DOĞRUHABER / TARİHTE BUGÜN / 6 MART
GÜNÜN AYETİ
“Allah bir adamın göğsünde iki kalp yaratmamıştır.” (Ahzab suresi 4. ayetin meali)
GÜNÜN HADİSİ
“Ya Rabb! Kendi muhabbetini, Seni sevenin sevgisini ve beni sevgine yaklaştıran şeyin sevgisini bana ihsan eyle! Sevgini soğuk sudan bana daha sevimli kıl!” (Ebu Nuaym)
GÜNÜN SÖZÜ
“Allah'ın kulları içinde öyle bir grup vardır ki, cennet ve cennetin içindeki nimetler bile, onları Allah'tan uzaklaştırmaz. Onlar dünya ile nasıl Allah'tan uzaklaşacaklardır?” (Süleyman Ed Darani)
TARİHTE BUGÜN
1952: İstanbul'da yılın ilk aylarında işlenen cinayetlerde ciddi bir artış tespit edildi. Bunun üzerine nedenlerini araştırmak ve önleyici tedbirler alınmasını sağlamak amacıyla Vali ve Belediye Başkanı Fahrettin Kerim Gökay başkanlığında ilmi bir heyet toplandı. Vali ve Belediye Başkanı Fahrettin Gökay başkanlığında yapılan toplantıya uzman doktor, hukukçu, kriminoloji uzmanları katıldı. Toplantıda konuşmacılar cinayetlerin artışında film ve gazete haberlerinin de rol oynadığını, bunların bazı cahil kişileri özendirdiğine değindiler. Bazı konuşmacılar cezaların arttırılmasını, bazıları da eğitime önem verilmesini istediler. Rejim daha ilk 50 yılını doldurmamışken bu sorunun ortaya çıkması tabi ki manidardır. Ancak en az bunun kadar manidar olan bir husus da sözde ilmi heyetin İslamdan uzaklaştırıldıkça toplumun suç makinesi haline geldiği gerçeğini göz ardı etmemeleridir. Bunu herkes aklına sokmalıdır ki, sağlıklı ve mutlu bir dünya hayatının tek yolu İslam'dır. İslam nasıl ki, kişileri cennet dediğimiz saadet diyarına taşıyorsa, pratik imkânı bulduğu toplumlara da dünyada manevi bir cennet olur.
1961: İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth, Türkiye üzerinden geçerken Ankara'ya uğradı. Esenboğa Havaalanı'nda Devlet ve Hükümet Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel tarafından karşılanan II. Elizabeth, Gürsel ile 40 dakika görüştükten sonra, Türkiye'den ayrıldı. Gazetecilerin ısrarlı sorularına Cemal Gürsel şu yanıtı verdi: "İngiltere kraliçesi ile ne konuşulursa onları konuştuk. Gazetecileri enterese edecek hiçbir şey de konuşulmadı. Ötesini siz de biliyorsunuz " dedi. Cemal Gürsel bunları söylerken kamuoyunda Kraliçe'nin Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamını önlemek amacıyla görüştüğü konuşuluyordu.
1964: Ünlü ve yenilmez boksör Cassius Clay, (Kasius Kılay) müslüman olduktan sonra resmi olarak Muhammet Ali adını aldı.
1977: Başbakan Süleyman Demirel 1 saat 10 dakika süren bir televizyon konuşması yaptı. 1977 bütçesinin hedeflerini anlattı ve "Bir milyondan başladık, 100 milyara geldik. Türkiye trilyonları telaffuz etmeye alışmalıdır" dedi. Demirel 2000 yılında Türkiye'nin 400 milyar lira milli gelirle Almanya'nın üstünde olacağını söyledi Ayrıca 2000 yılında fert başına düşen milli gelirin 5000 dolara yükseleceği müjdesini verdi. Demirel'in 70'lerde verdiği müjdeyi 2000'lerde yaşayan çıkmadı ancak 2000'e cumhurbaşkanı olarak giren Demirel, 70'lerde salladığı salvolarından dolayı ne hissetti acaba? Gerçi "Dün dündür, bugün bugündür" gibi bir deyimi siyasi hayata kazandıran Demirel'in felsefesi şuydu: Bugün salla sallayabildiğin kadar. Yarın biri çıkar da "Ama dün böyle demiştiniz" diyecek olursa, bugün, yarının dünü olacağından ve dün de dün olacağından sorun kalmıyordu. demek ki, Türkiye'de yapılan siyasette yalanın, binlerin önünde atıp tutmanın, vatandaşın gözünün içine bakarak yapmayacağı vaadleri vermenin adı "Dün dündür" idi. Demirel siyaset atıldığında doğan bir kişi, o cumhurbaşkanlığını bıraktığında 40. yaşını görmüştü. Bu nesilleri böyle liderlerle ihtiyarlatmaya kimin hakkı vardı? Gözünü açtığında gördüğü siyasi sözüm ona liderlere saçı başı ağarana kadar tahammül etmek zorunda mıdır yeni nesiller?
