‘Geçmişten Günümüze Kürt Meselesi ve Çözüm Süreci` başlığı altında yapılan Panelde, bir sunum yapan Araştırmacı Yazar Abdulkadir Turan, ‘Çözüm sürecinin Hedefi, tarafları ve muhataplık Meselesi` konulu bir sunum yaptı.
Eğitimci yazar Abdulkadir Turan Kürt sorununa çözüm bulma yönünde on yılı aşan girişimler olduğunu ve 2009`da Ak parti hükümetinin “Demokratik Açılım Projesi”nin somut bir görünürlük kazandığını belirterek, hükümet tarafından atılan bu adımın küçümsenmeyecek önemli bir adım olduğunu sözlerine ekledi.
“10 binlerce insan hayatını kaybetti”
O günden bu yana devletin ilgili olduğu bütün projelerin olumsuz bir yaklaşımla ve hakları arttırma yerine azaltmaya yönelik olduğunu dile getiren Turan, “Ancak bu sefer, pratikte güvenlik kaygıları öne çıksa da teoride haklara odaklanma ve bu doğrultuda hak alanını genişletme niyetinin açık bir dille ortaya konulduğu görülüyor. Otuz yılı aşkın bir süredir şiddet ortamı vardır. Yaşanan şiddet sürecinde onbinlerce kişinin öldü, milyonlarca insan da göç etmek zorunda kaldı. Çözüm projesinin bunca felakete yol açan bir çatışma sürecini bitirme ihtimali bile önemlidir, ciddiye alınmak durumundadır.” Dedi.
“İslami kesimlerle görüşmeler yapılmadı”
Başlatılan sürecin takdire şayan bir süreç olduğunu ancak dilendiği şekilde ilerlemediğini belirten Turan bunun nedenlerini şöyle anlattı: “Çözüm sürecinin bir tarafında hükümet var. Diğer tarafında ise olan var ve olması gerekenler var. Bugüne kadarki süreçte Hükümetin muhatap olarak aldığı PKK`dir. Hükümet, PKK dışında bir arayış içine girdiğinde dönemin konuyla ilgili bakanı Beşir Atalay gülünç girişimlerde bulunmuş, Mermerciler Odası gibi aslında yarı kamu kuruluşu konumundaki derneklerin temsilcileri ile görüşmeyi yeterli bulmuş, konuyu yörenin İslami Kesimleri ile konuşmayı programına almamıştır.” sözlerini kullandı.
“Devlet dindar muhattab konusunda ikna olmuş değil”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Ahmet Davutoğlu`nun çözümden yana olduğunda şüphe olmadığını ifade eden Turan, “Bu gerçekle birlikte, devletten gelen isimler de hükümette görev aldı ve bir bölümü hala görev almaya devam ediyor. Devlet, Türkiye genelinde dindarları muhatap olarak görme konusunda belgi bugün bile ikna olmuş değil. Bu konuda köklü bir inat vardır. Nitekim İslami köklerden gelen siyasetçiler yıllar boyunca ancak ‘milli` ve sonra ‘muhafazakâr demokrat` nitelemesiyle devletle muhatap olabildiler. Devlet, onları öz kimlikleri altında değil, bu ikinci kimlikleri kabul etti.” sözlerini kullandı.
“Solcularla görüşülmekten keyif alınıyor”
Devletin içinden gelen siyasetçilerin siyasi bir meselede İslami kesimleri muhatap alma konusunda ciddi bir psikolojik engellerinin olduğunu aktaran Turan, “Bu isimler, sol kimlik devlette geçmişten bu yana kabul göründüğünden solcularla görüşmekten keyif alırken İslami kesimlerle görüşmekten bir rahatsızlık duyar ve belki de hala kendisini geleneksel devletin memuru zannederek acaba bu “Benim sicilime işlenir mi?” endişesi taşır. Değerlendirme yaparken gözlemlerine, vicdanlarına değil, devletin eski üretim belgelerine bakar. Onların tutumlarının bugüne kadar süreçte etkili olduğu söylenebilir. Ancak, asıl problem dışarıyla ilgilidir. Bunu da hükümetten bağımsız düşünmek yerine hükümetle dolaylı ilişkilendirmek daha doğrudur.” Şeklinde konuştu.
