İslami STK`ların organizasyonu ile 7-8 Mart tarihlerinde Diyarbakır`da yapılacak olan ve 400`e yakın STK`nın destek verdiği “Kürt Meselesine İslami Çözüm” çalıştayı hakkında açıklamalarda bulunan HÜDA PAR Genel Başkan yardımcısı Hüseyin Yılmaz, bölgede HDPve PKK dışında Kürt meselesinde muhatap alınması gereken başka aktörlerinde olduğunu belirterek, devletin köklü bir çözüm için bu aktörleri de dikkate alması gerektiğinin altını çizdi.
Hükümet ve PKK/HDP arasında yürütülen Çözüm Süreci görüşmelerinin giderek daha girift bir noktaya çekilmesinden ve son olarak Öcalan tarafından Silahların bırakılmasına yönelik verilen talimata rağmen gerek örgüt gerekse de HDP içinden çatlak seslerin çıkmasına yönelik gelişmeler karşısında bölgenin Sivil inisiyatif alan dinamikleri farklı bir çözüm adresi için kolları sıvadı.
7-8 Mart tarihlerinde Diyarbakır`da yapılacak olan “Kürt Meselesine İslami Çözüm” çalıştayı ile gündeme gelen çalışmalara, bölgede faaliyet yürüten STK`ların dışında bölgenin etkin siyasi gücü olan HÜDA PAR`dan da tam destek geldi.
Hükümetin PKK ile yürüttüğü görüşmelerde, örgütün silah bırakması ile Kürtlerin bir bütün olarak temel haklarının iadesi meselesinin aynı kefelere konularak değerlendirilmesinin başından beri yapılmış en büyük hata olduğunu belirten Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) Kurucu Genel Başkanı ve aynı zamanda şu an Parti Genel Başkan Yardımcılığını yürüten Avukat Hüseyin Yılmaz, ayrı ayrı ele alınması gereken konuların bir biri ile bağlantılı olsa bile ayrı olarak değerlendirilmesi ve muhataplarının da farklı olması gerektiğini belirtti.
Görüşmelerin başlamadan önce yapılması gerekenin ilkin PKK`nin şiddet eğilimlerini terk etmesi olduğunu belirten Yılmaz, Kürt meselesinin sağlıklı çözülebilmesi açısından bunun şart olduğunu belirtti.
Yaşanan süreç ve gelişlere ile ilgili olarak İlke Haber Ajansının sorularını yanıtlayan Yılmaz, gerek hükümete gerekse de PKK ve HDP`ye uyarı mahiyetinde yaptığı açıklamalarında, Kürt meselesinin yaşanan mağduriyetlerin faili olan iki uç arasına sıkıştırılabilecek bir mesel olmadığı mesajını vererek, : “Devlet ve PKK, çözümsüzlüğe giden yolda birbirinden beslenen iki yapıdır. Örgütün buradaki tavrı kendisine alan açmak, kendisine ideolojik hâkimiyet alanını oluşturmak gayreti ve çabası iken, devletin de aynı şekilde kendi rejiminin kutsallığını çiğnetmeme, kırmızıçizgilerini çiğnetmeme adına çabasını görüyoruz.” İfadelerin kullandı.
Hüseyin Yılmaz ile yapılan röportajın tamamı:
Bir asra yakındır devam eden Kürt Meselesinin çözümü için ortaya çıkan ve şu an Çözüm Süreci adı altında görüşmelerde bulunan taraflar bu tutumlarında ne kadar samimi?
Devlet Kürt meselesinin çözümünde İslami temelde adaletle çözülmesinden yana olmadığı için sadece kültürel bazı hakları vermekle yetinmeyi istiyor gibi bir izlenim var. Örgüt şiddet eylemlerinin devamı için bir nevi bu samimi olmayan davranışlarını bahane ederek kendi yaptıklarını perdeliyor. Hatta belki şunu diyebiliriz: Devlet ve PKK, çözümsüzlüğe giden yolda birbirinden beslenen iki yapıdır. Örgütün buradaki tavrı, kendisine alan açmak, kendi ideolojik hâkimiyet alanını oluşturmak gayreti ve çabası iken, devlette aynı şekilde kendi rejiminin kutsallığını çiğnetmeme, kırmızıçizgilerini çiğnetmeme adına örgütle böyle bir pazarlığı yürütüyor. Örgütünde bu noktada Kemalizm`in dayatmış olduğu laik seküler anlayışı muhafaza ettiği, bazı noktalarda da birlikte hareket edebilecekleri durumu var. Dolayısıyla Kürt meselesine endeksli bir çözüm arayışı söz konusu değil.
