Kıyamete kadar unutulmayacak, unutturulamayacak yeryüzünün eşsiz önderi efendimiz Muhammed Mustafa'ya, ehlibeytine ve ashabına salatû selam olsun...
Dünyada zulüm ve adaletsizliğin hakim olduğu karanlık bir devir yaşanıyordu. Her yerde zulüm, baskı, esaret rüzgârları esiyordu. İnsanlar köleleştirilip her türlü hakları elinden alınıyor, bin bir türlü eziyetlere maruz kalıyordu. Eşref-i mahlukat olan insana bir hayvan kadar bile değer verilmiyor, zillet içinde yaşamaya mahkum ediliyordu. Tarih; güçlünün zayıfı ezdiği, her türlü zulmün, işkencenin had safhaya ulaştığı, zalim önderlerin cirit attığı bir zamana daha şahitlik ediyordu. Herkes bir bekleyiş içindeydi. Çünkü dünyanın; onu içinde bulunduğu bataktan selamete ulaştıracak, her yönüyle örnek eşsiz bir öndere ihtiyacı vardı.
Öyle bir önder ki...
Kölesiyle aynı sofraya oturan, askeriyle birlikte cephede çarpışan, hendekler kazan, üstün ahlâkıyla düşmanlarını bile kendisine hayran bırakan eşsiz tevazu sahibi bir önder...
Üstünlüğün ancak takva ile olduğunu söyleyip zengin-fakir, köle-hür ayrımına son veren, kadınları diri diri gömülmekten kurtarıp yücelten, güçlülerin zayıfı ezdiği, zulmün işkencenin kol gezdiği diyarlarda mazlumun yanında ve zalimin karşısında duran; inkılâpçı,adil ve korkusuz bir önder...
Kâfirlerin yüreklerine bir aylık mesafeden korku salan, şirk düzenini yıkıp tevhid bayrağını dalgalandıran, mücahit, yiğit bir önder...
Bazen şefkatli bir baba bazen vefa abidesi bir eş bazen de fedakâr, emin bir dost...
Bir değil yüzlerce vasfıyla öne çıkan, dillerin hakkıyla anlatamayacağı, kalemlerin tükenip de yazamayacağı, kelimelerin kifayetsiz kalacağı benzersiz bir önder...
Nihayet vuslat gerçekleşmişti. Beklenilen o eşsiz önder şereflendirmişti bu cihanı. Küfrün düzeni sarsılmaya, kisraların, tağutların tahtları sallanmaya başlamıştı. Onun gelişiyle zalim ve zorbaların hükümranlığı sona erecek, mazluma gün doğacaktı. Nasıl doğmasın ki? Mazlum mustazafların elinden tutup onları ayağa kaldıracak, insanları kölelikten, kula kul olmaktan kurtarıp şeref kazandıracak, eşsiz merhamet sahibi bir öndere kavuşmuşlardı.
Ey Resulü Kibriya! Bizler, Asr-ı Saadet'te yaşayıp seni görebilme ve sana asker olabilme şerefine nail olan sahabelerin kadar nasipli olamadık. Seni görüp gül kokunu doya doya koklayamadık. Senden ayrı kalmanın acısını iliklerimize kadar hissettik. Teselliyi bazen kırmızı bir gülde bazen seni anlatan bir kitapta bazen de bir rüyada bulduk. Ama tüm bunlar, yüreğimizdeki yangını söndürmeye yetmedi. Gözlerimiz yaşlı, yüreğimiz yanık hep seni bekledik. Gelmeyeceğini bile bile..
Ey nuruyla karanlıkları aydınlatan eşsiz önder! Asırlar önce olduğu gibi şimdi de öyle muhtacız ki sana. Sensiz dünya yine karanlık. Mazlumlar hamisiz, kimsesiz... Yokluğunda zulüm, tuğyan haddi aştı. Çağdaş Ebu Leheb'ler dört bir yanımızı sarıp leş kargası misali başımıza üşüştü. Artık Caferlerini, Musablarını harp meydanında kılıçlarla değil; füzeler, kimyasallar ve bombalarla sinsice katlediyorlar. Ümmetin darmadağın, perişan... Sensizlik çok zor ve ağır... Bazen karanlıklarda yolumuzu kaybettik, çıkmaz yollara girdik. Sensizlik girdabında bocalayıp durduk. Ama yine de yılmadık. Çünkü senin gibi bir önderi rehber edindik. Misyonunu yüklenmeyi vazife bilip ardın sıra yürüdük.
Gece gündüz, kar kış demeden yollara düştük. Usanmadan, yılmadan davan uğruna mücadele verdik. Seni yaşamaktan, seni anlatmaktan bir an olsun geri durmadık. Bu yüzden iftiralara, işkencelere maruz kaldık, hicretler yaşadık, zindanlara atıldık. En iyilerimizi yoluna feda ettik. Yine de sana olan sevdamızdan asla vazgeçmedik. İspatı; meydanlarda toplanan, aşkından cezbeye gelmiş milyonlarca sevdalı yürek... Çocuk, yaşlı, kadın, erkek yediden yetmişe tüm engelleri aşıp sel misali meydanlara aktık. Sana biatimizi yenileyip bağlılığımızı, sevgimizi tekrar tekrar gösterdik. Sevdamıza yer gök tüm cihan şahit...
Ey mustazafların rehberi! Seni görmeden sevip iman eden biz peygamber sevdalıları, her daim emrine amadeyiz. Bugün sana dil uzatan kafirler; Alilerin, Ömerlerin, Hamzaların olmadığını sanıp cesaretleniyorlar. Bilmiyorlar ki, seni en az onlar kadar seven, uğruna canını vermeye hazır, sayısız fedain var. Davana baş koymuş, yolunu sürdürmeye and içmişler. Seni her şeyden çok seven bu neferlerin en büyük arzusu, davanı tüm cihana yaymak ve sancağını tüm cihanda dalgalandırmaktır...
Ey risalet semasının güneşi, yeryüzünün eşsiz önderi! Asırlar seni bize unutturamadı. Sana olan sevdamızın önüne geçemedi. Sevdan gönüllerde hala taptaze.Günden güne büyüyüp alevleniyor. Özlem büyük sana ey can, ey canan...
Rabbim Kevser başında sana kavuşmayı, şefaatine mazhar olmayı ve sancağının altında toplanmayı tüm peygamber sevdalılarına nasip etsin...

 

Arzu aşkın / Siverek – Yaş: 26