M.Fatih Akgül - Batman

Eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun`un ‘İn` kitabında yer alan ve 1999 yılında ‘Paralel Yapı`nın polisleri tarafından kaçırılan ve o zamanda öğretmenlik yapan evli ve 7 çocuk babası Kazım Uysal, kendisine yaşatılan zulmü gazetemize anlattı.

1998 yılında ‘Paralel Yapı` polisleri tarafından katledildiği ortaya çıkan Cevzet Soysal cinayetinin aydınlanmasıyla bu kirli yapının 1990`lı yıllarda mütedeyyin insanlara yaşattığı zulümlerin biri daha aydınlandı. Eski bir istihbaratçının yazdığı kitabında yer alan Paralel Yapı faaliyetleriyle, dindar halka yönelik düzenlenen birçok komplo gün yüzüne çıktı.

O komplonun mağdurlarından Kazım Uysal yaşadıklarını anlattı.

KAZIM UYSAL`IN KAÇIRILMA ANI
Kazım Uysal, bundan tam 16 yıl önce Haziran ayının ortalarında hastane çıkışı evine giderken eski Devlet Hastanesi civarında yanına gelen 3 kişilik polis tarafından, ev halkına telefon açmasına dahi fırsat verilmeden gri renkteki Doğan marka araca zorla bindirildi.

Üniformalı polisler tarafından ve neden araca zorla bindirilerek kaçırıldığına anlam veremediğini ifade eden Uysal, İslami faaliyetlerinden dolayı 24 gün boyunca gayri resmi bir şekilde alıkonularak kendisine işkence yapıldı.

Uysal, 90`lı yılların karanlık döneminde şimdiki adıyla Paralel Yapı`nın polisleri tarafından kendisine yaşatılan o zulmü şu sözlerle aktardı: “1999 yılında hasta olduğum bir günde Devlet Hastanesi çıkışında bir anda uzun boylu, hafif sarışın, burnu hafif eğik ve sesi genizden çıkan biri koluma girdi. Elinde telsiz ve belinde silah olduğunu gördüm. İfademi almak için beni emniyete götürmesi gerektiğini söyledi. O sıra etrafa baktım ve tanıdık kimseyi göremeyince eve telefon açmak için müsaade istedim ancak izin vermeyip beni çekerek gri renkli Doğan marka araca zorla bindirdi. Emniyete doğru gelmemiz gerekirken aracı birden Siirt tarafına çevirdiler. 50-100 metre ilerledikten sonra yanımdaki polis, bana birden yumruk atmaya başladı. Ardından başıma kar maskesi koyup, beni yüzüstü aracın içine uzattıktan sonra ellerimi arkadan kelepçeleyip götürdüler. Gözlerim kapalı olduğu için nereye götürüldüğümü bilmiyordum.”

“HER AKŞAM YATSIDAN SABAHA KADAR İŞKENCE YAPIYORLARDI”
Kaçırılıp boş bir araziye götürüldüğünü belirten Uysal, kendisine burada işkence yapmaya başladıklarını dile getirdi. Uysal, “Bana yapılan işkence gün batımına kadar devam etti. Güneş batımıyla birlikte beni şehirde sığınak gibi bir yere koydular. Buradaki odaya işkence malzemelerini de getirmişlerdi. Beni kaçıran 3 kişilik bir ekibin yanında işkencede ikinci bir ekip de yer alıyordu. Burada bana her akşam yatsıdan sabaha kadar işkence yapıyorlardı. Burada ilk günden beri namaz kılmak için izin istediğimde bana, ‘hayır, böyle bir lüksümüz yok` dediler. Dolayısıyla burada 24 gün boyunca dışarıdan duyduğum ezan sesiyle teyemmüm alarak namazlarımı kılıyordum. Günlerce burada bana işkence yaptılar. Bir gün belime bir tabanca, ön tarafıma da bir el bombası koyarak, beni boydan boya koli bandıyla bağladılar. Sonra bana, ‘bu tabancayla çok faili meçhuller, suikastlar yapılmış. Bu bombayı da patlatacağız ve bu tabanca senin üzerinde olduğu için bu kadar faili meçhuller ve cinayetler senin boynuna girecek. Onun için ne biliyorsan söyle` dediler. Ben de Müslüman olduğumu, Müslümanlığımı hiçbir zaman gizlemediğimi, bunu da Allah için yaptığımı ve bu şartlarda bile dinimden taviz vermeyeceğimi hep söyledim.” dedi.