Meselede başka tarafların dikkat alınmaması için ortaya konulan çabalar ve asıl muhataplar ile atılması gereken adımlar…
Bazı noktalarda da siyasi uzantı olan HDP`nin açıklamaları var. Kendilerinin laiklik anlayışı ile Devletin laiklik anlayışının aynı olduğunu ısrarla dile getirmeleri söz konusu. İslami temelde bir çözümün olmaması ve İslami kesimlerin söz sahibi olmaması için bir an önce kendileriyle görüşülmesi gerektiğini dile getiriyorlar. Bunu yapan bir yapıya baktığımızda İslami bir çözümün olmaması için meseleyi farklı yönlere kaydırabiliyor. Asıl meseleyi gözden kaçırıyorlar. Burada Kürt ile Türkün arasındaki sorunların temel kaynağı İslami bir çözümün olmamasıdır. İslam kardeşliği üzerinde bir anlayış olmadığı için bugün bu noktaya gelmiş.
Çözüm sürecinde meydana gelen 6-8 Ekim olayları ve bu olaylarda Devlet ve PKK`nin rolü
6-8 Ekim olaylarını, bir yönüyle, devlet ile örgütün danışıklı mizanseni olarak algılayabiliriz. Bunu yaparken bir masada oturup rol paylaşımı yapmalarına gerek yok. Devlet, kendince örgütü bir yere çekmek, kamuoyunda onunla ilgili bir algı oluşturmak için yaptığı vahşete göz yumma, alanı ona terk etme şeklindeki bir düşünce içerisinde, alanı belki tamamen onlara terk etti. Belki de bilinçliydi. Verilen talimatlar ne ise memurlar ona uyar. Polise, ‘Sokağa inin` dense idi, polis öleceğini bilse bile yine inerdi. Buradaki durum, polisini, askerini koruma içgüdüsü olabilir. Bir diğer düşünce ise, “Halk örgütün vahşetini, neler yapabileceğini görsün” düşüncesi olabilir. Örgüt açısından baktığımızda da kendince bütün hazırlıklarını yapmıştı ve hedefine ulaşmak için her şeyi göze almıştı.
Devlet 6-8 Ekim olaylarını bilmiyor muydu? Gaflet anını mı yaşadı?
Şunu da çok iyi biliyoruz ki, KCK içerisinde istihbaratın birçok elemanı var. Bunu kendileri de itiraf ediyor, çeşitli platformlarda söylüyorlar. Böyle bir durumda haberlerinin olmadığını söyleyemeyiz. Bence haberleri vardı, biliyorlardı. Ama kendilerince bir yere çekme gibi bir amaçları vardı. Gençlerin bu şekilde kurban edilmesine de ortam hazırladılar. Sokaklardan çekilme ve sokaklara inmeme ile sokak hâkimiyetini ele geçirdiğini zanneden örgüt de ilk iş olarak kendisine muhalif gördüğü, kendine ileride tehlike oluşturacağını düşündüğü siyasi yapı, camia ve cemaatlere yönelik bir katliam gerçekleşti.
Bundan sonraki süreçte örgüt ve siyasi uzantılarının topluma yönelik böylesi bir tavırları söz konusu olabilir mi? Yeniden sokağa inerek kendisine muhalif gördüğü halkı hedef haline getirebilir mi?
