Ömer Bey sokakta dalgın, dalgın yürüyordu. Hiç kimseyi duyacak halde değildi. Biraz önce arkadaşlarıyla konuştukları geldi aklına. Sonra “Rabbim kim? Peygamberim kim? , diye kendi kendine sorular sormaya başladı. Bu sorulara cevap bulmuştu aslında. Ama her nedense tam emin olmak ister gibi bir hali vardı. Bir süre sonra daldığı düşüncelerinden sıyrıldı. Eve gelmişti. Evin zilini çaldı. Kapıyı hanımı Zeynep açtı. Zeynep Hanım Ömer Bey`in sakinliğine şaşırdı. Çünkü her zaman eve girerken kızarak girerdi. Ama bugün kızmamıştı. Zeynep Hanım dayanamayarak sordu:
- Bir şey mi oldu Bey? Bugün sakinsin.
Ömer Bey:
- Yok canım ne olacak, diye kestirip attı.
- Yok, yok. Kesin bir şeyler olmuştur, diye onu sıkıştırdı.
Ömer Bey sinirli görünmeye çalışarak:
- Öf, tepemi attırma. Git bana kahvaltılık, bir şeyler hazırla, dedi.
- Tamam, Bey kızma, diye karşılık verdi.
Zeynep Hanım içinden bir “la havle” çekerek mutfağa geçti. Ömer Bey bugün nedense kızmak istemiyordu. Hanımı da bir şeylerin döndüğünü anlamıştı. İçinden:
- Allah`ım sen ona hidayeti nasip et, diye dua etti.
Zeynep Hanım ibadetine düşkün, namazında niyazında bir kadındı. Dilinden salâvatlar, tekbirler, kelime-i tevhitler hiç eksik olmuyordu. 50-55 yaşlarında olmasına rağmen, namaz vakti girince kendisinden beklenmeyen bir çeviklikle yerinden kalkar, abdestini alır, namazını huşu içinde kılardı. Ömer Bey ona kızdığında o kızmaz ama Kur-an`a, peygambere saygısızlık oldu mu hemen karşılık verirdi… Her namazın sonunda dua eder, duasında Ömer Bey`in İslam`la şereflenmesini isterdi…
Zeynep Hanım türlü, türlü düşüncelerle yemeği hazırladı. Tam yerine oturmuştu ki ezan okundu. Yerinden fırladı. Abdestini alıp içeri geçti. Huşu içinde namazını kıldı. Namazını bitirince ellerini semaya açıp dua etti:
“Allah`ım! Bizi kendi yolundan ayırma… Kocam Ömer`i hidayete erdir. Bizi cehennem azabından koru… Âmin” deyip elini yüzüne sürdü. Seccadesini topladı. Diğer odaya geçti. Ömer Bey yemeği yemiş, uzanıp yatmıştı. Sofrayı kaldırdı. Sofrayı zar zor yere indirdi. Başı dönüyordu. Sonra birden kendini tutamayarak yere düştü. Bu gürültüyle Ömer Bey uyandı. Zeynep Hanımın yerde olduğunu gördü. Hemen bir taksi çağırdı. Zeynep Hanımı arabaya bindirdiler. Biraz sonra hastanedeydiler. Hemen onu ameliyata aldılar. Ömer Bey etrafına bakındı. Boş bir koltuğa oturdu. Kısa bir ameliyattan sonra doktor dışarı çıktı.
Ömer Bey merak içinde:
- Ne oldu Doktor Bey? Bir şeyi yok ya? , diye sordu.
- Başınız sağ olsun, maalesef… Doktor da nasıl teselli vereceğini bilmiyordu. Tekrar baş sağlığında bulunup ayrıldı.  Ömer Bey şaşkınlık içinde yerine oturdu…
Aynı gün camiye gitti. Etrafı garip, garip süzdü. İnsanlar kalkıp iniyor, bir şeyler söylüyorlardı. Bu durum Ömer Bey`i şaşırttı. Namaz bitiminde, olanları Hoca`ya anlattı. Cenazeyi camiye getirdiler… Her şeyin bitiminden sonra Ömer Bey`in gerçek yaratanını tanıması gerekiyordu. İmam`ın karşısına oturdu. İmam`a sorular sordu.
- Rabbim Kim? , diye sordu.
İmam:
- Rabbimiz, bizleri yaratan, bizlere hayat veren, eşsiz (eşi benzeri olmayan) , tek ilahtır.
Daha sonra İmam, İhlâs suresini okudu:
- Rahman ve Rahim olan Allah`ın adıyla.
“De ki: O Allah birdir. Allah Samet`tir (Her varlık ona muhtaç, O hiç kimseye muhtaç olmayandır). (O) Baba olmadı ve doğmadı da. Hiçbir şey ona denk ve ya benzer değildir.” Azim olan Allah doğruyu söyledi.
Bu sözlerden sonra Ömer Bey`in içini bir ferahlık kapladı. İmam`la vedalaşarak camiden ayrıldı. Ömer Bey birkaç gündür sessizdi. İslam`la şereflendiği için mi? Yoksa Zeynep Hanımın öldüğü için mi? Belli değildi. Ama en çok İslam ile tanıştığı için çok sevinmişti. İmam`dan namazı öğrenecek ve o da kılacaktı. Rabbini tanıdığı için çok mutluydu. Sonraki ömrünü İslam`a hizmetle geçirdi. İslam`ı öğrendikçe daha çok sevdi ve her şeyiyle kendini İslam`a vakfetti. Bu gayreti Şehadet ile noktalandı. Bulunduğu araba kaza yapmış, acil hastaneye yetiştirmişlerse de, beyin kanaması geçirdiği için vefat etmişti. Şehit olmuşlardı. O ile Hanımı. İsyan ile yaşamaktan kurtulup, Müslüman olarak Rabbine kavuşmuştu Ömer Bey… Rabbim Şehadeti hepimize nasip etsin (Âmin).

Muhammed Kılınç / Mardin(Kızıltepe) - Yaş: 14

Genç Yazarlar ile HASBİHAL


Mardin`den Muhammed Kılınç kardeşimiz, bir insanın hidayete erme sürecini ailedeki sosyal roller üzerinden öyküleyici anlatımla yazmışsınız. Mesajı okuyucunun takdirine bırakmışsınız. Her okuyucu öykünüzden kendi bakış açısıyla farklı dersler çıkarabilir. Sizin yaşınızda bu tür bir yazı/öykü yazmak bir başarıdır. Başarınızın artması için bol bol okumanızı ve yaşantılarınızı, başkalarından edindiğiniz tecrübeleri yazıya dökmenizi tavsiye ediyoruz. Yazılarınızı bizimle paylaşmayı ihmal etmeyin. Öyküleyici anlatım türünde başarılısınız, bu türde yazmaya devam edin. Bu tür örnek yeni yazılarınızı bekliyoruz.