Abdulkadir Turan - Doğruhaber / Analiz

 

HDP sosyalist değil mi? Bu partinin kurucuları, üyeleri hâlâ sosyalist marşlarını söylemiyor mu? Birbirlerine “yoldaş” diye seslenmiyorlar mı?

Halka gitmesi gereken belediye imkânlarını sosyalistlerin eserlerini okutmak için kullanmıyorlar mı? Halktan topladıkları su parasını, pazar yeri vergisini, şu vergiyi bu vergiyi sosyalist konserler düzenlemek, o konserlerde bulunanların otel parasını, içki parasını ödemek için harcamıyorlar mı?

HDP, her fırsatta sosyalizm demiyor mu? İstanbul ve Ankara`nın her tür manevi değerini inkâr eden birahane sosyalistlerini milletvekili adayı yapmıyor mu? Sosyalist mantıklı her eylemin anarşistlerini kutsamıyor mu?

Öyleyse nasıl oluyor da kapitalist dünyanın, dünyadaki en zalim güçlerin propaganda araçlarının en başköşesine yerleşiyor?

HDP; CNN, FOX gibi emperyalistlerin tescilli şubelerince nasıl oluyor da her gün cilalanarak reklam ediliyor?

Bir taraf sosyalist, diğer taraf kapitalizmin kültür kuruluşları... Ve kapitalistlerin o kültür kuruluşları, sosyalistin reklamını yapıyor. Nedir buradaki mahzenin sırrı?

HDP sosyalist ama perde arkasındaki toplantılarını kapitalistlerin pahalı şaraplarıyla yapıyor.

HDP sosyalist ama dünyadaki büyük kapitalist şirketlerin pazar alanını genişletecek bir propaganda içinde yer alıyor.

HDP sosyalist ama kapitalizmin en azılı ajanları tarafından “İşte seçeceğiniz parti” diye bangır bangır reklam ediliyor.

Bu çelişkiyi görmemek için ahmak olmak gerekir. Çünkü her şey apaçık ortada...

HDP`nin israil yanlısı demeçleri çok mu acayip? Asla... Belki bunlar bugün bir siyasi söylem haline geldi. Ama HDP`nin düşünce ve eylem dünyasını dizayn edenler, yıllardır kendi özel dünyalarında “Yahudi kardeşlerimiz” söyleminde bulunuyorlar.

Gazze her saldırı altında kaldığında gazetelerinde HAMAS`a karşı israil`i açıkça desteklediler. Bunun için solun yıllar yılı Filistin söylemini de diğer solcular gibi büktüler.

israil dostluğuna tabanlarını alıştırmak ve asıl durumu örtbas etmek için zaman zaman demeçler verdikleri olduysa da israil`e hep yakın durdular.  

HDP`nin İslamî değerlere karşı olumsuz tutumu çok mu şaşırtıcı? Daha dün “Şeyhleri öldürün, mollaları feci dövün!” diye marş söyleyen onlar değil miydi?

Onların özgürlük anlayışını “Her şeye özgürlük ama dine asla!” diye özetlemek çok mu ağır bir hata!

Bir anda değişsinler ve dini özgürlükleri savunur hâle gelsinler... Buna bir-iki değişken sözde dindar entel inanabilir. Ama gerçeği bilenler asla inanmaz.

Ya bu tür tiplerin bir-iki resmi din görevlisi ile birlikte aday yapılmasına ne demeli? Bu da Bolşeviklik sosyalistliğin farklı bir yanı...

SOSYALİZM, KAPİTALİZME DÜŞMAN MIDIR?

Kendi muhalefetini oluşturmak, modern siyasi sistemlerin en önemli özelliklerindendir. Her şeye hükmetme hırsı, her şeyin mutlak hâkimi olma isteği “öteki”ye bir alan bırakmayı engeller. Kapitalist güçler bunu hep denediler.

Sosyalizm bir his, ham bir düşünce olarak değil ama örgütlü bir yapı olarak kapitalizmin gerçek bir muhalifi miydi, yoksa kimliğini kapitalist güçlerin oluşturduğu yapay bir muhalif miydi? Aradan geçen bunca zamana rağmen bu, netleşmiş değildir.

Rusya`da 1917`de ihtilal yapan sosyalistler, II. Dünya Savaşı`na tarihin en büyük emperyalistleri İngiltere ve Fransa`nın ve onların mirasçısı Amerika`nın muhalifi olarak değil, müttefiki olarak girdiler. Yeni Dünya düzeninde onların ortağı oldular, Birleşmiş Milletlerin hem de dünyanın diğer sosyalisti Çin`le birlikte 5`lisini oluşturdular. Kim o 5`liler? Amerika, Fransa, İngiltere, (Sovyet) Rusya ve sosyalist Çin. Bu, bir tür dünya iktidarının sembolik bir kabinesi gibi bir şey... Rusya`nın etkisizleşmesi ve Almanya`nın yeniden dünya sisteminde yerini almasıyla bu kabine bugün bütünlük anlamında iyice sembolikleşmişse de daha önce dünyadaki her gelişmenin adeta başaktörüydü.