1980: Maliye Bakanı İsmet Sezgin, dünyada yiyecek maddesi ithal etmeyen birkaç ülkeden biri olan Türkiye'nin bu özelliğini, Cumhuriyet tarihinde ilk defa bu yıl kaybettiğini söyledi. Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlardan dolayı 1980 yılı içerisinde yağ ve şeker ithal edileceğini söyledi. Hemen hatırlatalım Türkiye'ye trilyonları telaffuz ettirecek, Almanya'dan daha müreffeh bir ülke yapacak ve kişi başı geliri 5000 dolar yapacak olan Demirel hükümeti döneminde bu vuku bulmuştur.
1993: İstanbul'un Kartal ilçesinde bir eve düzenlenen polis baskınında aralarında Dev-Sol'un liderliğini ele geçirmeye çalışan Bedri Yağan'ın da bulunduğu üçü kadın beş kişi öldürüldü. Bedri Yağan'ın babası, oğlunun çatışma sonucu ölmediğini, infaz edildiğini, ölen militanların avukatları da, duvarlarda kurşun izi bulunmadığından, beş kişinin ele geçirilip işkenceyle öldürüldüğünü ileri sürdüler. SHP Merkez Yönetim Kurulu da olayı yargısız infaz olarak nitelendirdi.
1992 yılında Dev Sol adlı silahlı örgüt, Dursun Karataş liderliğinde "DEV-SOL Önderlik Grubu", Bedri Yağan önderliğinde ise "DEV-SOL Darbeciler Grubu" adıyla ikiye bölündü. Aralarında silahlı çatışma çıkan ve birbirlerinin adamlarını öldüren bu iki hizip ayrılınca örgütün silah, mühimmat, para ve mal varlığı Bedri Yağan grubunda kalmış, Dursun Karataş grubu büyük maddi sıkıntı içine girmişti. Birbirlerini öldürmelerinin yanı sıra bu iki grup, birbirlerini bitirmek için polise ihbarda da bulunarak karşı tarafın elemanlarını yakalatıyordu. Bedri Yağan'ın 1993 yılında 6 Martta örgüt evinde ölü ele geçirilmesinde Dursun Karataş'ın grubu olan DEV-SOL Önderlik Grubunun ihbar ettiği konuşulmaktadır. Ancak bundan daha vahim iddia şudur: Dursun Karataş Grubu, istihbarat ile pazarlığa oturmuş, Bedri Yağan ve grubu tasfiye edilmesinde yardım edilirse Dursun Karataş da istihbarata her türlü yardımı yapacak, tetikçiliğini üstlenecektir. İddialara göre Dursun Karataş'ın grubu olan DEV-SOL Önderlik Grubu bu şekilde derin devletle anlaşmış ve derin yardımlar neticesinde Bedri Yağan'ın grubu DEV-SOL Darbeciler Grubu tasfiye edilmiştir. 1993'de Yağan'ın öldürüldüğü operasyonda az önce de bahsettiğimiz üzere çatışmada "öldürüldüler" denmiş ama evde ve duvarlarda kurşun izi bulunmamıştı. Bu da hücre evindeki militanları sağ yakalnıp sonra infaz edildiklerine dair kuşkular oluşturmuştu. Tüm bu iddialar Dev Sol ve onun çerez yapılanmaları içinde dile getirilmekle beraber 1989'da cezasını yatmaktayken cezaevinden esrarengiz bir şekilde kaçırılan Dursun Karataş, sol fraksiyonlar tarafında devletle işbirliği içinde olmakla suçlanmış olmasın da iddialara destek veriyor. Dursun Karataş'ın emrini verdiği cinayetlerden biri 1996'da Özdemir Sabancı, Haluk Görgün ve sekreter Nilgün Hasefe'yi öldürülmesidir. Bu cinayette bir kale gibi korunan Sabancı Center'a (Sentır) militanları sokan kişi bu şirkete çalışan Fehriye Erdal'dır. Fehriye Erdal gibi daha önce yakalanıp bırakılmış bir militanın Sabancı Center'da işe alınmasında arabuluculuk yapan kişi de Susurluk kazasında ölen İstanbul eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ'dır. Özdemir Sabancı'yı vuran tetikçi Mustafa Duyar'ı cezaevinde infaz eden mafyanın liderlerinden biri de emekli general ve Ergenekon tutuklusu Veli Küçük'e selam ve saygılarını ileterek kameralar karşısında emri Veli Küçük'ten aldıklarını, onun ricası üzerine Mustafa Duyar'ı öldürdüklerini söylemişti. Bu itirafın yapılmasının sebebi de mafya liderinin "Bizi kandırdılar, sözlerinde durmayıp bize sahip çıkmadılar" sitemiydi. Derin Devletle Yağan grubunun tasfiyesi karşılığında anlaşma yaptığı iddia edilen Karataş'ın karıştığı olaylara bakılırsa bugün Ergenekon tipi yapılanmaların istediği türden eylemler olduğu ve bu eylemlerin derinlerdeki koltukları daha güçlendirdikleri görülecektir. 1995 Gazi Olayları ve 1996 yılının 1 Mayıs olayları Karataş'ın derin devletin ekmeğine yağ sürmek için emrini verdiği iki örnektir.