Yeni olaylar mümkündür, olabilir ama o mizansen içerisinde oynanan roller belki bir daha oynanmayabilir. Devlet ve örgüt açısından farklı bir şekilde sahaya yansıtılabilir. Bizim için 6 -8 Ekimde yaşananlar, bölgede örgütün zihniyetinin hâkim olması durumunda neler yaşanabileceğinin küçük bir fragmanı idi. Halk bunu gördü. Devlette buna zemin hazırlamanın verdiği utangaçlık ile bunu kendi lehine kullanmaya çalıştı. Şu an diline doluyor, ‘7 Ekim`de Yasin Börü`nün katledilmesi` diye sık sık dile getiriyor. Eğer bunu dile getirirken masada imza atılmış bir anlaşmaları var idiyse, o halde devlet PKK`yi oyuna getirdi ve bu noktada istediğini elde etti. İç Güvenlik Yasa Taslağını şu an meclisten geçiriyor. Geçirirken kullandığı argüman 6-8 Ekim olayları. Yani kendi rolünü unutturuyor. Polisine talimat verdirmeyip sokağa inmesini engellenmesini unutuyor. Katliama seyirci kalmasını unutturuyor. Bunu tamamen karşı taraya yüklüyor. Burada farklı çıkarlar var. Farklı çıkarlar bazen bir arada çalışmayı da gerektiriyor. Zıtlıktan bir birliktelik doğuyor. Devlet ile PKK`nin şu an öyle bir durumu var. Herkes kendi lehine çekmeye çalışıyor. Olan halka oluyor. Onlar kendi ideolojik ve örgütsel çıkarlarının hesabını yaparken halkın mağduriyetleri üzerinden rol oynanıyor.
Yürütülen görüşmelerde temsiliyet sorunu ve Kürt Meselesinde muhatap alınması gereken asıl aktörler…
Bir örgüt bir siyasi partiyi, hele hele bizim gibi siyasi bir partiyi hiçbir zaman temsil edemez. Devlet, ‘Ben örgütün silahını bırakması için onunla görüşüyorum, bu sebepten dolayı onu muhatap alıyorum. Örgütü muhatap almamın sebebi silahıdır. Silahını bıraktırmaktır` diyor. Kamuoyuna bunu yansıtıyor. ‘Ben Kürtlerin temsilcisi olarak onunla görüşmüyorum.` diyor ama örgüt, tüm Kürtler adına görüştüğünü yansıtıyor. Hatta tüm Türkiye adına görüştüklerini söylüyorlar. Bilinçli olarak olayı silah bırakma meselesinden çıkarıp diğer bütün alanlara yayıyor. Hükümet bu noktada, ‘Örgüt silah bırakmadan, eylemsizliğe geçmeden` onunla muhatap olması örgüt açısından bir avantaj oluyor. Bu avantajı da sonuna kadar kullanıyor. Bence, hükümet, halkın canına ve malına kasteden her türlü şiddet eylemlerini sonlandırmayana kadar örgütle görüşmemeli ve muhatap almamalıydı. Bu noktada Türkiye`nin hukuk devleti olmasına yönelik atılacak adımlar siyasi partilerle konuşulacak meselelerdir. Bir örgütle konuşulan mesele değildir. Şiddeti kutsamış bir örgütle masaya oturursanız olacağı budur. Hükümetin yaptığı en büyük yanlış budur. Hükümet yetkilileri, Kürt meselesinin çözümü için bütün Kürtleri muhatap aldıklarını söylüyorlar. Bülent Arınç, bu çerçevede gelip partimizi ziyaret edip dile getirdiği bir husus var: ‘Kürt meselesinin çözümünde tek muhatap HDP değil, HÜDA PAR vardır, HAK PAR vardır, bir üçüncüsü yoktur` dedi. Ama gereğini yapmadılar. Gereğini yerine getirmediler.
“Hizbullah`ta var, HÜDA PAR ve HAK PAR da var”
Ancak, Hükümet sıkıştıkça siz tek yoksunuz başkaları da var diyor. Bir tür diğer örgütlü yapıları, siyasi partileri koz olarak kullanıyor. PKK ‘ye diyor ki “bak sen tek yoksun Hizbullah`ta var. HDP` ye ise ‘sen tek yoksun HÜDA PAR ve HAK PAR da var onlarla görüşürüm ben` böylece onların aşırı isteklerini kendince törpülüyor, masada elini güçlendiriyor. Normal işler rayına girince söylediklerini unutuyorlar.
Hükümetin samimi ise Kürt meselesinin çözümünde HÜDA PAR ve HAK PAR` a yönelik söylemlerini o zaman hayata geçirmesi lazım. Şunu diye bilirler: ‘Biz görüştük, taleplerini aldık, dinledik` ama bunu da söylemiyorlar. Fakat bu da yetersiz. Zira siyasi partiler sadece görüş alınacak kurumlar değildir. Siyasi partilerden sadece öneri almakla yetinilmez. Bu konuda Hükümetten isteğimiz; Madem muhatap dediniz. O zaman muhataplığın gereğini yerine getirin.