Dünyadaki bütün zulümlerin himayecisiydi. 
“Sosyalizm gerçekten muhalif miydi?” Sorusunu yeniden bu 5`li üzerinden de sormak gerekir. Ama ondan çok daha önemlisi, 20. yüzyılda kurulan dünya düzenine ortak olmanın mutlak bir kriteri var: israil.

Bu dünya düzeninde israil`in kuruluşuna katkıda bulunmak ve varlığını sürdürmesi için rol almak temel kriterdir. Bu kritere uyan, dünya sisteminin ortağıdır, ona muhalif olan dünya sisteminin ortağı değildir.

BU GERÇEKLE   BİRLİKTE SORALIM:

“Sosyalist Rusya ve Çin, israil`in kuruluşuna karşı mıydılar?” Bu soruya “Evet, karşıydılar” diye cevap verecek olanın aklından kuşku duyulur herhalde...
Sosyalist devletler, önce israil`in kuruluşunda görev aldılar, Amerika ve İngiltere bu işin bir ucundan tuttuysa onlar diğer ucundan tuttular, sonra israil`i tanıdılar. Filistin`deki mücadele, dünya mazlumlarının, “üçüncü dünya” denen dünyanın büyük kesimindeki muhaliflerin simgesi haline gelince de ihanet ettiler, dünya sistemi adına Filistin muhalefetini kontrol altına alma, onu destekler gibi yaparak sistemin içine çekme yoluna gittiler. Herkesin muhalif zannettiği Filistin`deki ulusal sol örgüt FKÖ, gün geldi kapitalist dünyanın bizzat bir evladı olarak zuhur etti. Bugün hâlâ o örgütün önde gelen liderlerinden Abbas, uluslararası düzenin işlerini yürütmekle görevli bir mahalle muhtarı gibidir.

Bu gerçekliği kabullenmek kolay değildir. Onun üzerinde düşünmek yerine onu dile getirenlerin aklından şüphe duymak daha kolay gelebilir. Ama bu zaten bir insan alışkanlığı olmuş: Zor gerçekleri, acı gerçekleri ifade edenlerin önce aklından kuşku duyulmuş, onlar önce alaya alınmış ve ancak yıllar sonra onların gerçeği anladıkları fark edilebilmiştir.

Bir de karşıdaki şeytanın propaganda gücü düşünülürse durum çok daha vahim... Yalanlar o kadar çok tekrarlanıyor ki ahmak olanların o yalanlara inanmaması için hiçbir engel kalmıyor. Bir halkı batıranlar, onun bütün geleneklerine karşı savaş açanlar, o halkı kurtuluşa götürecek kişiler diye tanıtılıyor ve o halkın zavallıları buna inanıyor.

SOSYALİZMİN İSLAM DÜNYASINDAKİ ROLÜ...

İslam dünyasındaki gerçeklikle Batı`daki gerçekliği birmiş gibi değerlendirmek, değerlendirmecilerin en ağır yanlışlarındandır.

Batı`da, Batı toplumları için olumlu bir rol üstlenen bir yapı İslam dünyasına çok farklı bir rolle ihraç edilebiliyor. Bu niyet anlaşılmadığında amel anlaşılmıyor, amelin niteliği doğru tespit edilemiyor.

Sosyalizm, İslam dünyasına siyasi anlamda İslamî milli kurtuluş hareketlerine karşı bir kontra hareket olarak ihraç edildi. Emperyalistlere karşı mücadele eden Cezayir Müslümanları gibi farklı coğrafyaların insanlarını Filistin örneğinde olduğu gibi farklı bir kapıdan dünya düzeninin içine çekmek için emperyalist bir tuzak olarak kullanıldı.

Bunun için Fransa`ya karşı savaşıp özgürleştiğini zanneden Cezayir`liler, savaş bitince kendilerini sosyalistler üzerinden Fransa`nın emrinin altında buldular. FKÖ`yü Filistin`e düşman bilip onu destekleyen Filistin`liler, gün geldi FKÖ`yü israil`in müttefiki buldular. israil`le mücadele adı altında halktan nice vergi toplayan Mısır ordusunu “Madem israil`e karşıdır, onu destekleriz” diyen Mısır`lılar, o ordunun israil`in bir numaralı dostu olduğunu öğrenip şoke oldular. 

Bu, savaşın siyasi yönüdür. Savaşın kültürel tarafı ise çok daha ağırdır. Sosyalizm, İslam dünyasında Yeni Dünya düzeninin ideolojik görünümünü oluşturan “çağdaşlaşma”yı sağlayacak bir tür pazarlamacı, reklamcı, konu mankeni gibi ihraç edildi.

Sosyalistlerin İslam dünyasındaki görevi, öncelikle ahmakların, muhaliflerin, nefsi problem yaşayanların, dini yanı zayıf olanların öfkesini, tepkisini “çağdaşlık” yönüne çekerek onları Batı için bir ortak ve pazar unsuru haline getirmektir.

