Şehitlik semtinin şehadet kokan yiğidi, ey nur yüzlü, tatlı dilli Musab`ım.
Şehid gibi yaşadın, yaşamını şehadetle taçlandırdın, Aytaç`ım.
Biz sana bakmaya bile kıyamazken, varlığına doyamazken, zalimler haince kurşunlara boğdu nazik bedenini.
Bedenin sen yüz üstü düşerken, düştüğün sokaklar ve caddeler keder yüklenip ağlayıverdi. Seni tanıyıp da arkandan gözyaşlarını akıtmayan var mı? Seni görüp de sana aşık olmayan var mı? Ahlakına bakıp da haya ve edebine hayran olmayan var mı?
Sen bizim için bir güldün, biz koklamaya kıyamazken hainler sana kıymakta gecikmedi.
Hatırlar mısın Aytaç`ım, ‘Ben şehid olacağım ve siz de mezarıma gelip dertleşirsiniz` demiştin. Bunu dediğin zaman bile yüreğimiz kaldırmadı ve biz ‘sensizliğe alışamayız bize zor gelir` demiştim. Dostum wallahi sensizlik çok zor ve biz alışamadık sensizliğe, şimdi biz kiminle dertleşelim, biz iki dostunu bırakıp gittin, bizi mezar taşına mı bıraktın…
Söyleyin ey taşlar, ey şehidimi sımsıkı sarmalamış ve onu kucaklamış toprak!
Biz derdimizi size mi yoksa yüreğimize mi gömelim. Onun yerine size mi sarılalım. O şehidtir elbetteki bizi duyar; ama asıl bizim onu duymaya ihtiyacımız var. Sesini, simasını, tebessümünü o tatlı sarılışını görmezsem, söyleyin ey taş ve toprak bu neye yarar…
Sen bize Rabbimizin bir lütfüydün. Yeryüzünde dolaşan canlı bir şehid idin. Varlığın bize güç ve kuvvet verirdi. Sen dostuna kavuştun. Bize de sadece arkandan bakmak ve gözyaşı kaldı.
Mushab`ım can dostum!
Hayâ ve edebinle Hz. Osman`ı, teslimiyetinle ve ihlâsınla Hz. Ebubekir`i, zulme ve küfre karşı Hz Ömer`i, ilim-terbiye ve duruşunla Hz Ali`yi zihnimizde diri tutardın. Biz sahabeleri görme şerefine nail olamadık; ama asrımızda yürüyen şehitleri ve şahitleri tanıdıkça, ashabı da daha iyi tanıdık.
Gece gündüz demeden ihlâsla çalışırdın. Durmadan, yorulmadan en önde şekva etmeden dururdun. Yorulunca oturduğun yerde uyurdun, sen. Uykuya da, rahatlığa da, eve de, çocuklarına da doyamadın yiğidim.
‘Bize bu dünyada rahatlık yok; ancak cennette buluşuruz` diyordun. Ve işte gittin bize de o güzel yurtta buluşma duası kaldı. Sen umduğuna nail oldun, peki biz umduğumuza nail olacak mıyız? Biz de senin gibi şehadeti tebessümle kucaklayacak mıyız? Kevserden kana kana beraber içecek miyiz?
Bizi mezar taşınla baş başa bıraktın. Mezar taşın ve toprak bizi anlar mı? Taşların ve dağların bile yüklenmekten çekindiği ağır bir dava yükünü omuzladın. Ateşten bir gömlek olan İslam bayrağına sarıldın. Söyleyin ey dağlar sizlerin yükünü omuzlayan bu İslam şehidiyle dertleşmemizi kaldırabilir misiniz?
Dünya süsü ve şatafatlı hayatı ilgini çekmiyordu. Bir kaşık çorbayı bile yerken lezzet alırdın ve mutlu olurdun. ‘Bu dünya hayatı bize göre değil dava adamını bozar. Biz ahirete talibiz` derdin. Senin için en güzel zenginlik gençlerinin ve öğrencilerinin arasında olmak ve onları eğitmekti. Bundan aldığın lezzeti hiç bir şeye değişmezdin. Sen öyleydin dostum.
Dünyalıklar sana hayran, sende davana kurbandın Hem de ne kurban. Biz en güzelini ve en verimlisini ve en tatlısını âlemlerin Rabbine kurban ettik. Şahid ol ya Rab, şahid ol ya Rab, şahid ol ya Rab.
Sendeki azim ve çalışkanlığa hayrandık, gıpta ederdik sana; ama asla sana yetişemezdik.
