Çözüm noktasında gelinen noktayı ve son yaşanan saldırıları İlke Haber Ajansına değerlendiren Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) Genel Başkan Yardımcısı ve Parti sözcüsü Mehmet Yavuz, çözüm süreci, süreçte hükümetin yanlışlıkları, IŞİD ve Kandil`e yönelik düzenlenen operasyonlara dair önemli açıklamalarda bulundu.
Hükümetin süreç boyunca çok önemli yanlışlarının olduğunu ve 80-90 yıl önce bir halkın gasp edilen, insani ve İslami haklarını pazarlık konusu edindiğini belirten Yavuz, Allah`ın bir millet olarak Kürtlere verdiği en doğal hakların örgütün silah bırakmasına endekslendiğini söyledi.
Yavuz, “Hükümet, öncelikle Kürt halkının gasp edilen en temel İslami ve insani haklarını hiçbir pazarlık konusu etmeden iade etmelidir.” ifadelerini kullandı.
Mehmet Yavuz ile yaptığımız röportajın tamamı:
Hükümet ve HDP`nin son günlerde birbirlerini karşılıklı suçlamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yavuz: Son dönemde hükümet yetkilileri ile HDP yetkilileri arasında meydana gelen karşılıklı suçlamaları iki müflis tüccarın eski defterleri karıştırması olarak değerlendiriyoruz.
Her ikisi de meseleyi temel hakların iadesi veya nihai ve kalıcı bir barışın sağlanması şeklinde değil; parti, örgüt ya da devlet çıkarı noktasında değerlendirmişlerdir. Samimiyetten uzak bu yaklaşım maalesef beraberinde bu başarısızlığı ve fiyaskoyu getirmiştir.
‘HDP barajı aşmazsa savaş çıkar` yaklaşımını seçim sonrası itibariyle nasıl değerlendirmek gerekir?
Yavuz: Bu çok absürd bir yaklaşımdı ve HDP'nin barajı aşması için yapılan medya destekli bir algı operasyonuydu. Maalesef toplumun birçok kesiminde de karşılık bulduğunu söyleyebiliriz. Zaman zaman hükümete yakın medya da bunu dillendirdi. Herkes "HDP baraj altında kalırsa kıyamet kopar" derken biz tam tersini söyledik ve ‘aslında HDP güçlenir ve barajı aşarsa kıyamet kopar` dedik. Çünkü HDP ve sırtını dayadığı silahlı örgüt, 30 yıllık pratikleriyle göstermişlerdir ki; zayıf oldukları yerlerde demokrat, güçlü oldukları yerlerde ise despotturlar. Sanırım bir şey söylemeye gerek yok, sonuç ortada.
Seçim sonrası HDP`nin çağrısıyla örgütün silah bırakacağı çok konuşuldu. Sizce bu çağrının olması mümkün mü?
Yavuz: HDP'nin "silah bırak!" çağrısı yapacağına ve PKK`nin de bunun üzerine silahı bırakacağına inanmak, en iyi tabirle safdilliktir. Devlet ve devleti temsilen hükümetin böyle bir önkabulle hareket ettiğini söyleyebiliriz. Süreç içerisinde şu husus göz ardı edildi: HDP, varlığını örgüte; örgüt ise silaha borçludur. Dolayısıyla, bir yapıya "Varlık nedenini ortadan kaldır!" demek; hele hele o yapının da buna uygun davranmasını beklemek tam bir siyasi körlüktür. Bu siyasi körlük doğrultusunda atılan adımlar 7 Haziran seçim sonuçlarında görüldüğü gibi, hem hükümet eden partinin bölgeden silinmesine, hem de süreç içinde bir arpa boyu yol kaydedilmeden üç yıl önceki duruma dönülmesine sebebiyet verdi.
Size göre çözüm sürecinin asıl amacı ne idi?
Yavuz: Niyet okuyuculuğu yapmayı doğru bulmuyoruz, ancak sürecin sonuçlarına bakıldığında silahlı örgüt ve siyasi uzantısının tarihinde hiç olmadığı kadar güçlendiğini görüyoruz. Örgütün bölgede vergi ve yargı kurumlarını oluşturmasından tutun, şehirlerdeki asayiş birimlerine(!) kadar tam anlamıyla paralel bir devlet oluşturuldu. Hükümetin bunları bilmemesinin imkânı olmadığına göre bölge halkının örgütün insafına terk edildiğini söylemek pekâlâ mümkündür.
