21 yaşındaki babamın ilk çocuğuydum. Kulağıma ezan okuyan babam adımı Huseyn koydu. O Hz. Huseyn`in aşığıydı. Sevdalısıydı. 

Nerde Kerbela sözcüğü duysa nemlenirdi karagözleri. Ve sonra ben merhamet çınarı olan annemin kollarında büyüdüm. Henüz bir yaşındayken babam muhacir olmuş bilinmeyen bir yere hicret etmiş gitmişti. Onu annemin dolabında kalan siyah beyaz fotoğrafından tanırdım. Herkes beni babama çok benzetirdi. Ve ben bundan gurur duyardım.

Yedisine yeni basmıştım annem köydeki okula kaydımı yaptı. Çatlamış ellerimden tutup pazara önlük almaya götürdü. İlk defa orda babasızlığın acı ızdırabını çktim. Her tarafta çocuklar babalarıyla birlik ben ise çilenin izlerini yüzünde taşıyan annemle birlikyeydim. Siyah önlüğümün üstüne beyaz bir yaka taktıktan sonra ayağıma karalastik giyip evimizin yolunu tuttuk. O akşam hem yarın okula başlayacağım için hem de babamı özlediğim için gözlerime uyku girmiyordu.

Babamın bizi neden bırakıp gittiğini bir türlü sorma cesaretini bulamıyordum kendimde. O akşam tüm cesaretimi toplayıp anneme "Anne babam bizi neden bırakıp gitti" belki bu soruyu yıllardır benden bekleyen annem hayretle yüzüme baktı. Saçlarımı okşadı. Yanağımdan öptü. Kısık sesle "Oğlum" dedi "Senin baban onurlu ve izzetliydi. Namazlarını dostdoğru kıllar müminleri kardeş bilir, şeytan ve yandaşlarını düşman olark bilirdi.  O yüzden düşmanlar babanı öldürmek istediler. Ve o da buralardan göçüp gitti diğer müslüman kardeşleri gibi" Ben pek bir şey anlayamamıştım. Ama babamın İslam yüzünden gittiğini anlamıştım.

O günden sonra hep babamı annaeme sorardım. Neleri sevdiğini neleri sevmediğini. Babamı taklit etmye başlamıştım. Annem "Baban bir gün gelir seni diğer çocukların babaları gibi kucağına alır seninle oyunlar oynar" derdi. Bir kapkaranlık nisan gecesiydi. Hava yağmurlu rüzgar olduğunca sert esiyordu. Kapımız hızlı bir şekilde çalınmaya başladı. Annem o sırada mutfakta ben ise salonda babamın taklidini yaparak namaz kılıyordum. Namazı bırakıp hızla kapıya doğru koştum. Sürgüyü çektikten sonra yavaş yavaş kapıyı açtım. Karşımda skallı, takkeli,uzun palto giymiş, gülen dudakları arasında ışık saçan beyaz dişleri ve aslanmış gözleriyle beni süzen bir adam duruyordu karşımda. Hiç korkmadım ben de onun yüzüne bakıp gülümsedim. "Oğlum Huseynim" dedi "Beni tanıyamadın mı?” Omuzlarımla beraber başımı kaldırarak tanıyamadım der gibi yanlara doğru salladım. O anda annem geldi yüreğinden çıkan bir sesle "MUHAMMED" dedi ve durdu. O adam anneme baktı "AYŞE ben geldim vefasızım" Annem olduğu yerde donup kalmıştı. O adam eğildi benim yanaklarımdan öpüp kucağına aldı. Göğsüne bastı. Ben de "Babam" dedim. Boynuna sarıldım. Ayakkabılarını çıkartıp içeri girdi. Bir tarafta kucağında ben bir tarafta yıllardır yanlız bıraktığı annemdeydi gözleri. Kucağından atlayıp koştum. Annemin dolabını açtım. Babamın fotoğrafına baktım. Hiç benzemiyordu. Bu fotoğrafta sakalları yoktu. Başında takesi de yoktu. Yıllar ne kadar da değiştirmişti babamı. Aldım onu babamın yanına geldim "Sen yokken ben senin fotoğrafını öperdim" dedim. Babmın gözlerinden yaşlar yuvarlana yuvarlana aktı. Beni bir daha kucağına aldı. Sardı. Sarmaladı. Anneme "Ayşe" dedi "Fazla zamanım yok gitmem gerek ben eve gelirken bakkal Ali beni gördü. Haber verir karakola onlar gelmeden benim gitmem gerek.” Annem "Bari bi çay içip öyle git. Yıllardır yüzünü gördüğümüz yok” Dedi ben babamın kucağından atlayıp gözlerin baktım. "Kim bize gelir kim?” dedim.

