M.İKBAL ATAK / DOĞRUHABER / MANŞET - Albenisi yüksek kavramlardan bir tanesi şüphesiz ki “provokasyon” kelimesidir. Topu taca atmanın ya da alenen oynanan ayak oyunlarından sıyrılmanın en kestirme yollarından bir tanesi yine “Provokasyon” kelimesi.

Provokasyon veya provokatörlüğü meslek edinme gerçeğini inkâr edemeyiz. İtirazımız, bu kavrama sarılırken bilerek halkın zekâsıyla alay etmeye dönük manevralaradır. Tıpkı Cizre özelinde sıklıkla karşılaştığımız gibi.

Yüzlerce militan, doçkalar dahil en ağır silahlarla Hüda Par mensuplarının evlerine saldırıyor, ateş altına alınan evler kalbura çevriliyor, kurnazlar buna sadece “provokasyon” teşhisi koyarak büyük katliam girişimini geçiştirmeye çabalıyorlar.

Üstelik iş bununla da kalmıyor, günler geçtikçe HDP`nin geliştirdiği bir dil olan “provokasyon” lütfu, yerini KCK/Kandil dili olan ve Hüda Par üzerine bina edilen adice komplo teorilerine bırakıyor.

PKK`nin çeteleri vasıtasıyla aylar öncesinden kazılan hendekleri, kurulan barikatları, mahalleleri zindana çeviren ambargoları, yakıp yıkma faaliyetleri görmezden gelinerek tüm dikkatler Hüda Par mensuplarının katliam girişimlerine karşı koruma refleksleri üzerine yoğunlaştırılmaya çalışılıyor.

Bir şeylere hayıflandıkları, sevinç çığlıkları atacakları anı yakalayamamanın mutsuzluğunu yaşadıkları her halinden belli olan bu çevreler, dindar insanların neden toplu kıyımdan geçirilemediğinin yasını tuttukları adeta dillerinden akıyor.

Açık yüreklilikle “neden hepiniz ölmediniz” demeyi kimisi demokrat kimliğine, kimisi ulusalcı kimliğine, kimisi muhafazakâr kimliğine yediremediği için, “Ama Hüda Par da…” deyip kan özlemcisi kompozisyonlarına ilk girişi yapmış oluyorlar.

“Efendim, Hüda Par Cizre`de yeni bir aktör olmak istiyor …”
“Efendim, Hüda Par Cizre üzerinden süreçte dikkate alınmayı hedefliyor…”
“Efendim, Hüda Par meşru müdafaa üzerinden siyasi meşruiyet kazanmak istiyor…”
Ve bunun gibi nice uğursuz uğultular farklı kimlikli zevatın ağzından sıralanarak aynı kapıya çıkıyor: “Bunca ağır saldırıya rağmen neden ölmediniz!”
Demokrat, yamyam, bilmem ne bela kimlikli eşhastan bunları duymak normal, ama danışmanından tutun kimi süreç ahalisine varana dek hükümete yakın bazı zevattan PKK`nin şivesini kopyalayarak bu tür hezeyanların sadır olması, açıkçası Hüda Par`dan önce hükümeti ilgilendiriyor. Hükümet içerisinde ya da yanı başında yer edinen bu tür zevatın amacının PKK önünde hükümete diz çöktürmek olduğu gerçeği, bizden daha ziyade hükümeti ilgilendiriyor.

ALIN SİZE PROVOKASYONUN KRALI…
Cizre`deki örgüt manevrası o kadar sulandırıldı ki, olup bitene “Provokasyon” teşhisi koymak adeta insaf için belirleyici kritere dönüştürüldü. Provokasyon kavramının bir adım ötesi ise Hüda Par`ı suçlu ilan etme haline getirildi.

Oysa arka çıktıkları örgüt o kadar “muhteşem ki”, kendine arka çıkanın yüzünü kara çıkarmak için asla zaman kaybetmiyor. Bildiğiniz gibi Cizre`deki tedhişin ilk aşaması Hüda Par üzerinden denendiyse de sonraki aşamalar, Hüda Par`ın dışında gelişti. En ilginç olanı ise 12 yaşında olduğu söylenen Nihat Kazanhan`ın öldürülmesi hadisesi…
Hatip Dicle, Öcalan`dan aldığı mesajla Cizre`de “tebliğe” çıkmış, durumun kontrol altına alınıp her şeyin normale döneceği beklentisi dillendirilirken 12 yaşında bir çocuk olan Nihat Kazanhan, kaşla göz arasında infaz edildi.

Hatip Dicle ve getirdiği Öcalan`ın mesajının boşa çıkarılması demek olan bu infaz, PKK`nin Cizre`de uyguladığı kaos stratejisi için adeta merhem gibi olmuştu.
HDPKK çevreleri ısrarla bu infazın polis tarafından yapıldığını söyledi. İnfazın polis tarafından ve “Pompalı tüfek” ile gerçekleştirildiği açıklandı.

