Hafta sonu Diyarbekir`de yapılan iki günlük ‘Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalıştayı`nın çok önemli sonuçları olacaktır.
Ön bilgi olarak şunu bilmeliyiz ki; AKP hükümeti, İHH ve bazı STK`lar üzerinden Kuzey Kürdistan ve Türkiye genelindeki İslami muhalefeti denetim altında tutup, kendisine bağlı tutmaya devam etmek istiyor.
Bu amaçla birkaç ay önce İHH öncülüğünde Diyarbekir`de düzenlen çalıştayın mahiyeti buydu. İHH`nın çalışmasında sahici aktörlerden ziyade, ferdi veya toplumda sınırlı sayıda etkisi olan çevreler katılmıştı. Bu çevrelerin ekseriyeti de hükümete bağımlı çevrelerdi.
Gene geçen haftalarda İstanbul merkezli bir vakfın Ay-Der üzerinden düzenlediği bir panel de AKP`nin benzer çalışmasına örnek olarak zikredilebilir.
‘Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalıştayı`nın ise tarihi bir toplantı olduğu, etkisinin uzun vadeli olacağı anlaşılmaktadır. Bu çalıştaya katılanların AKP`den özerkliği ve bu parti daha doğmadan hayatta olmuş olmaları önemlidir. İkinci bir husus, bu yapılanmaların özerkliği, AKP`ye eleştirel bakıyor olmalarıdır. Ve en önemlisi bu yapıların hiçbiri AKP`nin Suriye politikasında düştüğü yanlışa düşmediler ve kardeş kavgasını desteklemediler. Hüda-Par`a ilişkin PKK`nin iddiası da gerçeği yansıtmıyor ve birer propagandadan ibarettir.
Çalıştaya Hüda-Par yelpazesi, Adıyaman Menzil Cemaati, İstanbul Merkezli Cübbeli Ahmet Hoca`nın da mensup olduğu Mahmut Hoca Cemaati, Nurcuların en saygın oluşumlarından Meşveret çevresi, Malatya Cemaati, AKP`li Kürtler katıldı veya çağrılmıştı.
İran`ın etkisindeki Şii Camia, AKP`nin Suriye politikasına kayıtsız teslim olmuş İslami kesimler ise çağrılmamıştı.
Bunun yanında HDP ile seçim ittifakına sıcak bakan Kürdistan İslami Hareketi, Mazlum-Der çevresi, Kürt Hizbullah`ı ile kavgalı olan Nubihar ile Öze Dönüş çevresi de çağrılmamıştı ve çağrılsaydılar bile gelmeyecekleri söylenebilir.
Buna rağmen çalıştaya katılım fazla idi ve Kürt Hizbullah`ı ile Hüda-Par açısından tarihi bir başarı anlamına gelmektedir.
1. Doksanlı yıllarda hem Kürdistan hem de Türkiye`deki İslami camia tarafından yalnızlığa itilen, PKK ve destekçileri tarafından da şeytanlaştırılan Hüzbullah ve Hüda-Par çevresi bu çalıştay ile yalnızlığı aştığı gibi, Kuzey Kürdistan ve hatta Türkiye`de katılım gösteren İslami yapılanmaların hamisi konumuna yükselmiş bulunmaktadır.
2. Kuzey Kürdistan`da PKK`nin baskılarına fiili olarak direnebilen tek yapı olarak Hüda-Par, bu camialar içerisinde bu hamilik vazifesini doğal bir süreçte elde etmiş bulunmaktadır. Kürdistani olsun veya olmasın; Kuzey Kürdistan`da dini veya siyasi, sosyal çalışmalar yapmak isteyenler için devlet himayesi yeterli değildir. Ek olarak PKK ile iyi geçinenler veya müttefik olanlar rahat çalışırken, Hüda-Par gibi direnen ve boyun eğmeyen yapılar baskılara maruz kalmaktadır. Bu baskılar neticesinde direnebilen tek yapı olarak Hüda-Par kaldığına göre; diğer cemaatlerin de doğal olarak hamisi konumuna yükselmiş bulunmaktadır.