Ahmak deyip geçmeyin. Bir toplumun ahmaklarını ele geçirmek, o topluma vurulacak en ağır darbedir, o toplum içinde gerçekleştirilecek en kötü işgaldir.

İslam dünyasına vurulan en ağır darbelerden biri, birkaç kitap okuyunca bilgin olduğunu zanneden ahmaklarımızın, zeki görünümlü budalalarımızın sosyalistleştirilmesidir.

Konu mankenliği, edilgen bir durumdur, bir tür eşyalaşmaktır. Düşmanın istediği gibi konuşmak, o isteyince soyunmak, o isteyince giyinmek... İstenerek yapılıyorsa ihanettir.

Farkında olunmadan yapılıyorsa kaskatı bir aptallıktır.

Allah aşkına neden düşünmüyoruz?

Bir sosyalist kürsüye çıkıp milli kimliğimizden söz ediyor. Özümüzü yaşatmaktan dem vuruyor. Güçlü bir toplum olmamız gerektiğini anlatıyor. Ama sonra bize ait ne varsa hepsini inkâr ediyor. Ne kadar mukaddes değerimiz varsa hepsine küfrediyor. Bize ait nasıl bir gelenek varsa hepsini gericilik görüyor. Biz, nasıl giyiniyorsak o tam tersini teşvik ediyor; bizi emperyalist güçlerin bir müşterisi yapıyor.

Ve sonra biz, kalkıp onun gerçekten doğru konuştuğuna, dürüst olduğuna inanabiliyoruz.

Yalan varken doğru konuşmayan, kötülük varken iyilik bilmeyen, haram varken helale yaklaşmayan, isyan varken ibadet bilmeyen bu budalaları biz “kurtuluşçu” kabul ediyoruz.

Bir de muhalif olmak adına...

Bugünün İslam dünyasında şu veya bu renkten bir sosyalist gücü her ne adına olursa olsun desteklemek, muhalif olmak değil, uluslararası sistemin bizzat bir piyonu olmaktır, onun hesabına çalışmaktır.

İster bu din adına yapılsın, ister mezhep adına... Değişen hiçbir şey yok... Tekrar tekrar düşünmek gerekmez mi? Suudi Arabistan neden Tunus sosyalistlerinin, Libya sosyalistlerinin ortağı olsun? Bunu başka bir devlet başka gerekçeye dayandırmış, hepsi hikâyedir. İslam dünyasında kim, sosyalist güçleri destekliyorsa onların uluslararası zalim güçlerle ilişkisini sorgulamak akıl sahibi olmanın bir gereğidir. 

HDP NEDEN BAZI DİNDAR TİPLERLE RESMİ DİN GÖREVLİLERİNİ ADAY YAPTI?

Bu tutumun özgürlükle, sosyalizmden taviz vermekle hiçbir ilgisi yok. Tam aksine özgürlük karşıtlığı ile ilgisi var. Kendisine düşüncede muhalif görüneni, o muhalifin kendi uygulamalarına susması karşılığında içine almak “Tek Partici” anlayışın tam bir tezahürüdür.

Bu, başkasına kendi düşünce dünyası doğrultusunda teşkilatlanma hakkı, var olma hakkı tanınmamaktır.

“Sen siyasette var olacaksan gel benim içimde var ol!” yaklaşımı, basbayağı 1950 öncesinin bir CHP`liliğidir. Ki o CHP`lilikteki tek partici zihniyet, Sovyet Rusya`daki Bolşevik tek particiliğe özenilerek örülmüştü. 

Birbirine en zıtlar aynı çatı altında ama hâkim yapının düşünce ve eylem dünyası lehine bulunuyorsa bunda bir taviz yoktur, ondan daha beter bir hal içinde bulunarak kendinden vazgeçme ve araçlaşma vardır. Musa Anter buna “kekliklik” demişti. Hani avcı keklikleri vardır. Seyyad-ı biinsafın (insafsız avcının) kafesinde öterek benzerlerini kendisine yaklaştırır ve avcıya yem yapar. Anter`e göre Hikmet Çetin`in Kürtlerle ilgili rolü buydu. Anter, Hikmet Çetin`in Kürtleri avlamak için kullanıldığını, onların dilinden konuşarak onları aldatmaya çalıştığını söylüyordu.

Sosyalist listelerden aday olan eski din görevlilerinin dindar kesime karşı rolü konusunda bundan farklı bir şey düşünmek mümkün mü? Onlar öter, zavallı dindar köylü, zoraki sürüklendiği bir mecraya meşruiyet bulmuş olur, avlanmasının bahanesini bulmuş olur. 

Sosyalizmin İslam dünyasında üstlendiği görev yukarıda ifade edildiği gibidir, sosyalistlerin listelerindeki adayların üstlendiği görev de bu.

O listelerdekiler kişisel anlamda asla bir bedel ödemezler, avcı kekliğinin semizlendiği gibi semizlenir, kilolanırlar, onlara inanan zavallılar ise son varlıkları olan inançlarından olur, “Bana ne oldu da dindar yetiştirmek istediğim kızım, oğlum yoldan çıktı” diye ağlarlar.