Gecenin karanlığı mı? Yoksa içindeki acımı boğuyordu onu bilemedi. Uyku tutmamıştı yine... Yine gecenin karanlığına kendisini ve gözyaşlarını bırakıvermişti... Sanki herkes nefes alırken o boğuluyor çığlıklar atıyordu. Fakat sesi çıkmıyordu. İçinden dışarı taşan tek şey gözyaşlarıydı. Onu yakan yalnızlığı çaresizliği acizliğiydi. En zoru da hiçbir şey yapamıyor oluşuydu. Yirmi birinci yüzyılda yeryüzünde Müslümanların bir buçuk milyar olduğu bu zamanda yine Müslümanlar eziliyordu. Ekranlara yansıyanların bu zulmün sadece bir zerresi olduğunu biliyor ve yüreği parçalanıyordu. Dünyada bir buçuk milyar Müslüman olmasına rağmen Müslümanların suskunluğu ezikliği kahrediyordu onu. Hani oda bir Hz. Hamza (r.a) kadar cesur sayılmazdı ama en azından farkındaydı. Müslümanların nasıl bir gaflet uykusunda olduklarının. Nasıl âma ve lal kesildiklerinin... Bunları düşünüyor ve kahroluyordu. Elinden gelse kalkıp haykırır çığlıklar atar Müslümanları o derin ve rezil uykudan uyandırırdı.
Sonra müminin duasını düşündü. Dua bir iksir değil miydi? Kendi kendine "Elimden gelen tek şey dua etmek. En azından onu en iyi şekilde yapayım" dedi ve kalkıp abdestini tazeledi. Ellerini semaya kaldırıp başını önüne eğdi. Zaten Müslüman kardeşleri zulüm altında inlerken başı önünden hiç kalkmamalıydı.
Kübra Nur Güçlü / Siverek - Yaş: 17
Genç Yazarlar ile HASBİHAL
Siverek`ten Kübra Nur Güçlü bacımız, yeryüzünün herhangi bir yerinde bir Müslüman zulüm altında inlerken bundan haberdar olan bir Müslüman`ın rahat olması elbette düşünülemez. İletişimin bu kadar hızlı olduğu bir zaman diliminde ise haberdar olmaması düşünülemez. Dolayısıyla her Müslüman sahip olduğu imkân ve yetenekler ölçüsünde kardeşine sahip çıkmak zorundadır, fiili (ameli) ve kavli (sözlü) duada bulunmakla yükümlüdür. Bu dualara elbette el-Mucib olan Allah tarafından icabet edilecektir. Yeter ki bizler Müslümanlar olarak sorumluluklarımızı yerine getirelim, bu konuda tembellik ve gevşeklik göstermeyelim. Yeni yazılarınızı bekliyoruz. Allah`a emanet olun.