Kürdistan`da Kürt Meselesinin tarafı ve muhatabı olarak Hükümetten beklentiniz ve Hükümet PKK/HDP arasında yürütülen görüşmelerdeki usulsüzlükler nelerdir?
İmralı da ne konuşuluyor, neyin pazarlığı yapılıyor, kandille ne görüşüyorsunuz, HDP ile ne görüşüyorsunuz? Bunun bize yansıtılması lazım. Yani görüşmelerin içeriğini bizim bilmemiz lazım. Hatta şeffaflık olması açısından da siyasi partiler tarafından da en azından kamuoyunun bilmesi gerektiği kadar bilgilendirilmesi lazım. Bu durumda bu partiler kendi taleplerini kendi temsil ettikleri kitle adına dile getirme imkânı bulacaklardır. Şuan fiiliyatta tek bir muhatap var. Ancak 20-25 milyon kürdün temsilcisi bir örgüt ve tek bir parti değildir. Alınan oylara da bakarsanız az veya çok bütün oylar bir partide toplanmamış. Dolayısıyla farklı, örgütlü yapılar var farklı siyasi yapılar ve partiler var ve özellikler bu bölgeyi temsil eden bu bölgeden çıkmış olan Kürdistan`dan çıkan partiler var. Tabanının büyük bir bölümü Kürtlerden oluşan siyasi partiler mutlaka Kürtlerin temsilcisi olarak masada olmalıdır.
Devletin bölge politikası ve PKK ile silah üzerinden yaptıkları pazarlığın bölgeye getirisi ne olacaktır?
Devlet güvenlikçi politikaları halen terk etmediği için işi asayiş, güvenlik boyutuna indirgiyor. Bundan dolayı halen elindeki silah ile terör eylemleri yapan halkın canına malına kast eden bir örgüt olduğu için PKK`yi şuan o noktada muhatap alıyor, onunla görüşüyor. Ancak unutulmaması gereken bir unsur daha var ki o da yine PKK gibi silahlı bir yapı olan Hizbullah. Hizbullah halkın maslahatını düşündüğünden dolayı silahını zorda kaldığı müddetçe kullanmayacağını deklare etmiş bir yapıdır ve silahı bırakmadığını anlıyoruz. Manifestosundan da bahsettiği gibi silahı en son çare olarak düşünen yani hiçbir kapı ve yol kalmazsa silahı da devre dışı bırakmayan bir yapıdır. Bundan dolayı siyasi bir partiden ayrılan yönü bu. Yani siyasi partiler hiçbir yol kalmasa da ben silahla mücadele ederim kendi taleplerimi dayatırım gibi bir istek içerisine giremez. Örgütle bir siyasi partiyi ayıran en büyük özellik budur. Dolayısıyla diyor ki ‘ben netice itibari ile hiçbir yol kalmazsa eğer, temsil ettiğim kitle ve düşüncelerimin ifade edilebileceği bir zemin kalmazsa, imha edilmeye çalışılırsa, bu durumda ben silahı devre dışı bırakmam` diyor. Devletin bunu düşünerek PKK ile görüşmelerini devam ettirmesini tavsiye ederiz.
Silahlı iki örgüt olan PKK ve HİZBULLAH arasındaki fark
Ancak, her şeyimi silahla elde edeceğim diyen, halkın maslahatından, menfaatinden, huzurundan, halkın geleceğinden ziyade kendi geleceğini düşünen, kendi örgütsel çıkarlarını önceleyen ve bunun içinde her türlü eylemi gerçekleştirmekten çekinmeyen bir örgüt var PKK. İki örgüt arasındaki fark; İkisi de silahlı. Ama biri halkın menfaati için bunu kullanmıyor, Halk zarar görmesin diye umumun menfaatini kendi örgütsel menfaatlerinin üstünde tutuyor. Diğerinde ise halkın imhası söz konusu dahi olsa eğer örgütsel çıkarların öne geçecekse sivilleri öldürmekten, sivillerin ölmesine zemin hazırlamaktan çekinmeyen bir örgüt. Bundan dolayı hükümet elinde silah olan, her gün bir yerleri basan, halkın canına malına kast eden hele de siyasi muhalifleri öldürmeyi kendisi için ilke edinen bir örgütsel yapının silahını elinden almaya çalışıyorsa, güvenlik açısından olaylar olmasın ölümler dursun diyorsa örgüte karşı eli zayıf kalır. Zira örgüt devletin bu durumunu bildiği için, hükümetin, devletin yumuşak noktası olduğunu bildiği için en küçük bir şeyde; “benim şu dediğimi yapmazsan sokakları karıştırırım, eylem yaparım, insanları öldürürüm, anarşi çıkarırım, terör yaparım” diyor. Bu şekilde devam eden süreç zaman zaman gerilir. Sonrasında örgütle anlaşma zemini oluşturulur. Ancak süreç geçtiğinde, hassas dönemler aşıldığında ilişkiler tekrar gerilmeye başlar, Niye? Çünkü ikisinin de bu noktada bir menfaati söz konusu.