“İFADEMİ OKUMAK   İSTEDİĞİMDE BAŞIMI  DUVARA VURDULAR”
İslam`ı yaşamak ve yaşatmaya çalışmaktan öte hiçbir kusurunun olmadığını vurgulayan Uysal, polislerle aralarında geçen diyaloğun devamını ise şu ifadelerle anlattı: “Beni sardıkları o bombayla yarım saat beklettiler. Ardından benim hiçbir şey bilmediğime karar verdikten sonra bana, ‘infazını erteledik` dediler. En son 24. günün sonunda beni alıp boş bir araziye bırakıp gittiler. Ardından 1-2 dakika geçmeden hemen yanı başıma sivil polislerin bulunduğu bir araç yanaştı. Bana kim olduğumu, burada ne yaptığımı inandırıcı olmayan sorular sordular. Oradan aldılar beni emniyete getirdiler. Bu sefer resmi gözaltına alındım. Resmi gözaltında vücudumdaki işkence yaralarından dolayı bu sefer bana işkence etmediler. Burada 7 gün gözaltında tutulduktan sonra ifademi aldılar. İfademi okumamı istedim. Bir polis bana, ‘ifadeni mi okumak istiyorsun` diyerek beni alıp başımı duvara vurdu. İfademi imzaladıktan sonra savcıya çıktık. Savcı hakime sevk etti ve hakim de tutuklamamı verdi.”

“HAKİM TARAFINDAN   SERBEST BIRAKILAN DİNDARLAR, POLİSLERİN MÜDAHALESİYLE TUTUKLANDILAR”
Gözaltındayken yaklaşık 15 dindar kişinin daha gözaltına alındığını söyleyen Uysal, “Bu yakalanan yaklaşık 15 dindar şahıs, çıkarıldıkları mahkemede hakim tarafından serbest bırakıldılar. Bunlar serbest bırakılır bırakılmaz, oradaki polisler aralarında konuşup, sinirlenmiş bir şekilde hakimin yanına girdiler. Birkaç dakika sonra serbest bırakılan o dindar kişilerin tekrar tutuklanmalarının çıktığını söylediler. Bu kişiler serbest bırakıldılar, o polislerin müdahalesiyle tutuklanmaları sağlandı” ifadelerini kullandı.

“SENİ ÖLDÜRMEDİĞİMİZ İÇİN BÖYLE SÖYLÜYORSUN”
Yaklaşık 6 yıla yakın cezaevinde kaldığını kaydeden Uysal, “Daha sonra cezaevine götürüldüm. Cezaevi girişinde bana neden tutuklandığımı söylediler. Ben de yanımda olan polisi göstererek, ‘bunlar beni kaçırdı` dedim. Tabi yanımdaki polis bana, ‘seni öldürmediğimiz için böyle söylüyorsun, seni öldürseydik böyle demezdin` dedi. O şekilde beni cezaevine koydular. 5 sene 8 ay cezaevinde kaldım. Sadece 4 buçuk yıl mahkemem sürdü. Öğretmenlik mesleğini yapıyordum. Memurların Yargıtay onayına kadar maaşlarının 3`te 2`si devam ediyordu. Benim maaşımı ilk ayda kestiler. Sebebi ise, sanki ben kendi rızamla okuluma gitmedim ve onun için de istifamı verdiler. Aynı zamanda asteğmen öğretmendim. Bu sefer firar ettiğim gerekçesiyle askeriye bana dava açtı. Hem Elazığ 8. Kolordu`da ve hem de Diyarbakır 7. Kolordu`da askeri mahkemeye çıktım. Askeri mahkemeye verdiğim ifadeler yeterli geldi ve askeri mahkeme beni beraat etti.” dedi.

“TEK SUÇUM, ALLAH`IN DİNİNE SAHİP ÇIKMAK VE İNSANLARI HAYRA ÇAĞIRMAKTI”
Cezaevindeyken eşi ve 7 çocuğunun çok zor şartlarda hayatta kalabildiklerine dikkat çeken Uysal, “İlk aydan itibaren maaşımı kestikleri için 7 çocuğumla birlikte eşim toprak evli tek bir odada kalmak zorunda kaldı. Anneleri çaresizlikten bazılarını tatlı satmaya, ayakkabı boyacılığı yapmaya, su satmaya göndererek ve sağda solda çalıştırarak geçimlerini sağlamak zorunda kaldılar. Bana 7 cezaevi gezdirdiler. İşimden ettiler. Suçum da, Allah`ın dinine sahip çıkmak ve insanları hayra çağırmaktı” şeklinde konuştu.

