kubbe Camii içinde bulunan medresede Şeyh Seyda Mehmet Ali`nin yanında Kur`an okumaya başlar. Orada öğrencilere ders veren Molla Kasım, Şehit Halil`e Hanifi ismini takar. Böylece Şehit Halil, Hanifi adıyla Kur`an eğitimini burada tamamlar.
KARDEŞİ İSMAİL KATITAŞ`IN DİLİNDEN ŞEHİD HALİL
Ceylanpınar`da büyüyen şehidin yaptığı tek iş pamuk yetiştirmekti. Tarlası olmadığı için de hep başkalarının tarlasını icare(kira karşılığı işletmek) ederdi. Ektiği pamuk tarlasında ailece çalışır, geçimini sağlardı. Şehit Halil hiç okul okumamıştı. Ancak okuma yazma öğrenmek için çaba sarf ederek gece okuluna gitmeye başladı. Her gece bir saat okuma yazma öğrenmeye çalışan Şehit Halil sonunda okur-yazar belgesi aldı.
ALLAH`A KULLUK YAPMAMIZI İSTERDİ
Şehit Halil evdeki erkek kardeşlerinin en büyüğü olmasından dolayı askere gitmeden önce evlendirilmişti. Askerliğini bitirdikten sonra Ceylanpınar`a dönen Şehit Halil bir ara çalışmak için İstanbul`a gitmeye karar verdi. İstanbul`da işleri yolunda gitmeyince Şehit Halil, 10 gün sonra Ceylanpınar`a geri döndü. Ceylanpınar`a döndükten sonra 1992`de Ceylanpınar`a bitişik -şu an Bahçelievler olarak bilinen mahallede- bir tarlada onunla beraber tekrar pamuk ekmeye başladık. Şehit Halil her zaman bize tavsiyede bulunur, Allah`a kulluk etmemizi isterdi. İnsanlarla çabuk diyalog kurardı. Bir karıncayı bile incitmek istemezdi.
ŞEHİD DÜŞTÜĞÜNDE SİMASI KAR GİBİ PARLIYORDU
Yine bir Eylül sabahı kılınan sabah namazının ardından pamuk toplamaya gidiyorlar. Tarihler 09.24.1992 Perşembe gününü gösteriyordu. Demek ki takdiri ilahi tamam olmuşsa hiçbir şey buna engel olmazmış. Bitişik tarlada pamuk eken Hacı Ali Çiçek`in yanına giden Şehid Halil kendisine ikram edilen çorbayı içmeden oradan ayrılır. Hacı Ali Çiçek`in yanından ayrılan Şehid Halil bakkala gider. İşte o sırada Şehid Halil, orada bulunan iki şahıs tarafından silahlı saldırıya uğrar. Vücuduna iki kurşun isabet eden Şehit Halil, 24 yaşında düştüğü yerde şehadet şerbetini içerek Rabbine kavuşur. Şehidin şehadet anında tebessüm eden siması kar gibi parlıyordu.
Ardında beş çocuğu yetim kalan şehidin fedakâr eşi umutsuzluğa kapılmadan hayata tutunarak pamuk, fındık, kayısı tarlalarında çalışıp yetim çocuklarını şehidin istediği gibi İslâm terbiyesi üzere büyüttü. Şehid Halil`in şehadetinden sonra kanser hastalığına yenik düşen bir oğlu ise vefat etti.
DAVA ARKADAŞININ DİLİNDEN
Ailesine, akrabalarına ve tüm insanlara karşı çok hürmetkâr bir insandı. İslâm`ı çok seven, cömert, halim, selim küfre karşı ise tahammülsüz bir insandı. Çok fazla bir ilmi olmamasına rağmen İslâm`a çok bağlıydı. Tarlada sulama yaparken gece gündüz Kur`an kasetlerini ve ilahi kasetlerini dinlerdi. Hatta bundan dolayı İslâm düşmanları, onu sürekli tehdit ederlerdi. Yani o dönem İslâm düşmanlarının hiçbir şeye tahammülleri yoktu. Şehit de bu tehditlere rağmen İslami yaşantısından vazgeçmeyerek tehditlere aldırış etmezdi.