Süreç boyunca halka yönelik saldırıların devam etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yavuz: Örgütün halka yönelik saldırılarının tek bir gerekçesi var: Tekçi ve tektipçi yapısını halka dayatmak. Muhalif gördüğü ve kendisine boyun eğdiremediği yapılara hayat hakkı tanımamak ve şiddet kullanarak bunları tasfiye etmek. Stalinist yol yöntemler ve kontrollü gerilim politikası ile tam bir korku imparatorluğu oluşturmak ve halkı sindirmek. 6-8 Ekim vahşetinin yaşanmasının temel gerekçesi de buydu.
Hükümet size göre bu süreçte nerde ve nasıl yanlışlıklar yaptı? Hükümet neden hiçbir uyarıyı dikkate almadı?
Yavuz: Hükümetin en önemli yanlışı, 80-90 yıl önce bir halkın gasp edilen insani ve İslami haklarını pazarlık konusu edinmek ve bir örgütün silah bırakmasına endekslemek oldu. Bu beraberinde hem silahlı örgütün meşruiyet kazanmasına ve tek muhatap haline gelmesine hem de örgütün bundan istifade ederek alan hâkimiyetini genişletmesine sebebiyet verdi.
Süreç içerisinde bazı lokal görüşmeler haricinde Kürt halkının diğer örgütlü yapıları ile görüşülmemesi de çözümsüzlüğe giden yolun köşe taşlarından bir tanesi idi.
Hükümetin örgütün silah bırakacağına inanması ve bu önkabul doğrultusunda adımlar atması da en önemli yanlışlarından birisi oldu.
Çözüm Sürecinde dış güçlerin müdahalesi var mıdır?
Yavuz: Maalesef; Kuruluşundan bu yana Türkiye dış güçlerin müdahale ve operasyonlarına maruz kalmıştır. Darbelerin ana kaynağının hangi dış merkezler olduğunu bu memleketin gerçeklerinden haberdar olanlar iyi bilir.
Son tahlilde yaşanan olayların da küresel güçlerin İslam coğrafyasını yeniden dizayn etme ajandasından bağımsız olmadığını düşünüyoruz. Hele hele bu süreçte hükümetin İncirlik üssünü ABD'nin başını çektiği Batılı devletlerin kullanımına açmasını dış güçlerin dayatması olarak gördüğümüzü belirtmek isteriz.
Gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Gelişmeler neye mal olmuştur?
Yavuz: Gelinen nokta, hükümet eden partinin bölgeden silinmesi, tekrar çatışmalı bir sürece girilmesi, çözüm sürecinin tabiri caizse fiyaskoyla sonuçlanması, memlekete ve halka vakit ve nakit kaybının yaşatılması ile sonuçlanmıştır. Geri dönüp baktığımızda üç yıl öncekinden çok daha kötü bir durumda olduğumuzu görmek, hakikaten insana acı veriyor.
Bu aşamada hükümet ne yapmalıdır?
Yavuz: Hükümet, başta da belirttiğim gibi öncelikle Kürt halkının gasp edilen en temel İslami ve insani haklarını hiçbir pazarlık konusu edinmeden iade etmelidir. Bu konuda cesur adımlar atmalı ve topyekûn Kürt halkının tamamını muhatap kabul etmelidir. Vatandaşının can ve mal emniyetini sağlamalı, sistemin bir parçası haline gelmemeye çalışarak, sistemi halkın inanç ve kültürüyle barışık hale getirmeye çalışmalıdır.
IŞİD ve Kandil`e yönelik düzenlenen operasyonları nasıl değerlendiriyorsunuz, Burada ABD`nin rolü nedir?
Yavuz: Bir devletin dış ya da iç tehditlere karşı kendini korumaya çalışması elbette hakkıdır. Ancak IŞİD veya PKK-PYD'nin bu hale gelmesinde Türkiye'nin çözüm süreci ve Suriye politikasındaki yanlış adımlarının önemli oranda rolünün olduğu unutulmamalıdır. Silah ve çatışmanın halkın esenliği, barış ve huzuruna hizmet etmeyeceği açıktır. Halkın can-mal güvenliğinin sağlanması adına yeni acıların yaşanmaması için çok dikkatli olunması gerektiğini de özellikle belirtmek isteriz. (Mustafa Bikeç- İLKHA)