Şüheda Ülsen / Nisanur Dergisi
 
Türkçeye ‘dünyacılık` olarak çevrilen Sekülerizm; Kilise Latincesi`nde ‘dünya` anlamında kullanılan ‘saeculum` kelimesinden türemiştir. Kısaca tanımlamak gerekirse ‘her şeyi bilimle açıklayıp bilim dışındaki her şeyi özellikle din temelli olguları reddetme yani aklı göze indirme` diyebiliriz sekülerizm için…

Sekülerizm; Erem Şentürk`ün tarifiyle “Avrupa`nın pis kokularını gizlemek için tam da Fransız geleneğine uygun olarak kendisine parfüm sıkma dönemi olan sözde Aydınlanma Çağı`nda” ortaya çıkmıştır.

Peki, sekülerizmin ortaya çıkmasını tetikleyen etkenler nelerdir?

Bunu anlamak için o dönemin Avrupası`na şöyle bir göz atalım…

Kilise ve Engizisyon Mahkemeleri dünyayı özellikle de Avrupa`yı mahvetmiş, nefes alınabilecek en ufak bir nokta dahi bırakmamıştı insanlara... Siyaset, bilim, ticaret ve evlilik sadece kilisenin çizdiği çerçevelerde gerçekleşebilen eylemler halini almıştı. Kilise, otoriteyi elinde tutmak adına soykırımlar yapıyordu. Veba salgınından Avrupa`nın nerdeyse 3/2`si ölmüştü.

O dönem doktorlardan çare bulamayan halk, akın akın kiliseye gidip papazlardan kendilerini tütsülemelerini ve kutsamalarını isterler. İşin garibi bu işlemleri yapan dönemin yetişmiş papazları da vebaya yakalanıp ölürler ve yerlerine tecrübesiz genç papazlar gelir. Gelen yeni papazlar, kilisenin veba karşısındaki acizliğini; “Tanrı bizi günahlarımızdan ve içimizdeki şeytanlardan dolayı cezalandırıyor. İlk önce içimizdeki şeytanları temizlememiz lazım. Cadılar şeytandır, cadıları öldürün” şeklinde açıklamaya çalışıyor. Cadıları öldürme işlemi vebaya çare olmayınca kilise söylemini; “Sakat çocuklar şeytandır, sakat çocukları öldürün” şeklinde değiştiriyor. Yine vebaya çare olmayınca “Kedilerin gözlerinde şeytanlık alameti var, kedileri öldürün” demeye başlıyor. O günlerde Avrupa sokaklarında tek bir kedi dahi bırakılmıyor.

Ancak kilisenin gözden kaçırdığı bir nokta vardır. O gün Avrupa`nın karşı karşıya kaldığı veba salgını farelerin tüylerindeki bitler vasıtasıyla bulaşıyordu. Yani kediler öldürülünce farelere gün doğuyor ve veba salgını önü alınamaz bir hal alıyordu. Kilise, son çare veba salgınının sebebi olarak hedefe Yahudileri koyuyor ve Yahudi katliamları başlıyor. Yapılan bütün bu katliamların ortak noktası ise ‘din` adına yapılmış olmasıdır. Engizisyon Mahkemeleri tarafından diri diri yakılan İtalyan filozof Bruno, o günün kilisesini anlatırken “Tanrı kendi iradesini hâkim kılmak için iyi insanları kullanır. Kötü insanlar ise kendi iradesini hâkim kılmak için Tanrıyı kullanır” der.

Yaşanılan bu ve benzeri olayların neticesinde insanlar bıkma noktasına gelmiş ve “Artık bizim din ve devlet işlerini birbirinden ayırıp dünyayı din ile tanımlamaktan vazgeçmemiz; din işlerini de mabetlere tıkıp orada bırakmamız lazım” demeye başlamışlardı. Din adı altında hayatı gasp eden kiliseye ve işkenceci engizisyona karşı insanlar “Bu kâinatı, bütün evreni, siyaseti, bilimi, evliliği kısacası her şeyi açıklamak için bilim yeterlidir, başka hiçbir bilgi kaynağına özellikle de din temelli bilgilere hiç ihtiyaç yoktur” söylemini geliştirmişler ve bu söylemlerine kilise kaynaklı olan sekülerizm yani ‘dünyacılık` demişlerdi. Kısa zamanda bu akım dalga dalga Avrupa`da yayıldı.

Sekülerizm, kendince haklı sebeplerden ötürü ortaya çıkmış olabilir ama yayılması hiç de masumane değildir.

Sekülerizmin arz ettiği 5 temel tehlikeyi sıralamak gerekirse:

1- Günümüz dünyasında...
 
YAZININ TÜMÜNÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN!