İnsanı İslama ısındıran ve Mūslūman gibi yaşamayı öğreten metodları hayatımıza geçirme pek te zorlanacağımız konularımız olmasa gerek... İnsanı iç savaşa sürükleyen o kadar çok psikolojik etkilerin altındayız ki hergün yeni bi macera, yeni bi entrika... ve yeni bi güne uyanırken; "acaba bu gün de bi saldırı olacak mı?" Sorusu geçiyor akıllardan... Bazen mahalleyi bir sessizlik kaplıyor fakat bu bizi daha da çok ürkütüyor. Çünkü hepimiz biliyoruz ki bu, fırtına öncesi sessizlik misali hepimizin aleyhine bir durum. Provokatörler(!) daru-n Nedvede gene hazırlık yapıyorlar ve gene yapacakları vahşi saldırılar için görev dağılımı yapıyorlar. Cizre Nur Mahallesi bugün Ebu Talip şibesini uyandırmiğicak derecede dört bir yandan boykot ediliyor, mahalle hendeklerle kazılmış, komşular bizi görünce adeta canavar görürmüşçesine bizden kaçıyor ve çocuklarımız dışarıdan yine başı öne eğik ve hakarete uğramış bir şekilde geliyorlar... Cizre'nin nazenin tarihinde pek fazla âlim yetişmiş, pek fazla ilim yuvaları bilimle birleşerek Kur'an 'ın evrenselliğini ispatlayarak küfre karşı savaşmış olsa da yakın bi tarihten beri ihanet sarmalına bürünmüş olan cizre şeytanın askerleri tarafından yağmalanıyor. Bu yüzden fırat mahzun, Dicle dertten bükülmüş dalgalarıyla hasret yüklenmiş bir şekilde akar. Mezopotamya'da çiçekler artık suyla değil; annelerin gözyaşlarıyla, Yasinlerin, Riyadların, Hasan ve Hüseynlerin kanıyla açıyor. Hergün yeni bir cenaze yeni bir feryat ama zalimler bilsinler: bir tekbir, bir annenin feryadı özgürlüğe çağrı olur ve zalimleri sarmalar askerleri zuntikamın!
O gece eşi eve biraz geç gelicekti. Bu yüzden onu aramış ve yemeği saat 11:00 'da hazırlamasını istemişti. 3 katlı evin en alt katı ihtiyaç sahiplerine yardım etmek ve İslami muhasebeler için kullanılıyor, evin ortanca katında evin annesi yaşıyor en üst katlarda da evin iki oğlu ve gelinlerinin daireleri yer alıyordu. O gece de davanın derdiyle Müslüman kardeşlerimiz için ne yapabiliriz? Düşüncesiyle dernekte toplanmış ve 10'a yakın arkadaşla geç saatlere kadar uyanık kalınmıştı. .evin büyük gelini Gece 02:00 civarlarında bir patlama sesi duymuş ve eşini uyandırarak " tekrar saldırıyorlar galiba" demiş fakat eşi alışkın olduğu için tamam bi şey yok bizi korkutmak için yapıyorlar. Eşini bu şekilde rahatlatmaya çalışırken kendisi de yüzü koyün bi şekilde emekleyerek odadan çıkıyor ve dışarıda nöbet tutan arkadaşlarını uyararak onlara karşılık vermeyin uyarısında bulunmuştu. Çünkü bi hafta öncesinden evin önündeki trafo patlatılmış, bize silahlı saldırı olmuş ve emniyetin pasif davranışı yüzünden mi İslam düşmanlarına olan bir jest mi bimiyorum ama hiç yardım gelmemesine karşılık herkes kendini korumak zorunda kalmıştı. Bu yüzden son bir haftadır aile fertlerinin yarısı uyanık kalıp bayan ve çocukları koruyordu. Tekrar yatağına geçer geçmez 03:00 civarlarında saldırı şiddetlenmiş ve adeta karşı trafa bir kavgayı, bir çatışmayı körüklercesine heryerden ateş edilmişti. Evet daha önce de aynı mahallede şeyh Zeki Atak ağabeyimizin (Allah şehadetini kabul etsin) kanı akıtılmış, mahalle tekrar boykot edilmiş ve aynı şeytani sistem tarafından müslümanlar mahzenlerde canlı canlı toprağa verilmiş ve devlet buna sessiz kalmıştı. Çatışma sürerken bir an ağabeyimizin,seydamızın, mollamızın bize bırakmış olduğu davayı hatırladım ve galiba gerçekten doğru yoldayız derken bir anda sabah ezanı okunmuştu. Sabah ezanının sesiyle kinleri kat kat artmış ve hayvanlaşmış bir edayla PKK yandaşları çatışmayı daha da yakından sürdürmüşlerdi. Sabah olunca (08:00) gündüz belki saldırmazlar düşüncesiyle rahatlamıştık fakat PKK, YGD-H güçleri Nur mahallesinde kantumdan yapmış oldukları devlette bir cumhuriyet(!) kurmuşlardı, Cizre misak-ı Milli'den çıkalı bir ay olmuştu da haberimiz yoktu. Park'ta 20'ye yakın sarı makaplı peşmerge kıyafeti giymiş, ellerinde uzun namlulu silahlarla görev dağıtımı yapılıyor ve hepsi dağdan yeni inmiş bir havayla (ki zaten öyle)bazıları dindarlıklarıyla ön plana çıkmış olan mazlum ailelerin bahçelerine atlamaya, bazıları kolluk kuvvetlerinin bulunduğu tepeye bazıları da derneğin bulunduğu eve karşı siper almaya hazırlanıyorlardı.daha önce Şengal'den gelen yezidi kardeşlerine (!) benzetme gibi olmasın ama ensarı aratmayacak bi şekilde ev sahipliği yapmış olan Bazı komşuların çatısında, bazılarının da balkonlarında yanında küçük çocuklarla yer alan keskin nişancılar evlerin pencerelerine kapılara ateş ediyorlardı. Sanki hiç sağ bırakmak istememezcesine dört bir yandan evi hedef almışlardı. Evin gelini sahip olduğu 4 çocuğunu alıp çarşafını giyerek pencereden atlamış ve çocuklarını son anda yan dairenin koridoruna götürmüş ve silah seslerinden korkmasınlar diye battaniye ile sarmıştı hepsini.
Derken dışarıdan gelen bir çığlık sesiyle beraber tekbir sesleri yükselmiş, ve Abdullah amcamızın (Allah şehadetini kabul etsin) ruhu şehitler kervanına katılmış ve dava, Cizre bir şehidin daha kanıyla sulanmış ve temizlenmişti. Şehadet kokusu etrafı sararken kan emici vampirler korkmuş olucaklar ki bir anlığına geri Çekilmişlerdi. Bütün bu olaylar devam ederken davanın arka ama en önemli konumunda olan ablalarımız boş durmuyor ve emniyeti arayarak gerçekleşmiğicek bir istekte bulunuyorlardı. Bunun üstüne dalga geçercesine "biz mi gelip çatışmaya girelim? Kendinizi siz kendiniz koruyun!". Cevabı verilmiş, siz nasıl devletiniz? Dün geceden beri ateşli saldırı altındayız derken telefon üstlerine kapatılmıştı. Öğle saatlerine doğru iki tane polis konvoyu tepeye gelmiş ve araçlarından bile
inmeye tenezzül etmeden olayı kuş bakışıyla değerlendirmeye çalışmışlardı. PKK ile eğlence niyetine havaya boş boş ateş ediliyor biraz da biber gazıyla tüm sorunlar çözülüyordu(!) saat 13:00 civarlarında cephanelikleri bitmiş olacak ki en klasik stratejileri olan kadın ve çocukları önlerine alarak İslama, Müslümanlara hakaret içerikli sloganlar atılarak sayılarının çoklığuyla övünmüşlerdi. Fakat biz mazlum cizre halkının , o gencecik, hiçbir şeyden haberi olmayan fidanları zorla oraya getirdiklerini adımız gibi biliyorduk. Zaten bütün mesele de buydu biz onlardan farklı bir şekilde "QED EFLEHHEL MU'MİNÛN" çağrısına mazhar olmak istediğimiz için ashab-ı Uhdut gibi diri diri yakılmaya çalışılmıştık. Artık çocuklar bile buna alışmış olucaklar ki 4 yaşındaki Muhammed Furkan annesi, halası ve babaannesinin endişeli hallerini görünce yerdeki mermileri annesine uzatmış ve ona İslam düşmanlarının gözünü ürkütecek bir teselli vermişti: " anne üzülme ben bu seslerden hiç korkmuyorum. Eğer bu akşam da gelirlerse ben de siyah beremi takıp onlara ateş edeceğim!"
Kürdistan çok uzun bir zamandan beri İslami davayı sırtına yüklemesine karşılık birçok eziyete, işkenceye, can ve mal kayıplarına mazhar olmuştur. Diyarbakır, Batman, cizre en değerli fertlerinin kanıyla suladı Kürdistan toprağını. Müslümanlar iki düşmanın arasında; iki ateşin ortasında bu davayı yüklemişlerse artık biz kerbelanın şarkısını söylüyoruz demektir. Çünkü biz Hüseyn'nin sevdalılarıyız.
Bizim bu dünyadan tek istediğimiz şey: ya ölüm, ya hicret, ya da esaret.... Biz gecesi gündüz kadar aydınlık bir yolun takpçileriyiz, bize dünyadaki tüm yaratıklar düşmanca baksa bile Resulullah'ın (sav) bize bırakmış olduğu mirasları bırakmaya hiç te niyetimiz yok.
Ey Allah'ın kendisine zillet nasip etmiş İslam düşmanları, ABD kuklaları! Korkun! Çünkü siz Yasinleri, Abdullah'ları yok ettiğinizi sanıyorsunuz ama onları aratmayacak Muhammed Furkanlar doğuyor, biz göremesek bile onlar size Kürdistan'ı mesken etmeyecektir. Eğer illa ki bir devlet kurulacaksa o, İslam devleti olacak. Orada yezidilerin kanunları değil, Allah'ın hükmü geçecektir. Çünkü Mezopotamya, onlarca peygamberin, yüzlerce sahabenin ve binlerce şehidin kanıyla sulanmış.
Unutmayın! ZALİMLER İSTEMESE BİLE ALLAH NURUNU TAMAMLAYACAKTIR!!!
Allah'a emanet olun:)
Zeynep Dündar / Cizre - Yaş: 18