Babam "Oğlum ben Huseynin askeriyim o yüzden kaçak yaşıyorum kendi öz yurdumda" dedi. Yine de bir şeyler anlamamıştım. Annem mutfağa çay bırakmaya gitti. Ben babamın yüzüne bakıyordum. "Anelerin yüzüne bakamak sevaptır” der efendimiz(s.a.v.) . Ben o akşam babamın yüzünde sevap arıyordum. Birazdan kalkıp gidecekti babam o yüzden gözümü alamıyordum ondan. Hep babam gelsin de birlikte oyunlar oynayalım derdim. Ama ben o akşam oyunları unutmuştum. Bir yangın gibi içimde yanıp tutuşan babasızlık o akşam son bulmuştu. Sabah kalkıp okula koşacaktım arkadaşlarıma benim de sizlerin ki gibi babam var hemde Ali`nin babası gibi sakallarıda var diyecektim. Babmın gözlerinde bu hayallerle kaybolmuştum küçük yüreğimle. Bir saat önce babamızı getiren kapımız bir daha ses veriyordu. Bu sefer sesi acı acı kulaklarımıza varıyordu. Bu sesle birlikte babamın damarlarında ki kan beynine vurduğunu babamın yüzüne bakan herkes fark edebiliyordu. Annaem tedirginleşti. Babam elindeki çay bardağını bırakıp yavaş yavaş kapıya doğru gitti. Annem ise yerinde kalmıştı. Sanki az sonra neler olup biteceğini biliyor gibiydi. Annemi gördüm göreli ilk defa bu akşam yüzü gülüvermişti. İlk defa bu akşam çilenin izleri silinmişti o nurlu yüzünde. O kahrolası kapı sesi annemin yüzünü maziye döndürmüştü. Babam "Kim o" diye karşılık verdi o garip kapı sesine. Gelen cevap "Muhammed yıllardır bizden kaçtın ama artık kaçış yok aç kapıyı teslim ol." Babam bize döndü "Elveda" der gibiydi gözleri. Bize cesaret vermek için yabancı yüzünde tebessüm meydana geldi. Yanıma geldi. Elimden tuttu bir diğer eliyle annemin elinden tuttu. Bizi mutfağa götürdü. "Siz burada bekleyin" dedi. Mutfağın kapısını örtüp salona gitti. Ve kalın sesiyle "Ne istiyorsunuz benden, yıllardır çektirdikkleriniz yetmiyor mu"? diye sitem etti. Dışardakiler "Aç kapıyı teslim ol yoksa gerekeni yapmak zorunda kalırız" Babam "Sizlere teslim olup işkenceyle öleceğime onurumla çatışarak ölmeyi tercih ederim" dedi. Bu sözler babamın dudaklarından bir ok gibi çıkıp saplanmıştı rejim bekçilerin beyinlerine. İnsan seslreri yerini kurşun seslerine bıraktı. Kudurmuş namlular susmak nedir bilmiyorlardı. Evimiz ateş ablukasına alınmıştı. Babam ara sıra "Allahuekber" diye bağırır elindeki tabancayla karşılık veriyordu. Annem beni sıkı sıkı sarmış adeta vucudunu bana siper etmiş kalkan yapmıştı. Babmın tekbir sesleri hala hayatta olduğunun habercisiydi. Annem salavatlar getiriyor dualar ediyordu o her şeye kadir olan Allah`a. Bir ara babamın "Allaaaaaaaaaaah" diye bağırdığını duydum. Annem babamın vurulduğunu anlamıştı. Beni bırakıp kadın yüreğiyle salona doğru koştu. Babam ona "Sen Huseyn`in yanına gitbeni bırak o şimdi korkar diyordu." Annem "Olmaz Muhammed omuzun kanıyor bağlamadan gitmem diyordu" Ben ise sıtma hastalığına yakalanmış gibi tir tir titriyordum. Annem bir daha koşup yanıma geldi sıkı sıkı sardı beni "Oğlum Huseynim korkma" dedi "Ben burdayım" Babamın "Allahuekber" nidaları bir daha evimizi titretmeye başladı. Attığı her kurşun "Allahuekber" eşliğinde namluyu terk ediyordu. Çatışma yaklaşık yarım saat boyunca devam etti. Ve sonra babmın sesi kesildi. Bir süre sonra silah sesleride kesildi. Annem beni bırakıp babmın yanına koştu . feryeatlar yükselmeye başladı delik deşiğe dönmüş salonumuzdan. Dayanamadım annemim sesine emekleye emekleye salona gittim. Annem babamın başını kucağına almış ağlıyordu. Kanlar babamın anlından olluk olluk akıp yeşil olan kilimi kırmızıya boyalıyordu. Annemin "MUHAMMED" feryatlaeı hala kulağımda çınlıyor. Uzaktan annemi seyre dalmıştım. Korkudan gözlerimden yaşlar akmıyordu ama yüreğim kanıyordu. Silahlar bir daha kan kusmaya başladı ve bir kurşun annemin tam kalbine isabet etti. Annem bir çınar ağacının devrilmesi gibisağ yanına düşüverdi. Annemin kalbinden akan kan babamın başından akan kanla birleşerek kapıya doğru akıyordu. Kaçın zalimler kaçın. Kaçın tağuti düzenin bekçileri kaçın o kan sizi boğmaya geliyor. Zalimler kaçtılar gittiler. Kırılmış penceremizden ve eleğe dönmüş kapımızdan soğuk rüzgar esiyordu. Üşüdüm. Anneme doğru emekleyerek gittim. Soğumuş ceseti beni ısıtmıyordu artık. Kanlara bulandım durdum. Babmın alnındaki kurşun yarasına baktım ürperdim. Annemin yüzüne baktım feryat ettim. Yardıma gelecek kimse yoktu. Sabah kendimi babaannemin kollarında buldum kendimi. Ağlıyordu . Ağıtlar yakıyordu. "Oğlum Muhammedim, yıkılsın Bingöl" Zaten babam yokken babaannemden başkası kapımızı çalmazdı sahip çıkmazdı. Korkuyordular rejim askerlerinden. Anne ve babamı köyün mezarlığında yan yana defnettiler. Babamı mezara indirirken kırmızıya boyanmış ak kefeni hala gözlerimin önünde.

Halid İmamoğlu / doğruhaber