Devletin Kürt meselesinin çözümü ve halkın geleceği için Hizbullah ile de görüşmesi lazım
Eğer devlet Kürt meselesinin çözümü ve halkın geleceği için PKK ile yani örgütlerle görüşüyorsa o zaman Hizbullah ile de görüşmesi lazım. Yani Hizbullah, ben tamamen silahsız bir yapıyım demiyor. Şartlar zorlarsa silaha başvururum diyor. Bugün başvurmaması şartlardan dolayıdır. Benim takip edip anlayabildiğim kadarıyla yarın şartlar değişirse ve bu şartlar kendisinin, toplumun ve Müslümanların aleyhine dönerse o zaman silaha başvurmayacağının hiçbir garantisi yoktur. Bu nedenle hükümet işi sağlama almak istiyorsa Hizbullah ile de görüşmesi gerekiyor. Onun da taleplerine, sesine kulak vermelidir. Müslüman halkın aleyhine bir pozisyon oluşmaması için mutlaka Hizbullah ile de görüşmelidir. Siyasi partilerle konuşma konusuna gelince; eğer HDP ile görüşüyorsa HÜDA PAR ile de görüşmesi lazım çünkü bu Bülent Arınç`ın kendi beyanıdır. “Benim muhatabım bunlardır” dedi.
HÜDA PAR olarak beklentiniz ve talebiniz nelerdir?
Hür Dava Partisi kendisi için bir şey talep etmiyor. Bunu halk için istiyor, yani Kürt halkı için, Türkiye halkı için bunu istiyor. Halkın menfaatine olacak bu görüşmelerin doğru zeminde yürütülmesi için masada olmak istiyor. Şuan doğru zeminde değil. Şu an çok yanlış bir zeminde gidiyor. Şuan tamamen konjonktürel davranılıyor. Kürt meselesinin doğru bir zeminde çözülmesi için İslam referans alınmalı, İslam`ın adalet ve kardeşlik ölçüsü esas alınmalıdır. Bunun içinde diyoruz ki; şuan ki haliyle ne yaparsanız yapın mevcut anayasayla bu şartlar sağlanmıyor. Yeni bir anayasa olması gerekiyor ve hükûmetin yapması gereken şey, siyasi partilerle görüşüp onların da yeni bir anayasayla ilgili, yeni bir Türkiye`nin şekillenmesi açısından özgürlükçü, adil, kardeşlik esaslarının hâkim olduğu, kimsenin kimseye zülüm etmediği, kimsenin kimseye tabi olmadığı, kimsenin kimseye üstünlüğü olmadığı, hiçbir dilin dışlanmadığı, bir düzen kurulması lazım. Bu hem hukuk sistemi açısından hem idari mekanizma açısından olması gerekendir.
Başkanlık sistemi yaşanan kadim sorunların çözümü için yeterli bir adım mı?