Kendisini kaçıran polislerin hiç çekinmeden Fethullah Gülen Grubuna mensup olduklarını söylediklerinin altını çizen Uysal, polislerin kendisine Fethullah Gülen`in polisleri olarak bu işi yaptıklarını gizlemeden kendisine açıkça belirttiklerini ifade etti.

“BİZLER FETHULLAH GÜLEN  HOCANIN POLİSLERİ OLARAK  BU İŞİ YAPIYORUZ”
Uysal, “Beni kaçırdıkları polislerle gözaltında olduğum 24 gün boyunca sürekli tartışıyorduk. Bu polisler, Fethullah Gülen`e mensup olduklarını gizlemiyorlardı. Bana, ‘Bizler Fethullah Gülen Hoca`nın polisleri olarak bu işi yapıyoruz` diyorlardı. Ben onların Fethullah Gülen`e mensup olduklarını kaçırıldığım ilk günden beri biliyordum.” şeklinde belirtti.

Kendisin kaçıran ve Eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun`un ‘İn` kitabında yer alan polislerden birinin tanık olarak savcıya itirafta bulunduğunu söyleyen Uysal, kendisinin de kendisini kaçıran polislere dava açacağını belirtti.

“BENİ DEVLET VE DEVLETLE İŞBİRLİĞİ YAPAN PARARELCİLER KAÇIRDI”
Uysal, “Mağdur edildim. 4 buçuk yıl mahkemem sürmüş olmasına rağmen ilk günden itibaren maaşımı kestiler. Çocuklarıma mağduriyetler yaşattılar. Beni kaçıranlardan davacıyım. Ben sağ çıktım ve belki sağ çıkmayan bir sürü insan vardır. Hakkımı bu dünyada da öbür dünyada da helal etmem ve bu işin peşini de bırakmayacağım. Kaçırılıp serbest bırakıldığım gün, ‘Beni kaçıran polisleri tanıyorum, onları karşıma getirin` dediğim halde kimse ilgilenmedi. Ben o günün emniyet müdürüne, valisine, amirine ve komiserlerine davacıyım. Bu 3 kişilik bir paralel işi değil. Beni kaçıran polisler göğsünü gere gere Fethullahçı olduklarını söylüyorlardı. Fakat beni devlet kaçırdı. Devletin içinde devletle birlikte olan Fethullahçı polisler kaçırdı ve iki ekip birlikte işkence etti.” diyerek tepkisini dile getirdi.

“HÜKÜMET, BU YAPIYA KENDİSİ İÇİN DEĞİL İSLAM`A, MÜSLÜMANLARA ZULÜM ETTİĞİ İÇİN DOKUNMASI GEREKİR”
Hükümet yetkililerine de çağrıda bulunan Uysal, konuşmasının sonunda şöyle dedi: “Mazlumun yanında olmak gerekiyor. Müslüman olduğumuz için bize zulüm edildi. Yarın da ne olur bilmiyoruz. Bu yapı fırsat buldukça kendinden başkasını imha etmeye devam edecek. Ya onlara köle olacaksın, ya da seni imha edecekler. Bunların ucu israil`e dayanır diye hep endişemiz vardı. Rabbimizden ucu israil`e dayanmaması için dua ediyorduk. Fakat neticede belgelerle ortaya çıktı ki ucu israil`e dayanıyor. Hükümetten bu yapıya günübirlik değil, sadece kendisine dokunduğu için değil İslam`a, Müslümanlara, mazlumlara dokunduğu için dokunması gerekir. Yoksa yarın, öbür gün bu yapıyla anlaşırsa o zaman yine bu yapı zulmüne, Cevzet`leri öldürmeye, Kazım`ları kaçırmaya devam edecek ve bu hükümette dün olduğu gibi yine sessiz kalmaya devam edecek. Bu İslami, insani ve ahlaki değil ki. Hükümetin bu yapıya kendisi için değil, bu yapı insanlara zulüm ettiği için, kendisine boyun eğmeyeni imha etmeye kalkıştığı için engel olması gerekir. Benim gibi mağdurların da mağduriyetini gidermek de elbette hükümetin görevidir.”