Bu haftaki yazımda Allah ın insanlara bahşettiği fıtratlardan birisi olan korku özelliği üzerinde duracağım…
Hizmet ve çalışmaları aksatan en önemli etkenlerin başında korku gelmektedir. Korku çeşitlerine gelince bunlar Ölüm korkusu, makam korkusu, rızık korkusu, kınanma korkusu, aile ve çevre baskısı korkusu ve hapis konusu bunların başında gelmektedir.
Genel manada bu gibi korkular dünyevi korkular sınıfına girmektedir ki bu durum cemaat ehlinin verimini büyük oranda düşürmektedir. Aksine cemaat ehlinin yegane korkusu Allah azze ve celle nin azabı ve cehennem olmalıdır. Bir insan kendisini yaratan ve sayısız rızıklar veren, üzerinde sonsuz hak sahibi olan Rabbinden gereğince korksa dünyevi korkularından kurtulur ve iki dünyada da selamete ulaşır.
Üstad Bediüzzaman korkunun insanları nasıl İslami verimden düşürdüğünü şu şekilde anlatmıştır;
İnsanda en mühim hislerden biride korku hissidir. Hilekar zalimler bu korku damarından çok istifade etmektedir. Onunla korkakları bağlıyorlar. Ehli dünyanın gizlice bilgi toplayan kolluk kuvvetleri ve ehli dalaletin propagandacıları, halkın ve alimlerin bu korku damarından çok istifade ediyorlar. Mesela nasılki damda bir adamı tehlikeye atmak için, bir hilekar adam, o vesvesecinin gözünde zararlı görünen bir şeyi gösterip, kuşkularını takip edip onu kova kova ta ki damın kenarına gelir, baş aşağı düşürür, boynu kırılır. Aynen onun gibi çok ehemmiyetsiz endişeler ile çok ehemmiyetli şeyleri feda ettiriyorlar. Hatta bir sinek beni ısırmasın diyerek, yılanın ağzına girer…
Normal zaman da bir insan hangi işi yaparsa yapsın mutlaka içinde bir kuşku veya korku bulunur. Ancak mesele, İslami hizmet ve cemaat ehli olan bir şahıs ve iş olunca korkular had safaya ulaşır, vesveseler perçinleşir ve acaba soruları zihni bulandırır. Despot kuvvetler ve zalim yöneticiler kendi yönetimlerini devam ettirmek için daima baskı, zulüm ve yıldırma yöntemlerini kullanırlar.
Bu duruma karşın geçmişin tarih sayfalarına baktığımızda şehadete ulaşan veya zindan parmaklıklarını göğüsleyen dava erleri zulüm ve korkutmalara aldırış etmeden tebliğ ve çalışmalarına devam etmişlerdir. Bu devirde İslami çalışmaları omuzlama görevini üstlenen bizlere ise düşen görev sünneti takip etmek ve Allahu Teala ya güvenmektir.
Çoğu zaman İslami hizmete gönül veren dava erlerinin işyerlerine tehdit mektupları bırakılmış ve yıldırma politikalarına maruz kalmışlardır. Sonuçta buna başeğmeyen dava erinin ya iş yeri kundaklanmış, ya evleri yakılmış yada ölümle sonuçlanan olaylar vuku bulmuştur.
Yine zalim yöneticiler tehdit ile yıldıramadıkları kişilere aile veya akrabaları üzerinden ulaşmaya çalışmışlardır. Bu yöntem bizzat Allah resulüne de uygulanmış amcası Ebu Talip onu davasından vazgeçirmek için nasihatlar da bulunmuştur.
Zamanımızda en çok yıldırma şekillerinden birisi akraba ve aile baskısı diğeri ise şantaj yaparak davadan vazgeçirmedir. Davadan vazgeçiremeseler dahi muhbirleştirme çalışmalarında da bu yöntemleri kullanmaktadırlar.
Birkaç örnek verecek olursak ;
Bu karanlık odaklar çirkin yüzlerini bu kez de İskenderun İlim, Kültür, Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği`nin (İlim Der) gönüllü üyesi olan V.G`ye (27) yönelik faaliyetleriyle gösterdi.