Şuan cumhurbaşkanının ismini başkan yapmakla sorun çözülmeyecektir. Çünkü bir idari sistem var. Bunlar devletin başındakinin sıfatının ne olacağı, yönetim tarzının nasıl olacağını gösteren yapıdır. Ama hukukla alakalı bir şey var. Türkiye de bir arada yaşanacaksa, siyasal, ekonomik, sosyolojik tüm dengelerin gözetilmesi lazım. Atılacak olan bu adımlar eşit ve adil bir şekilde, İslam`ın gözetimi altında İslam`ın referansında olmalıdır. Siz Kemalizm`i referans alırsanız olmaz. Türkiye`de Kemalistlerin sayısı nedir ki? Kemalizm bu memleketin ortak paydası mıdır? Başka bir ideolojiyi esas alırsanız, kaçta kaçını temsil ediyor olacaksınız? Hayır, halkın yüzde 99 Müslüman olan bir ülkede ortak birleştirici payda İslam`dır ve ona göre bir çözümün geliştirilmesi lazım. Türkün de Kürdün de rıza göstereceği Arap`ın Çerkez`in rıza göstereceği tek ortak payda budur. Bu nedenle İslam ortak payda alınmalıdır. Hükümet şimdiden bunun sözünü vermelidir. Önümüzde bir seçim var ve seçim sonrası atılacak adımlar için bunun sözü verilmelidir. Bu sözünü verdikten sonra artık gereğini yerine getirmeli Tüm siyasi partilerle ortak bir çalışmayla devlet yeniden dizayn edilmelidir. O zaman Kürt sorunu da kalmaz. Türk sorunu da kalmaz. Geriye PKK`nin silah bırakma sorunu kalır. Ortada bir terör sorunu kalır. O zaman halk tarafını belirlemiş olur.
“Kürt Meselesine İslami Çözüm” çalıştayı hakkında ne düşünüyorsunuz? Bölgede faaliyet yürüten STK`ların bu adımından beklentiniz ne olacaktır?
Böyle çalışmalar yıllardır yapılıyor. Ancak belki de dar bir çerçevede yapıldığından olsa gerek, yeteri oranda bir ses çıkmadığı gibi beklenen etkiyi de ortaya koyamıyor. Yoksa İslami kesimlerin Kürt meselesine yönelik çözüm çalıştayları doksanlı yıllardan beri vardır. Şuan yapılan ise çok geniş tabanlı ve İslami kesimleri dışarı bırakmayacağı, herkesin bilgilendirildiği bir platform özelliğinde. Bu çerçevede bu çalıştayı yapacak kardeşlerimiz, partimizin de düşüncelerine başvurdular, önerilerimizi aldılar. Birçok kişiyle görüştüklerini söylediler. Bu noktada dar çerçevelerden ziyade çok geniş kesimleri temsil ettiğinden dolayı ses getirebileceğine inanıyorum. Müspet bir çalışmadır. Geciken bir çalışmadır. Olması gerekiyordu. İslami kesimlerin de bu konuda sözünün olduğu, herkesin ortak bakış açısının olabileceğini ve ortak taleplerin olması yönünden önemli bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Müslümanların, İslami kesimlerin tek ses olarak bir arada olması, bir bütün olarak İslami çerçevede sorunu çözme iradesinin gösterilmesi yönünden eksik kalan bir konunun tamamlanıyor olması olarak değerlendirmek gerekir. Parti olarak bu tür çalışmaları ve özellikle bu çalıştayı destekliyoruz. Bildiğim kadarıyla bu çalışmada hiçbir siyasi parti yok. Tamamen sivil inisiyatif, ve STK`lardan oluşuyor. Siyasi partilerin de dışarıdan destek verebileceği desteklediği bir organizasyon olarak, Rabbim hayırlara vesile kılsın.
Bölgede varlık gösteren ya da var olmak isteyenlerin Çözüme bakış açısı ve bu platformun çalışmasını değerlendirmesi?
Her kesin bir çözüm önerisi vardır. ABD, Rusya bilmem kim. Herkes kendi ulusal çıkarlarını, menfaatlerini öne çıkarmak, dayatmak istiyor. Espinozanın sık sık sahada görülmesinin sebebi de bu bölgede etkili olmak istemesidir. Silahlı bir örgüt üzerinden bunu yapmak istiyorlar. Hatta silahını bırakmaması için, İslami kesimlerin tasfiyesi için telkinlerde bulundukları yönünde bilgiler var elimizde. Laik seküler bir toplum oluşturmak, Kürtler içinde bunu oluşturduktan sonra silahı bırakması gerektiği telkinatları yapılıyor PKK`ye. Ancak bu hileleri ve yaşanan olumsuz sürecin yapılacak olan bu türden çalıştaylar ve olumlu gelişmeler ile ortadan kaldırılacağını düşünüyorum. Kürt halkının dindar olduğu gerçeği ve İslam`ın referans alınmadan kalıcı bir çözümün olamayacağını her kes anlamış olacaktır.
(Fikret Özkan / Hamza Adiyaman - İLKHA)