Oysa durum, bu infazın HDPKK`nin bir süreden beridir Cizre`de şikâyetçi olduğu bazı durumların bertaraf edilmesine dönük manevralarıyla ilişkili olduğunu gösteriyordu.
Hatırlanacağı üzere 27 Aralık katliam girişiminden sonra Cizre Emniyet Müdürü değiştirilmiş, yerine Hrant Dink davasıyla bağlantılı olarak yargılanan Ercan Demir atanmıştı. Ercan Demir`in Dink davasıyla ilişkisinin ne oranda olduğu ya da kişiliğine atfedilen şaibenin ne derece doğru ya da yanlış olduğu ayrı meseledir. HDPKK, yeni atanan müdürün uygulamaları karşısında panikleyince günlerce Dink davasıyla ilişkisini gündeme getirmiş, Cizre`de plakasız polis araçları haberi gibi argümanlarla ortalığı velveleye vermeye başlamıştı. Oysa asıl itirazları, Dink davasıyla ilişkisi değil,  yeni atanan Ercan Demir`in polisi sokağa çıkararak önceki müdüre oranla YDG-H çetesinin taşkınlıklarına karşı daha etkin önlemler almaya başlamasınaydı. Polisin sokağa çıkarılıp çetecilerin taşkınlıklarına müdahale edilmesi hem PKK`yi hem de siyasi partneri HDP ve DBP`yi oldukça panikletmeye yetmişti. Çünkü besleyip sokaklara saldıkları çetelerin işi gittikçe zorlaşmaktaydı. Epeyce velvele koparmaları herhangi bir sonuç vermeyince toplumda ses getirecek adımlar atmaları kaçınılmaz olmuştu. İşte tam da bu noktada Nihat Kazanhan adlı çocuk, hiçbir toplumsal olayın yaşanmadığı bir yerde kafasına sıkılarak infaz edilmişti.

İnfazı nimete dönüştüren HDPKK, Cizre`ye akın ederek cenaze töreni adı altında Dink davası ile özdeşleşen yeni Emniyet Müdürüne dikkat çekmiş, çok geçmeden de Ercan Demir hakkında tutuklanma kararının çıkmasını sağlamışlardı. Daha doğrusu yeni müdür etrafında koparılan vaveylaya Ankara lakayt kalmamış, ifade verdikten sonra serbest kalan Emniyet müdürü hakkında tez elden tutuklama kararı çıkarılarak HDPKK`ye armağan edilmişti. Ercan Demir`in tutuklanmasından sonra ise cenazesi üzerinden fırtınalar koparılan Nihat Kazanhan adlı çocuk unutulmaya terk edilmişti.

NİHAT KAZANHAN`I KİM ÖLDÜRDÜ?
Yukarıda Nihat Kazanhan`ın niçin kurban edildiğini belirtmeye çalıştık. Dolayısıyla kimler tarafından kurban seçildiğini de tahmin etmek güç değil.
Ölümünü müteakip hep bir ağızdan “Polis öldürdü” denilirken, KCK açıklaması, öldürenler arasına Hüda Par`ı da katarak tramboline dönüştürdükleri Nihat`ın cesedi üzerinden iki takla birden atmaya başladılar.
Oysa olayı yakından bilen kaynaklardan alınan bilgilere göre Nihat`ın öldürüldüğü gün yaşanan hiçbir olay yoktu. Hatta Nihat`ın öldürüldüğü alanda polis de yoktu. Kaldı ki otopsi sonucu duruma farklı bir boyut daha katmaktaydı.
Hem örgüt cenahı hem de otopsiye göre Nihat, pompalı tüfekle vurulmuştu. Belki ilginçtir ama Cizre`de av bayisi olmadığı, dahası her türlü silaha ulaşımın kolay olduğu Cizre`de kimsenin pompalı tüfeklere tenezzül etmediği bilgileri bulunuyor. Daha ilginci ise, Nihat`ı öldüren pompalı tüfekten çıkan kurşun, rastgele her av bayisinde satılmayan, satılması da ayrıca yasak olan bir fişek türüne ait olduğu, bu tür fişeklerin de suikast için kullanılan kesin öldürücü mahiyette olduğu bilgileri var. Hal böyle iken KCK`nin Cizre için uyguladığı kaos planının yeni Emniyet Müdürü tarafından akamete uğratılmaması adına her türlü silaha ulaşımın kolay olduğu Cizre`de kimler, neden pompalı tüfeği tercih etti? Yerel unsurlar ilk elden “polis vurdu” derken KCK neden alelacele Hüda Par`ın ismini zikretme gereği duydu? Acaba KCK şunu mu demek istedi? Polis envanterinde pompalı olmadığı hesaba katılarak “Biz vursaydık kullandığımız standart silahlarımız belli. Ama av tüfeğiyle vurulduğu için Hüda Par yapmıştır!”

“POLİS, POMPALI TÜFEKLE  HALKA ATEŞ AÇIYOR” MANŞETLERİ TESADÜF MÜYDÜ?
Daha ilginç olanı nedir biliyor musunuz? Belki de pompalı tüfek ile çocuk öldürmenin bir ön hazırlığı olarak PKK medyası günlerce “Polis pompalı tüfeklerle halka ateş açıyor” haberleriyle adeta pompaladığı bir kampanyayı yürütüyor olmasıydı.
PKK`nin etkin olduğu, hiçbir olayın yaşanmadığı, olay mahallinde polisin o esnada bulunmadığı bir mahallede bir çocuk, öldürücü özelliğe sahip özel bir kurşunla öldürülüyor, ceset istismarı sayesinde polisi sokağa çıkaran Emniyet müdürünün ipi çekildikten sonra istismar metaı olarak kullanılan çocuk bir anda unutuluveriliyor!
Şimdi düşünün… Kim bu çocuğu öldürmüş olabilir? Ceset sevdalıları kimlerdir? Sık aralıklarla ceset görmeyince Dehhaklaşanlar kimlerdir?
Birileri “Hüda Par üyeleri imha edilmedi” diye hala “karanlık el”, “Provokasyon”, “Hüda Par meşruiyet peşinde” demeye dursun, iyi ki rezillik parayla değildir. Aksi halde iflas bayrakları PKK`nin iç infazlarıyla yarışır duruma gelirdi.