Sen ey gülüm, ey can yoldaşım tebessümünü özledik, gençlerin kokunu özledi. Amed`in ve şehitliğin sokakları, kaldırımları varlığını özledi. Sen yürüyünce önümüzde biz adeta bir ordu gibiydik, varlığın bize cesaret, küfre korku verirdi.
Tehditlerden korkmadın. Korkunun üzerine yürüdün yiğidim, korku bile senden korktu.
Sana neden düşman oldular ki? Sana nasıl kıydılar? O bakmaya doymadığımız nadide bedenine nasıl kurşun sıktılar? Senden niye korktular? Varlığını neden tehdit gördüler?
Evet, sen onlar için aşılması zor bir engeldin. Bu halkın İslami bir hayat yaşamasını istiyordun, evlatlarını küfrün azgınlığından, sosyalizmin tehlikesinden, bozuk ve ifsat edici ahlaksızlığından korumaya çalışırdın. Öyle ya sen çok büyük bir tehlikeydin, yok edilmen lazımdı.
Onlar zan ettiler ki seni vurmakla bu iş bitecek. İslami hizmetler duracak ve istediklerini yapacaklar; ama heyhat, yanıldılar gafiller. Pişman oldu zalimler; çünkü mübarek kanın bir nur gibi aydınlattı gönülleri, kenetledi bilekleri, fethetti yürekleri. Ve işte ardından gelen öğrencilerin birer Mushab, birer Ebu Ducane ve birer Aytaç olarak bu mübarek sancağı dalgalandırmaya ant içmişler. Öğretmeni Aytaç olanın öğrencisi Yasin olur ve Yasinler bu davanın ardından korkusuzca yürür. Bu öyle bir iman ki onu sen alevlendirdin, kanınla bereketlendirdin, ahlakınla güzelleştirdin, tebessümünle renklendirdin, gayretinle yükseklere çıkarttın. Senin ardından artık binlerce Aytaç yürüyecek. senin kanın bizlere bir nur olup daima önümüzü aydınlatacak. Karanlık ruhların korkusu olacak.
Ey zalimler! Ey korkakça ve haince gülümüze kıyanlar!
İyi bilin ki o gülün kökü yere dal budak sarmış ve kokusu tüm Amed`i ve coğrafyayı saracaktır. Kalbimize sapladığınız bu hançer, yüreğimizde derin bir acı bıraksa da, ardından gelen bizler, o hançerin yerine tevhid bayrağını bırakıp dalgalandıracağız ve asla size teslim olmayacağız, baş eğmeyeceğiz. İyi bilin ki şehitlerimizin gittiği yer Firdevsler olacak. Sizin yeriniz cehennem olacak. Döktüğünüz bu mübarek kanlar sizin sonunuz olacak. Zulüm imparatorluğunuzun sonu olacak ve ardından güneş doğacak.
Bu doğan güneş, sizin kabusunuz olacak, karanlıklarınızı boğacak.
Bizler şehid vermekle bitmeyiz, bilakis şehitsiz kalınca biteriz. Mushabımız şehadet aşığıydı, sizin korktuğunuz ölüme o meydan okuyordu. Her duası şehadet olanlardan korkun ey zalimler.
Şehid Ubeydullah Durna şehid olunca ”Wallahi artık şehadetin kokusunu daha iyi alıyorum artık şehit olacağıma inanıyorum” derdin ve işte Aytacım, şehadeti baş tacı ettin.
Ey nazlı gülümüz ve ey kalblere nakşeden sesiyle kalblerimizi titreten bülbülümüz! Bizim hüznümüz ve kederimiz senden ayrılığadır; ama şehadeti kucaklaman ve Firdevs yolcusu olman bizim tek tesellimizdir. Biliyoruz ki sen Rabbinin vaadinin hak olduğuna şahidlik ediyorsun. O kadar çok şehadeti istedin ki wallahi onu hak ediyorsun. Sana ne güzel yakıştı şehadet. Sen ona yakıştın, o da sana yakıştı. Tıpkı iki aşığın birbirine kavuşması gibi kavuştun, firak sona erdi. Sen vuslata kavuştun.
Sana elveda demiyoruz güzel dost, zira elveda ayrılanlar içindir. Sana güle güle diyoruz. Bizi de bekle diyoruz, her ne kadar sana hiçbir amelimizle yetişeme de. Allah`dan umudumuz var, duamıza serptiğimiz senden öğrendiğimiz şehadeti isteyen isteğimiz ve sana kavuşma arzumuz var.
Sen ne güzel bir dost ve kardeştin Aytacım. Selam sana ve güzel dostlarına… Selam zindan dostumuz Şehid Turan`a ve tüm şehidlere…
Bir dost/doğruhaber