“İslami kesimlere ‘kök söktürme` operasyonu yapıldı”
Uluslar arası güçlerin çözüm sürecine yaklaşımına değinen Turan, “1998`de Beyaz Saray danışmanlarından Henri J. Barkey ve Graham E. Fuller`in “Türkiye`nin Kürt Sorunu” adlı bir rapor hazırladılar. Bu raporda, İslam dünyasının diğer kesimlerinde olduğu gibi PKK gibi sol yapıların halkın temsilcisi konumuna getirilmek isteniliyor. Bu rapordan kısa süre sonra ise Abdullah Öcalan`ın Türkiye`ye teslim edildi ve PKK`nin siyasi partisi HADEP yerel seçimlerde bölgedeki bir çok belediyeyi ele geçirdi. Bu dönemde ayrıca İslami kesime yönelik silahlı-silahsız farkı gözetilmeden bir “kök söktürme” operasyonu yürütüldü.” Şeklinde konuştu.
“Hizbullah`a Kürt Haması denilerek Yahudilere hedef gösterildi”
Amerikan Utah Üniversitesi`nde doktara tezini hazırlayan Emre Uslu`nun tezinin başlığının “Türkiye`de Kürt Siyasi Kimliğinin Dönüşümü” olduğunu belirten Turan, “Tezin bir bölümü Hizbullah`a ayrılmıştı. Kürtlerin karakteri İslamlaşmaya yatkındır. Hizbullah`ın PKK`nin alanını ele geçirebileceğine dikkat çekilen tezin, Kürt milliyetçiliğinin, laik Filistin milliyetçiliğinin yerini ‘Hamas`laşmaya terk etmesi gibi bir sürece maruz kalabileceği cümlesi ile bitiyor. Kürt Hamas`ı demenin Yahudilerin dikkatini bölgenin üzerine çekmektir. ‘Devlet, tarihsel süreci gereği Kürtlükle İslam`ın bir araya gelmesini bölgenin tamamen kaybedilmesi ya da İslamcı akımın Türkiye`nin tamamı üzerindeki etkisinin arttırılması ile bir tutuyor, bunu sadece bölge için değil, tüm Türkiye için de tehlikeli buluyordu. Ayrıca Kürt Hamas`ı demek; dış güçlerin PKK`nin lehine devleti rahatsız edecek kadar bölgeye müdahil olması anlamına geliyordu. Devlet bunu asla istemezdi.” dedi.
Hükümetin, farklı sebeplerle İslami kesimleri bu sürece bulaştırmamayı düşünebileceğini ifade eden Turan, son olarak şunları söyledi:
- Bu siyaset, uluslar arası güçlerin İslam dünyasında ulusal solu iktidar yapma girişimlerinin bir geç örneği olarak PKK ulusal solunu Kürtlerin tek temsilcisi, daha doğrusu Kürtleri uluslar arası güçler denetiminde tutacak yapılanma olarak görme niyetiyle ister istemez örtüşmektedir.
- Bu siyaset, PKK`nin tek parti zihinsel ve pratik yapısına uyum arz ediyor.
Bu iki unsur bir araya geldiğinde süreç boyunca takip edilen muhataplık siyaseti, Kürt sorununun çözümünü uluslar arası güçlerle PKK arasında bir alışveriş alanına dönüştürüyor. Bu Kürt halkının yararına olmadığı gibi Hükümetin de yararına değildir. Çözümdeki tıkanmanın ana sebeplerinden biri bu muhataplık siyasetidir. Sürecin önünün açılması, halkın taleplerini yansıtacak yeni bir muhatap siyasetidir.” (Fikret Özkan, Hamza Adıyaman, Ali Fidancı-İLKHA)