Şapka Kanunu

Çıplak gezen delinin birine lastik ayakkabı vermek isteyen bir ayakkabıcıyı reddeden deli, sinirli bir şekilde ayakkabıcıya bakmış. Ayakkabıcı delinin bu bakışlarına anlam veremeyerek sormuş; “Neden giymiyorsun bu ayakkabıyı?” Deli, akıllıların aklını alacak bir şekilde cevaplamış; “Şimdi ben bu ayakkabıyı giyersem, üstüne güzel bir pantolon isterim. Güzel bir pantolonun üstüne de güzel bir gömlek, onun üzerine de güzel bir yelek, onun üzerine de güzel bir ceket, onun üzerine de güzel bir şapka gerek… Eeee insan bu kadar yakışıklı olursa hemen evlenmek ister… Hepsi bir ayakkabıdan çıkmadı mı?” demiş.

Gelin hikâyemizle birebir örtüşen gerçekliği bir de Kemalist rejimin mimarı Atatürk`ten dinleyelim…

Yıl 1925, yer Kastamonu… Uygarlığın ve medeniyetin simgesi(!) şapkanın hayatımıza girme alametleri ortaya çıkmış vaziyette… Atatürk Kastamonu ziyaretinde elindeki Yahudi geleneğinden gelen şapkayı halka göstererek; “Uygar ve milletlerarası kıyafet, bizim için, çok cevherli milletimiz için lâyık bir kıyafettir. Onu giyeceğiz. Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kravat, yakalık, ceket ve tabiatıyla bunları tamamlamak üzere başta siper-i şemsli serpuş. Bu serpuşun adına şapka denir. Redingot gibi, bonjur gibi, smokin gibi, frak gibi, işte şapkamız! İsterseniz bildireyim ki, bu kadar yüksek ve önemli bir sonuca varmak için, gerekirse bazı kurbanlar da verelim!”

Şapka deyip geçmeyin! Her yapılanı sineye çekmeyin! Bu milletin bu hale gelmesinin en büyük nedeni o zamanlar basite alınan bir şapka ile başladı…

HABERİN DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