Antakya`da özel bir şirkette çalışan V.G, İslami STK ve İslami Partilere gittiği için bu karanlık yapılanmaya bağlı polislerin, kendisine yönelik baskı ve tehditlerini şöyle anlattı: "İzinli olduğum bir günde Hatay İl Emniyet Müdürlüğünde Mehmet isimli bir şahıs beni arayıp görüşmemiz gerektiğini söyledi. Konu nedir diye sorunca, ısrarla yüz yüze görüşmemiz gerektiğini söyledi. Görüşelim dediğimde Terörle Mücadele Şubesine gelmemi istedi. Ancak hukuksuz işlerin döndüğünü anladığım için görüşmeye gitmedim. Görüşmeye gitmediğim için benim işyerime geldiler. Beni alıp yaklaşık yarım saat süren sohbet içerisinde Hizbullah Cemaati`ni kötülemeye başladılar. Bu camianın geçmişte bazı insanları infaz ettiğini ve Hür Dava Partisi`nin (HÜDA PAR) de bunların uzantısı olduğunu ve senin de onlardan bazılarıyla görüştüğünü biliyoruz dediler. HÜDA PAR`dan bahsetmelerinin sebebi de sürekli görüştüğüm komşumun Hatay İl Başkanı olmasından dolayıdır. Bunun üzerine ben de HÜDA PAR yetkililerinin hiç bir zaman silah taşımadığını, gittikleri he yerde İslam ve İslam Peygamberini anlatan Allah dostları olduğunu söyledim. Seni şikâyet edersek işyerinden atılırsın tehdidinde bulundular. Toplamda 2 defa telefonla aradılar, bir kez de yüz yüze görüştük."
Başka bir örnek ise;
Ali Haydar Kaya; 1967 yılı D.Bakır Silvan ilçesi doğumludur. Liseye kadar Silvan`da okuyor, liseden sonra babasının bakkal dükkanında çalışıyor.
Ali Haydar Kaya, okul yıllarında herhangi bir siyasi düşünce taşımıyor. Ancak ailesinin geleneksel olarak dine bağlı olmasından dolayı, o dönemde okullarda faaliyet yürüten PKK`li gençlerden uzak durmaya çalışıyor, Hizbullahi gençlere ise sempati duyuyor ve onlara daha ılımlı yaklaşıyor. Bu ilgi beraberinde yakınlık getiriyor ve bazı Hizbullahi gençlerin kendisiyle ilgilenmesi sonucu camilerdeki Kur`an derslerine katılıyor.
Ali Haydar Kaya, liseyi bitirip babasının bakkal dükkanında çalıştığı dönemde babasının evinde kiracı olarak ikamet eden bir polis, kendisi ile ilgilenmeye başlıyor. Kısa süre içinde onu etkiliyor ve muhbirlik teklif ediyor. Polisin kendisine yaptığı bir takım ekonomik yardımlar ve vaatler, Ali Haydar Kaya`ya cazip geliyor ve o da muhbirliği kabul ediyor. Böylelikle Ali Haydar Kaya, polisin yönlendirmesiyle gittiği camilerde tanıdığı, bildiği ve gördüğü Müslüman gençleri, yaptıkları faaliyetleri, onlara destek verenleri, kısacası camilerdeki bütün olup bitenleri polise bildirmeye başlıyor. Tamamıyla polisin kontrolüne giren Ali Haydar, artık gönüllü bir muhbirdir.
Örneklerden de anlayacağımız üzere karanlık güçler dava erlerine kimi zaman tehditle yöneliyor kimi zaman şefkat veya ekonomik yöntemlerle yaklaşıyor. Ama sonuçta dava eri pişman olsa bile korku içine yerleşmiştir ve dönüşü olmayan bir bataklığa saplanmıştır.
Davası İslam olan bir Müslüman iktidar sahiplerinin ellerindeki caydırıcı güce aldanmamalıdır. Onları yeryüzünde ki tek otorite ve güç yerine koymamalıdır. Aksine bu gibi durumları görünce davasına dört elle sarılmalı , tebliğ ve hizmet çalışmalarına daha çok bağlanmalıdır.
Rabbimizin bizlere acıması ve davasında ayaklarımızı sabit kılması temennileriyle…
Selam ve dua ile…
Adem EREN / 23.02.2015 / doğruhaber