3. Gülen Cemaati Türkiye genelinde AKP karşıtı herkesle, Kuzey Kürdistan`da ise PKK cenahına yanaşırken, diğer İslami cemaatlerin Hüda-Par`a yanaştıkları gözükmektedir. Hüda-Par şemsiyesi, aynı zamanda AKP`nin vesayetinden kurtulmanın da bir yoludur. Zaten bu cemaatler, Kemalist devletle aynilik arz eden AKP icraatından ve Suriye politikasından rahatsızdırlar ve PKK`nin Kuzey Kürdistan`daki hegemonyasının da ancak Hüda-Par üzerinden sınırlanabileceğini düşünüyorlar.
4. Hüda-Par, 6-7 Ekim olayları ile mağduriyetini anlatma fırsatı buldu. Erdoğan ve Davutoğlu, AKP medyası da bu mağduriyetin Türkiye kamuoyu tarafından bilinmesine hizmet etti. Ancak AKP medyası çalıştay ile ilgili haberlere sansür uyguladı ve denetiminde gelişmeyen bu adımı görmezden geliyor. Bu çalıştay ile Hüda-Par ve katılımcı çevreler AKP`den ciddi bir kopuş yaşadılar ve Kürtçenin resmi dil olması, anadilde eğitimin hemen başlatılması, Kemalizm`in tasfiyesi, yeni bir anayasa, PKK ile Kürdistan meselesinin ayrı ayrı ele alınmasını, Kürdistan`ı bölen siyasi sınırların sembolik hale getirilmesi gibi manifesto niteliğinde taleplerde bulundular ki bu taleplerin hiçbiri AKP`nin gündeminde yoktur.
5. Bu çalıştaya katılan İslami camialar, hükümet ve devlet ile olan yakınlaşmalarının kendi aleyhlerine sonuç doğurduğunu, AKP`nin Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu siyasetindeki yanlışlarının kendilerine de fatura edildiğini görüp, ciddi bir kopuşu tetiklemiş oldular.
6. Aynı zamanda bu camialar, Türkiye`deki bazı odakların, AB ve ABD`nin de PKK`yi bilinçli olarak Kuzey Kürdistan halkının tek temsilcisi olarak gördüğünü, İran ve Türkiye devletinin de buna uygun davrandığını görerek zeminin hızla elden gittiğini görerek ciddi bir refleks ile harekete geçtikleri söylenebilir. Şimdiye kadar Türkiye devletinin merkezden yönettiği ve kimseye inisiyatif vermediği Kuzey Kürdistan ve Türkiye genelinde; Ortadoğu`daki yeni gelişmelere bağlı olarak eski sistemin çatırdadığı ve devletin egemenliğinin gevşediği oranda boşalan alana başkalarının yerleştiğini gören İslami camia ciddi bir paniği yaşamaktadır. Kendilerini asli unsur gören İslami camia; Kemalistlerin yüzyılın başında kendilerine oynadığı oyunun benzerinin PKK tarafından Kuzey Kürdistan`da kendilerine oynanmasından korkmaktadırlar ve tepkinin bir sebebi de budur.
7. Kuzey Kürdistan`ın siyasi tarihi, artık 6-7 Ekim öncesi ve sonrası diye de okunabilir. Bu hadiseler çok ciddi bir travması su yüzüne çıkardığı gibi, PKK`nin güvenilmezliğini de açıkça ortaya koyması da anlamlıdır. PKK, bu hadisedeki rolüyle İslami camia içerisinde ciddi bir güven kaybına uğramış bulunmaktadır. Doksanlı yıllardaki kör şiddetin, kardeş kavgasının geride kaldığını ileri sürenlerin yanıldığı su yüzüne çıkmıştır. Bu kanaati, Hüda-Par karşıtı çevreler de itiraf etmekte ama dillendirmede sıkıntı yaşamaktadırlar.
8. PKK`nin çok avantajları vardır. Diplomatik başarıları da malumdur. Lakin İslami camiayı küçümseyen tavrı da ters tepmiş bulunmaktadır. En önemlisi de bu İslami camialar Gülen Cemaatinin başına gelenlerden de ders alarak; devlet veya hükümetlere değil, kendi öz güçlerine, topluma güvenmeyi yeniden keşfettiler ve bu bence olumludur.