1993: Avrupa Birliği üyesi 15 ülke ile Türkiye arasında Gümrük Birliği Antlaşması Dışişleri Bakanı Murat Karayalçın tarafından imzalandı. Bu antlaşma, taraflar arasında tarife indirimi ve ortak gümrük tarifesine uyum yükümlülüklerinin yanı sıra, Ankara'nın AB'nin ortak politikalarına uyumu da içeriyor. Türkiye bu antlaşmayla, Avrupa Birliğine tam üye olabilmek için bir dizi hukuki, mali, siyasi ve ekonomik reformu gerçekleştirmeyi de kabul etmiş oldu. Anlaşma gereğince özellikle insan hakları ve demokratikleşme konularındaki yasaların TBMM'den biran önce çıkarılması gerekiyordu. Bir asırdır yöneticilerin halkına reva görmediği insani hak ve özgürlükleri Avrupa dayatıyor.
1998: TBMM Karma Komisyonu, DYP Milletvekili Mehmet Ağar`ın dokunulmazlığını, uyuşturucu kaçakçısı Yaşar Öz`ün serbest bırakılmasını sağladığı iddiaları üzerine ikinci kez kaldırdı.
2002: Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Gazeteci-Yazar Çetin Emeç ve Turan Dursun ile İran rejim muhalifi Ali Akbar Gorbani'nin öldürülmesi olaylarının da aralarında bulunduğu birçok saldırıdan sorumlu tutulan İslami Hareket Örgütü'nün İcra Şurası üyesi İrfan Çağırıcı hakkındaki idam cezasını onadı. Türkiye'de siyasi ve aslında faili malum olan cinayetler işlenmiş, bu cinayetler müslüman şahsiyetlere yığılarak hayatları karatılmıştır.
2008: CHP'nin üniversitelere türbanı serbest bırakan düzenlemenin iptali için yaptığı başvuruyu Anayasa Mahkemesi kabul etti.
2008: Kudüs merkezinde Siyonist Yahudi yetiştiren bir okula silahlı saldırı yapıldı. Çok sıkı bir şekilde korunan Siyon okuluna sızmayı başaran Filistinli bir mücahid okul içinde 8 Siyonisti öldürürken kendisi de şehid edildi. Saldırıyı Hamas üstlendi. İsrail Hamas'ın bu başarılı operasyonu karşısında şok geçirirken tüm Filistinliler, Filistin topraklarını işgal edip on binlerce müslümanı şehid ettiren Siyonist zihniyetin aldığı bu darbe ile sokaklara dökülerek sevinç gösterileri yaptılar.
2012 : İşkence Ve Cinsel İstismar İddiasıyla Gündeme Gelen Pozantı Çocuk Cezaevi'nde Kalan 218 Çocuk, Ankara`ya Nakledildi.
Tutuklu Çocuklar, 3 Otobüsle Sincan'daki Çocuk Ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'na Geniş Güvenlik Önlemleri Altında Götürüldü.
Adalet Bakanlığı'nın Soruşturması Kapsamında, Üç Müfettiş Dün Pedagog Ve Psikologlar Eşliğinde Cezaevinde Kalan Çocukların İfadesini Almıştı.